5 mm den küçük boyuttaki plastiklere mikroplastik adı verilmiştir. Plastiklerin çok uzun ömürlü olması ve daha dayanıklı kompozit türlerinin de üretilip kullanılmasından dolayı oluşan atık plastik parçacıkların bir defa çevreye dağıldığında yüzyıllarca bozulmadan kalabilmesi mümkündür. Bunun yanı sıra mikroplastiklerin; organoklorlu pestisitler, kalıcı organik kirleticiler (KOK’lar), hormon bozucular, antibiyotikler vb. gibi toksik organik kimyasalları ve ağır metalleri içerebilmektedir.
Su ortamında bulunan mikroplastiklerin ana kaynağı, daha büyük plastik parçaların parçalanmaları sonucunda oluşan mikroplastikler olsa da, değişik amaçlar için endüstriyel olarak da mikroplastikler üretilmektedir. Mikroplastikler hayatımıza temel olarak 2 yolla girmektedir. Büyük parçaların bozulmaları sonucu oluşanlar ile endüstriyel olarak üretilenleri tanımlamak için endüstriyel olanlar primer, diğerleri ise sekonder mikroplastikler olarak adlandırılmıştır.
Birincil mikroplastikler, genellikle plastik endüstrisi tarafından kozmetikte, kişisel bakım ürünlerinde, dermal eksfoliyatörlerde, temizlik maddelerinde ve kumlama makinalarında kullanılmak üzere kasıtlı olarak üretilen küçük daire biçiminde mikro boncuklardır. Diğer mikroplastik çeşitleri ise, daha büyük plastik materyaleler yapmak için eritilmek ve kalıplanmak amacıyla plastik endüstrisi tarafından üretilen endüstriyel hammaddeler yani peletlerdir.
Bir diğeri ise giysileri üretmek için kullanılan sentetik liflerdir. Tüm bu mikroplastikler rüzgâr veya şehirlerin atık suları yoluyla hem tatlı sularda hem de denizel ortama taşınırlar. Mikroplastiklerin onlarca yıldır yaygın kullanımı sonucunda denizlerin her katmanında yaygın hale gelmişleridir.
İkincil mikroplastikler, plastik torbalar, kasalar, şişeler ve özellikle halatlar ve ağlar gibi daha büyük plastik parçalarının bozulması sonucu oluşan düzensiz plastik parçalarıdır. Zamanla, büyük plastik çöp parçaları, güneşten gelen ultraviyole ışığa maruz kalmanın bir sonucu olarak ve gelgit dalgaları gibi mekanik yollarla giderek daha küçük plastik parçaları oluşturacak şekilde bozulurlar.
Son yapılan bir araştırma dünya genelinde ölü olarak bulunan tüm deniz kaplumbağalarının midelerinde mikroplastik olduğunu ortaya koymuştur.
Ayrıca içtiğimiz sularda (çeşme suyu ve şişe su), günlük beslenmede yaygın tükettiğimiz yiyeceklerde (tuz, midye, karides, balık gibi su ürünlerinde, şekerde, balda) ve bira, soda gibi içeceklerde de mikroplastik bulunduğu tespit edilmiştir.
Yakın zamanda yapılan bir çalışmada Marmara, Ege ve Akdeniz’den çıkarılan deniz canlılarının mide ve sindirim kanallar incelenmiş ve kefal türünde %65’inde, barbunun %63’ünde, tekirin %33’ünde ve midye dolmaların ise %91’inde mikroplastiğe rastlanmıştır.
Başka bir çarpıcı örnek ise; sentetik bir tişörtün yıkanması sonucu suya karışan mikroplastik miktarı.
Bu tarz bir ürünü her yıkadığınızda suya 1900 ayrı mikroplastik karışmaktadır. Ve bir tişörtü üretmek için de 2700 lt su kullanıldığı düşünüldüğünde her yıl 0,5 milyon ton mikrofiber plastik maalesef okyanuslara karışmaktadır.
Bunun yanısıra tekstil endüstrisinin endüstriyel su kirliliğinin %20’sinden sorumlu olduğunu ve her yıl 1,5 triyon litre su kullandığını da unutmamak gerekir.
Bu verilere baktığımızda yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz her şeyin dünyayı ne kadar etkilediğini görüyoruz. Tüketim çılgınlığına kapılmak, kullan at döngüsünü istemeden de olsa desteklemek kendimizin yarınlarından çalmaktan başka bir şey değil. İhtiyacımız olmayan hiçbir şeyi almamak, bilinçli tüketici olmak, doğaya saygı duyarak farkındalığı yüksek olarak yaşamak bir erdemdir.