Yerel seçimler öncesi BurSALI adı altında bir WhatsApp grubu kurduk.

Her ne kadar grubun kurulmasına bir katkım olmasa da şu anda kurduk diyebiliyorum. Çünkü ben bu grubu çok sevdim. Ortak paydası vatanseverlik olan iş adamlarının bir araya geldiği bir grup bu.

Grubumuz bugüne kadar beş kez toplandı ama gündüz olduğu için ben hiçbirine katılamamıştım. İsminden de anlaşılacağı gibi BurSALI grubu salı günleri toplanıyor.

Haziran ayının ilk haftası grubumuza bir haber düştü; “11 Haziran Salı günü hocaların hocası Yılmaz Büyükerşen bu salı Bursa’ya gelecek ve bizimle beraber olacak” diye.

Bütün programlarımı iptal ettim; bu beraberliği kaçıramazdım.

İyi ki de öyle yapmışım.

Sayın İrfan Demirdüzen’in davetiyle Nilüfer Belediyesi Japon Park Sakura Cafe Restoran’da gerçekleştirdiğimiz buluşmamızda, grubumuzun kurucu önderi Aytuğ Onur’un açılış konuşmasını gerçekleştirdi.  Sonrasında çiçeği burnunda Nilüfer Belediye Başkanımız Şadi Özdemir bir konuşma yaptı. CHP İl Başkanı Nihat Yeşiltaş da mikrofonu güzel sözlerle Yılmaz Büyükerşen hocamıza verdi.

Yalnız adam diyorum Yılmaz Büyükerşen için ancak bu kadar da yalnız olduğunu inanın bilmiyordum.

Konuşmasına çocukluğunu anlatarak başladı. Sahiden de önemliydi bu. Bir şehrin kaderini, çehresini değiştirmiş bu özel insan hangi ortamda doğup büyümüştü? Hangi yollardan geçmişti?

Anlattıkça anlıyorum ki Büyükerşen de Cumhuriyetimizin aydınlanma meyvelerinden bir tanesi. Çok zor koşullarda okumuş, ayakta durmuş, merak etmiş ve çok çalışmış.

Madem belediye başkanı oldum siyasetle de uğraşmak zorundaydım, diyor ama bir türlü kendisinin bir siyasi kişilik olduğunu kabullenmek istemiyor; haklı da. Ülkemizdeki siyasetçi profili ne yazık ki siyaseti bir zenginleşme aracı olarak görülüyor. Oysa siyasetçi maaşlı bir devlet memurudur. Nereden buldun yasası var; ama bu soruyu soran yok.

1999’dan günümüze kadar getirdi belediye başkanlığı serüvenini. Neler başardığını biliyorduk, mücadelesinin desteksiz olduğunu biliyorduk; ancak bu kadar yalnız, bu kadar kimsesiz bir mücadele sürdürdüğünü emin olunuz ben de bilmiyordum.

Ne kadar başarılı olursak olalım ne kadar vatana faydalı bir iş yaparsak yapalım bizden değilseniz tu kaka olduğu 25 yıla yakın bir zaman geçirdi ülkemiz.

Eskiden de vardı bu hastalık; ocu bucu demek. Doğru bizdense doğru, doğru bizden değilse yanlış dediğimiz çok zamanlar oldu ama hiç bu dönem gibi bir dönem geçirmemiştik.

Bunu Yılmaz Hoca’yı dinlerken daha iyi anladım içselleştirdim.

Aslında bir kişi isterse neleri yapabilirin canlı bir abidesi Büyükerşen Hoca.

Evet bir kişi isterse neler neler yapabilir ama bilgi birikimi olmadan maalesef hiçbir şey olmuyor.

Yılmaz Hoca çocukluğundan bu yana kendini yetiştirmiş özel bir insan.

O da benim gibi bir karikatür aşığı. İlk parasına da karikatürden kazanmış. Arkadaşlarının karikatürlerini çizermiş. Renkli 1 TL, siyah siyah beyaz 50 Kuruş.

“Çok okuyan mı bilir çok gezen mi bilir” sözünü ispatlarcasına çok gezmiş, çok görmüş ve bununla kalmamış gördüğünden fazlasını Eskişehir’e uygulamış.

İki saate yakın süren konuşması hiç bitmesin istedim; keşke Büyükerşen gibi hocalarımız olsa ve biz de o çok özendiğimiz muhasır medeniyetler seviyesine ulaşsak.

Biliyorsunuz Yılmaz Hoca’mızın yönettiği şehir tıpkı bir Avrupa şehri gibi, gidip de gıpta ettiğimiz şehirler gibi.

Eskişehir’e uzun yıllar sonra gittiğimde değişimi bizzat gözlerimle gördüm. Sanki ülkemin bir şehrini değil de bir Avrupa şehrinde geziyor gibi hissetmiştim kendimi.

Ufak tefek bir insan Yılmaz Hoca, sempatik, yaşına rağmen dinç, dinamik, beyni sağlam. Ben yönetim söz konusu olduğunda yaşlılar çekilsin, gençler gelsin diyenlerden değilim. Tam tersi gençler ve yaşlılar birlikte çalışmalılar. Başkanlık görevini gittiği yere kadar götürebilirdi. Onun gibi üretken biri için erkendi.

Bu toplantıdan sonra sevindirici bir şey öğrendim. Yılmaz Hoca akşamları yeni başkanlara online ders veriyor, tecrübelerini paylaşıyormuş.

Bize yalnız adamlar lazım.

Bize “YALNIZ” adam lazım.