Bugün, iş hayatında faaliyet gösteren aslında hemen herkesin farkında olduğu bir kangrenden bahsedeceğiz. Bu kangren, “resmiyet” kangreni. Öncelikle verilere bakalım:

Dünya Bankası’nın İş Yapma Kolaylığı Endeksi: Bu endeks, iş kurmanın ne kadar kısa sürdüğü, iş kurma ve yürütmedeki prosedürlerin çokluğu, düzenlemelere uyumun maliyeti gibi konulara göre; ülkelerin iş yapma kolaylığını sıralıyor. Liste artık güncellenmiyor (bu veri 2020) anca oldukça değerli. İlk üçte Yeni Zelanda, Singapur, ve Hong Kong var. Türkiye, listede 33. sırada.

Dünya Ekonomik Forumu Global Rekabetçilik Raporu: Özellikle işletmeler üzerindeki bürokratik yükümlülükleri inceliyor ve şirketlerin faaliyetlerindeki idari işlerle ne kadar meşgul olduklarını tartıyor. Bu listede Türkiye, 61. sırada. Listede idari yükümlülükler olarak 71, şirketlerin dinamizmi olarak 75. sıradayız. Veriyi 2019’dan aldım, ama genel düşünceyi anlayabiliriz.

Fraser Enstitüsü Ekonomik Özgürlük Endeksi: 2022’deki değerlendirmeye göre ülkemiz, 165 ülke arasında 138. sırada. Bu endeks; mülkiyet hakkı korumaları, yargının bağımsızlığı, sözleşmelerin doğrudan etkin uygulanması, idari yükümlülükler, bürokrasi maliyetleri, aracılara yapılan ödemeler, idari izinlerin alınmasında bürokrasi, yabancı yatırımcı kuralları, devletin ekonomik olarak genişlemesi gibi pek çok unsura bakıyor. Ülkemizin endeksteki en kötü performansı şu alanlarda olmuş: Yargı bağımsızlığı, sözleşmelerin hukuken uygulanabilmesi, ticaret yaparken aracılara ödeme yapılması, ve kayırmacılık.

 

Aslında yukarıdaki tüm incelemeler, insan psikolojisini de içine katınca, sizleri özellikle belli bir sonuca götürüyor. Ticaret hayatında ne kadar çok ve detaylı “izin prosedürleri”, “kamu birimleri”, “teşvikleri uygulamak için aracı kurumlar” getirirseniz, o kadar çok işleri “zorlaştırırsınız”. Çünkü araya konulan idari basamaklar ve aracılar ile, işler hem uzar hem pahalaşır. İşleri zorlaştırınca da, insanlar risk almazlar. İş hayatında risk almayan toplum, kendisini daha garanti işlere yöneltir. Böylelikle gelişemeyiz, refaha ulaşamayız.

Yazımın başlığı “Kaşe İmza”. Çünkü bir kamu dairesine, veya da özel bir şirkete, bir beyan sunarken; neden “kaşenin üzerine imza” gerektiği konusunu yıllardır anlayamadım, gitti. Bugün dijital imza kullanarak, 24 saatte uçamadığınız ülkedeki insanla sözleşme yapıp belki de milyonluk işlere girişebiliyorken; neden hala bir girişimci kamu teşviki alırken seksen kişiyle görüşmek zorunda, binlerce sayfayı taramak zorunda; açıkçası bunu mantık çerçevesinden bakarak anlayabilmiş değilim.

Güzel ülkemiz biraz sürpriz yumurta. Bazı konularda o kadar iyiyiz ve verimliyiz ki, yukarıda saydığım sorunları hatırlayınca şaşırıyorum. Örneğin e-devlet sistemimiz ve özellikle biz avukatların kullanımında olan UYAP sistemi, bir şaheser. Elbette sorunları var, ancak büyük resme bakınca bu platformlar hayatınızı çok kolaylaştırıyor, aracı basamakları kaldırıyor, ve aslında son 10-15 yılın eserleri bunlar. Uzaktan banka hesabı açabilmek, şirket kurabilmek de keza. Demek ki istersek, oluyor. Ülkemiz, gerçekten başarmak isteyen, aklı çalışan, ilerici ve iyi anlamda “hırslı, risk almaya aç” insanlarla dolu. Şirketler hukuku üzerine çalışan bir avukat olarak, buna her hafta şahit oluyorum. Bu insanların önünü açmak zorundayız. Bürokratik engelleri hafifletmek, bu yolda oldukça etkili bir yöntem olurdu diye düşünüyorum. Bunu yaparken, neyin, neden “zorunlu tutulduğunu”, her aşamada yeniden değerlendirmeliyiz.