Finansman gider kısıtlamasını esas alan yazımda:
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 11. maddesi kurum kazancının tespitinde aşağıdaki giderler indirilmez diyerek kabul edilmeyen ve indirilemeyecek giderleri saymıştır. Bunlar arasında aşağıya aldığımız 11-i maddesi gider kısıtlaması konusunu düzenlemiştir. (Ek: 31/5/2012-6322/37 md.)
Kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, finansal kiralama, faktöring ve finansman şirketleri dışında, kullanılan yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan işletmelerde, aşan kısma münhasır olmak üzere, yatırımın maliyetine eklenenler hariç, işletmede kullanılan yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları toplamının %10’unu aşmamak üzere Cumhurbaşkanınca kararlaştırılan kısmı.
Belirlenecek oranı sektörler itibarıyla farklılaştırmaya Cumhurbaşkanı, bendin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir. Diye yazıma başlamış ve bana göre açıklama ve tebliğleri yeterli bulmadığımı yazmıştım.
O günden bugüne okurlarımdan birçok yazı aldım veya okudum. Bazılarını aşağıya almak istiyorum.
YMM. Mustafa Dündar’ın bir okura açıklaması: Buradaki hukuki sorun dışında bir başka sorun da uygulama sorunu vardır. Kısıtlamaya konu tutar hesaplanırken, öz varlık kalemini etkileyen zarar ya da kar tutarı hesaplamada vergi öncesi mi vergi sonrası mı dikkate alınacak; bir sonraki ay ödenmesi gereken ancak bilançoda 36 no’lu grupta yer alan vergi, fon, ödenecek sgk, personel ödemeleri gibi ödemelerin toptancı bir yaklaşımla yabancı kaynak olarak dikkate alınması da tartışılması gereken önemli unsurlardandır. Çünkü hesap planı dışında hiçbir vergi kanununda “yabancı kaynak” tanımı yapılmamıştır. Vergi kanunlarında tanımlanmayan bir terimi, finansal tabloları esas alarak Tebliğ ile belirlemek sizin de ifade ettiğiniz üzere, açık biçimde anayasal ilkelere çerçevesinde anayasaya aykırıdır.
Bir okurumdan:
Finansman gider kısıtlaması uygulaması ile KKEG yi bulabilmek için bilançonun çıkarılması gerekiyor. Bilançonun net bir şekilde çıkarılması için ödenecek kurumlar vergisinin bulunması gerekiyor, kardan ödenecek vergi kısa vadeli yaanı kaynaklar grubunda, net kar ise öz kaynaklar grubunda. Yapılacak hesaplamalarda hepsi birbirine bağlı, hepsi birbirinden etkileniyor.
Meslek mensubu olarak karşılaştığımız sorunlardan daha büyüğü, uygulamanın şirketleri finansal olarak zora sokmasıdır. Finansman gider kısıtlaması ile şirketlerin öz kaynaklarını güçlendirmesi hedefleniyor.
Yapılan uygulama ile zaten finansman sıkıntısı çeken firmaların vergi yükü artıyor, zarar çıkan dönemlerde bile vergi ödemek durumunda kalıyoruz.
Bu durumda vergi yükünden kurtulabilmek için yeniden değerlemeden faydalanmayı düşünüyoruz. Üzerinde konuşulacak bize göre yanlış olan birçok uygulamalar neden yapılır anlayamıyoruz.
Bu yazılanlar hemen anılarımdan birini aklıma getirdi.
Bir firmamda kurucu ortaklardan biri vefat etmişti. Tam o sırada da 2008 krizi başlamıştı. Vefat eden ortağın çocukları ve torunları, diğer kurucu ortakları suçluyor, neden bu kadar banka borcu oldu diyorlardı. Baktım, kavga devam edecek. Ben de firmanın 30 yıllık Yeminli Mali Müşaviriyim. Kendimi tutamadım. Bakar mısınız dedim. Sizin dedenizin veya diğer kurucu ortakların bu şirketi kurarken parası mı vardı? Sıfır sermaye ile başlanmadı mı? Bu şirkette her şey borç ve kredi ile yapılmadı mı? Yıllardır tamamen borçla çalışarak şirketi babalarınız dedeleriniz bugüne getirmedi mi dedim ve kavga bir nebze durdu.
Şunu demek istiyorum. Türkiye sermayenin çok bol olduğu bir ülke değildir. Firmalar, borç ve kredi ile yatırım yaparak büyümektedirler. Siz, bu krediler üzerine bir vergi getirirseniz, yatırıma ve büyümeye bir darbe vurursunuz.
Finansman gider kısıtlaması daha önce de uygulanmış ve kaldırılmıştı. Son finansman gider kısıtlaması karar ve tebliğlerinin yeniden incelenerek kaldırılmasının daha uygun olacağını düşünüyorum.