Değerli okurlar,

Dilerim mükemmel bir bayram ve ara tatil geçirmişsinizdir, memleketin gündemi izin verdiği kadar tabii ki… Ülkemizde ve dünyada çok fazla olay yaşanırken, ben içlerinden ABD Başkanının geldikten sonraki bazı karar ve açıklamalarını bir araya getirmek istedim.

Öncelikle ülkemizde, dünyada ve hatta kendi vatandaşları tarafından; “dünyanın en güçlü ülkesi nasıl böyle bir başkan seçti – hem de ikinci kez” söyleminin yaygınlığını belirtmem gerekir. Söylem ve taleplerine gelince;

-         Ülkede yasal olarak bulunmayanların yanı sıra turistler, öğrenciler ve çalışma vizesi alanlar gibi ülkede yasal olarak ancak geçici olarak bulunanların çocuklarına doğuştan otomatik vatandaşlık verilmesini sona erdirmek,

-         “Amerikalıları yaralayan ve öldüren yasadışı göçmenler” için idam cezası isteyeceğini söyledi,

-         Hükümetin “milyonlarca ve milyonlarca suçlu yabancıyı geldikleri yerlere geri gönderme sürecine başlamak”,

-         Önceki başkanın iklim politikalarına son vererek, izinleri kolaylaştırarak ve “yakıt dışı minerallerin madenciliği ve işlenmesi de dahil olmak üzere enerji üretimi ve kullanımı üzerinde gereksiz yükler getiren tüm düzenlemeleri” olası bir iptal için gözden geçirerek Amerikan enerjisini serbest bırakmak,

-         Dünya Sağlık Örgütü’nden çıkmak,

Yukarıdaki maddeler daha çok kendilerini bağlayıp bir ölçüde makul olsa da;

-         İklim anlaşmalarından çıkmak,

-         Kanada, Meksika ve Çin’le başlayan vergi oranlarını tüm dünya ülkelerine uygulamak,

-         Kanada’yı 51. Eyaletleri olmaya çağırmak,

-         Danimarka’dan Grönland’ı satın almak,

-         Panama Kanalına ABD bayrağını çekmek,

Gibi ifadeler ise yayılmacı, dünyaca kabul edilemeyen maddelerdir. Aslında, Çin'in Tayvan üzerine gittikçe, Rusya'nın Ukrayna'da işgalini gördükçe muhtemelen “Neden ben değil?” diye düşünüyor olmalı. Sanki Kuzey Amerika kıtasını tek bir ülke yapmak istiyor.

Komşumuz Suriye’de bin ila iki bin askeri varlığıyla söz ve hak sahibi olmak istiyor. Başkalarını eleştirirken kendine de bakman lazım. Tüm bunlar kabul edilemez.

Yakın gelecekte daha pervasız ve fütursuz talep ve eylemlerde bulunabilir; şimdiki ekonomik gücü ve alternatifsiz olduğu ürünler sebebiyle bu durum bir süre daha 

devam edebilir ancak DÜNYA BİR’DEN BÜYÜKTÜR. Son zamanların gündemi yasal bir hak olan BOYKOT’un nereye yapılması gerektiği ortadadır. Çıkışlar, dip yapmadan olmaz…

Geçtiğimiz günlerde Avrupa Parlamentosu’nun merkez sol üyesi Fransız milletvekili, Özgürlük Heykeli’nin ABD’ye hediye edilmesinin yaklaşık 140 sonrasında Fransa’ya iadesini talep etti. “Tiranların yanında yer almayı seçen, bilimsel özgürlük talep ettikleri için araştırmacıları kovan Amerikalılara “Özgürlük Heykeli’ni bize geri verin” diyeceğiz. Biz size onu hediye verdik ama görünüşe göre siz onu hor görüyorsunuz. O yüzden burada evimizde gayet iyi olacak.”
Her ne kadar ihlallerin sürekliliği ve AB genelinde adalet sistemi, yolsuzlukla mücadele önlemleri, medya özgürlüğü, denge ve denetleme mekanizmaları ile sivil alan ve insan hakları konularında kötüleşmeler olması sebebiyle (kulağa tanıdık geliyor) AVRUPA da HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ GERİLESE de ilginç bir gelişme.

Adına demokratik, gelişmiş, insani endeksleri yüksek, zengin dediğimiz ülkeler çok ilginçtir ki hem seçtikleri liderler hem de sistemlerinin çözülüp kokuşmasıyla bozulmaya başladılar.

Dünyadaki gidişata dikkat edip ona göre pozisyon almamız şarttır ancak bunun için bazı şeylere kendimizden başlamalıyız.

Saygılarımla.