Müteselsil alacaklılardan her biri, tek başına alacağın tamamım isteyebilir. Keza, borçlu da müteselsil alacaklılardan birine ifada bulunmakla bütün alacaklılara karşı borçtan kurtulur (TBK m.169/11). Borçlunun bu hususta bir seçim hakkının varlığından bahsetmek de gerekir (TBK m.169/111). [1]-[2] Söz konusu seçme imkânı, borçlunun bir alacaklıdan karşı alacağının bulunması durumunda, borçluya apaçık bir avantaj sağlamaktadır. Öyle ki, borçlu, anılan seçme imkânı sayesinde, borcunu takasla söndürebilecek, böylelikle konuya ilişkin işini kolayca halletmiş olacaktır.[3]
Borçlunun bu seçim hakkının kayıtsız ve şartsız olması da uygun görülmemiştir. TBK’nın 169/III’üncü madde hükmüne göre; “Alacaklılardan birinin icraya veya mahkemeye başvurmuş olduğu kendisine bildirilmedikçe, borçlu onlardan dilediği birine ifada bulunabilir.” Bu kural uyarınca alacaklılardan biri icraya veya mahkemeye başvurmuş olduğunu borçluya bildirdiğinde, borçlu, artık diğer alacaklılara ifada bulunamayacaktır. Bu durumda, ifa, sadece icraya veya mahkemeye başvuruda bulunan alacaklıya yapılmak zorundadır. Şayet, borçlu, bir alacaklının dava veya takip yoluna başvurmuş olmasına rağmen diğer alacaklıya (veya alacaklılara) ifada bulunursa, bu ifa onu borcundan kurtarmaya yetmeyecektir. Bu durumdaki borçlu, TBK m.77 hükmünün kıyasen uygulanmasından yararlanabilecek ve dolayısıyla hataen ifada bulunduğunu ispat ederek edimi geri isteyebilecektir.[4] Zira borçlunun, aynı borç için birden fazla ifada bulunma zorunda bırakılması âdil değildir. Özellikle, borçlunun dava veya icra takibinin haksızlığına inandığı hallerde, bu durum daha da belirgindir. Anılan görüş sayesinde, borçlu, alacaklılardan birinin dava veya icra takibi yoluna başvurmuş olması dolayısıyla artık talep hakkı engellenen alacaklıya verdiğini geri isteyebilecek, böylece anılan adaletsiz sonuç giderilmiş olacaktır. Esasen, kanunun bu şekilde bir düzenleme getirmiş oluşu, pratik kaygıların sonucudur. Gerçekten, TBK m.169/111 hükmü sebebiyle, borçluya karşı dava açan veya icra takibinde bulunan alacaklı, bu hareketiyle diğerlerinin dava veya takip imkânını şimdilik ortadan kaldırmış olmakta[5] ve dolayısıyla aynı borç için birden fazla dava veya takibin mevcudiyeti, yani karışıklık, önlenmiş bulunmaktadır. Kanun, borçlunun ifa bakımından seçme imkânını sınırlarken dava açıldığının veya icra takibine başvurulduğunun borçluya bildirilmiş olup olmamasına da önem vermiştir (TBK m.169/111). Bu bildirimin kim tarafından ve nasıl yapılacağı kanunda belirtilmemiştir. Şüphesiz, bunun en uygun yolu, dava dilekçesinin veya ödeme emrinin borçluya tebliğidir. Diğer yollarla haber vermek, ancak somut olayda TMK m.2 hükmü gerekli kılıyorsa bir etki doğurabilecektir. Keza, borçlunun kendisine karşı dava açıldığım veya icra takibi yapıldığını başkasından öğrenmesi için de aynı sonuca varılmalıdır. Şayet bir alacaklının açtığı dava reddolunmuşsa ve red kararı da kesinlik arzediyorsa (HMK m.361) veya kesinleşmişse borçlunun diğer alacaklılara ifada bulunma hakkı, engel ortadan kalktığı için, yeniden kendini gösterecektir.[6] İcra takibinin şu veya bu sebeple ortadan kalkmış olması için de aynı sonuç geçerlidir. Buna karşılık, borçlunun aczi halinde (İİK m.143; İİK m.105), onun, sadece takip yapmış olan alacaklıya ifada bulunma mecburiyeti devam etmelidir. Buradaki davadan maksat eda davasıdır. Yoksa, bir alacaklının açtığı tespit davası TBK m. 169/111 hükmünün uygulanma alanına girmeyecektir.[7]-[8]
Borçlu, müteselsil alacaklılardan birine şayet kısmî ifada bulunmuşsa ki, bunun için gerekli şartlar oluşmuş bulunmalıdır, borçtan, diğer alacaklılara karşı da ancak ifada bulunduğu kısım bakımından kurtulacaktır. Geriye kalan kısım için gene alacaklı teselsülü devam edecektir. Öte yandan, borçlunun borcu taksim ederek müteselsil alacaklılardan her birine borcun bir kısmını ödemek suretiyle tamamen kurtulması da mümkündür.[9]
Müteselsil alacaklılık halinde de, müteselsil borçlulukta olduğu gibi her alacaklının borçludan ayrı bir alacağı olduğu kabul edilir. Yine müteselsil borçlulukta olduğu gibi, bu alacaklar arasında da bir amaç birliği vardır ve borçlu alacaklılardan birini tatmin ettiği takdirde tüm borçlarından kurtulur. Bu alacaklar farklı vadelere, teminatlara sahip olabileceği gibi, borçlunun her alacaklıya karşı farklı savunma imkânları olabilir.[10] Her alacaklı kural olarak tek başına sadece kendi alacağı üzerinde tasarruf edebileceği için,[11] alacaklılardan birinin borçlu ile yapacağı yenileme, ibra, sulh, değiştirme sözleşmeleri sadece bu alacak hakkını etkileyecek, diğer alacaklıların haklarına bir etkisi olmayacaktır.[12] Bu sonuç, bir alacaklının yapacağı diğer işlemle diğer alacaklıların durumunu ağırlaştıramayacağı kuralıyla da açıklanabilir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacaklılardan biri diğer alacaklıları temsil yetkisine sahip olduğu takdirde, bütün alacaklıların haklarını etkileyecek bir yenileme sözleşmesi yapabilecektir.[13]
Çalışmalarınızda başarı, ailenizle birlikte esenlik ve mutluluklar diler en içten saygılarımızı sunarız.
[1]Aym şeyin iadesini isteyen iki kişiden birinin şahsi hakka, diğerinin de aynî hakka dayanması hali için bkz., von Tuhr (Edege), s.819 (Ergün, M.: Sözleşmeler Hukuku Genel Hükümler, C.II, Ankara 2024, s.1674 Naklen)
[2]Keller/Schöbi, age., s.32 (Ergün, age., s.1674 Naklen)
[3]Keller/Schöbi, age., s.-32 (Ergün, age., s.1674 Naklen)
[4]Oğuzman/Öz, age., s.839 (Ergün, age., s.1674 Naklen)
[5]Bkz., von Tuhr (Edege), s.818. Ayrıca krş. BGB.428/II (Ergün, age., s.1674 Naklen)
[6]von Tuhr (Edege), age., s.818 (Ergün, age., s.1675 Naklen)
[7]Becker, age., Art. 150, N. 10 (Ergün, age., s.1675 Naklen)
[8]Oğuzman/Öz, age., s.841 (Ergün, age., s.1675 Naklen)
[9]Arpacı, agm., s.331 - 339 (Ergün, age., s.1675 Naklen)
[10]v. Tuhr/Escher, age., s. 322; Bucher, age., AT, s. 500; Oğuzman/Öz, age., C.II, s. 486, 490-491; Keller/Schöbi, age., Bd. IV, s. 33 (Önay, agt., s.155 Naklen)
[11]Larenz, age., s.626 (Önay, agt., s.155 Naklen)
[12]v.Tuhr/Escher, age., s. 323; Keller/Schöbi, age., Bd. IV, s. 33-34 Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, age., s. 328; Oğuzman/Öz, C.II, s. 489; Acar, age., s.266. Turanboy (age., s.125-127), ibra sözleşmesi bakımından, bu sonucu kabul etmekle beraber, tek bir alacaklının yapacağı sözleşmenin ibra sözleşmesi olarak değil, alacağı talep etmeme taahhüdü olarak görülmesi gerektiğini, zira borcun sona ermediğini belirtir. Ancak, müteselsil alacaklılık halinde her alacaklının ayrı bir alacak hakkı olduğu kabul edildiğinde yazarın bu itirazı dayanaksız kalır. Zira sözleşmenin tarafı olan alacaklının alacağı, ibra sözleşmesiyle sona erer. Karş., Faesy, age., s.58: Yazar, alacağın sadece, yenileme sözleşmesini yapan alacaklının payı oranında yenilenmiş sayılacağını belirtir. İbra bakımından ayrıca bkz., Koller, age., § 76 N.16: Yazara göre, kural olarak sözleşme sadece tarafını etkileyecek olsa da, taraflar diğer alacaklılara etkili bir ibra sözleşmesi de yapabilecek, ancak bu sözleşme iç ilişkiyi etkilemeyeceğinden, diğer alacaklılar, sanki ifa sadece o alacaklıya yapılmış gibi, ibra sözleşmesinin tarafı olan alacaklıya başvurabilecektir. (Önay, agt., s.155 Naklen)
[13]v.Tuhr/Escher, age., s.324; Keller/Schöbi, age., Bd. IV, s.33. Sulh sözleşmesi bakımından aynı yönde Hünerwadel, age., s. 81 (Önay, agt., s.155 Naklen)