Etimolojik yani kelime kökeni olarak çay kelimesi bize Çin'in bir lehçesi olan Mandarin’den gelmiştir. Okunuş olarak “ça”, Latin harfleri ile yazılımı “cha” olan bu kelime zamanla Orta Asya, Orta Doğu ve Kuzey ülkelerine kadar ilerlemiştir. Bu nedenle bu coğrafya içinde yer alan neredeyse tüm ülkeler çay kelimesini “çay” olarak okumaya, söylemeye devam etmektedirler.

Çayın tarihi çok eski. İlk olarak milattan önce 2700'lü yıllarda Çin'de medikal amaçlarla kullanılmaya başlanmış. Zaman ilerledikçe çayı suyla bir araya getirip bir içeceğe dönüştürmüşler. İlk içilebilir hâlde kullanılması 10. yüzyıla denk geliyor.

Çin'de içilmeye başlanan ve artık diğer ülkelere yayılım gösteren çayın yolculuğu ilk dönemde Kore, Japonya ve Vietnam üzerine olmuştur. İnsanlar bu ülkelerde çay içiyorken, çayın neredeyse piri olan Hindistan'da çay hâlâ medikal amaçlarla kullanılıyormuş.

Günümüze yavaş yavaş yaklaşıldığında 18. yüzyılda çay eksperleri Çin’den çıkıp Portekiz'e gitmişler ve burada çay ekmeye başlamışlar. Çay endüstrisi böylece kurulmuş. İngiltere'nin Portekiz'e gitmesi ve buradan çaya dair bilgilerin yanı sıra tohumları da almasıyla çay artık Avrupa'ya aktarılmıştır.

18. yüzyıla kadar bir içecek olarak tüketimi hâlâ yaygınlaşmamış; aksine, pahalı bir içecek olarak festival ya da özel durumlarda tüketilmiştir. 1785'ten sonra İngiltere ve İrlanda çayı günlük kullanıma entegre etmişler. İngiltere çayın nasıl içildiğini Hindistan'a tanıtmış ve burada büyük çay yetiştirmeleri oluşturulmuştur.

Çayın Osmanlı'ya geliş öyküsü: Hükmettiği topraklardan kahveyi getiren ve tüm toprakları genelinde yeni bir kültüre ön ayak olan Osmanlı'nın çayla tanışma öyküsü, İstanbul'daki birkaç dükkânın çay ithalatı yapmasıyla başlamıştır. Çayın değerli bir içecek olduğunun farkına varan devlet, Sultan II. Abdülhamit döneminde Çin'den getirilen fidanları Bursa'ya ektirmiş ancak ekolojik nedenlerle burada çay yetiştirmek mümkün olmamıştır.

Yapılan araştırmalara göre Türklerin çayla tanışıklığı aslında çok daha öncelere, Orta Asya'ya dayanıyormuş. Bir Kazan Türk’ü ve dil ıslahatçısı olan Nâsırî’nin kitabı Fevâkihü'l-Cülesâ’da ilk çay içen Türk'ün Hoca Ahmet Yesevi olduğu vurgulanmıştır.

Çay konusunda bilinenin aksine büyük bir varlık gösteremeyen Osmanlı, bu sırada Birinci Dünya Savaşı'nı yaşamış, kaybettiği topraklar ve ticari anlaşmalar nedeniyle bir kültür hâline gelen kahveyi oldukça pahalıya ithal etmeye başlamıştır. Böylece Yemen'den gelen kahveler çok pahalı bir hâl almıştır. Bu konuda önlem alınması gerektiğini düşünen Atatürk, Türkiye topraklarında yetiştirilebilecek bir bitki olan çayın yaygınlaşması için çalışmaları başlatmıştır.

Kahvenin pahalılığına karşılık çayın daha ucuza imal edilebilen ve kolay ulaştırılabilen bir içecek olduğu herkesin malumudur. Konuya devam edeceğim…