Hukuk ve teknoloji, hızla değişen dünyamızda birbirinden ayrılmaz hale gelmiştir. Teknolojik gelişmeler, hukuk sistemlerini ve uygulamalarını etkilemiş ve dönüştürmüştür. Ancak, bu değişimler teknolojide hızla meydana gelen değişimler ne kadar yeterli kalıyor veya ayak uydurma noktasında, ne kadar faydalı oluyor bunu değerlendirmek gerekir.
Bir hukukçu olmamakla beraber hukuki sonuçlar doğuran bir sektörde bulunduğumdan, şu an ve çokça gelecekte yaşanabilecek sıkıntılara bir değinmek istedim.
Marka tescillerinin faaliyet alanına göre yapıldığını biliyoruz. Bunun için oluşturulmuş uluslararası bir sınıflandırma sistemi olan Nice Sınıflandırma sistemi uygulanıyor. Aynı marka farklı faaliyet alanlarında tescil edilebiliyor. Bu sınıflandırma sistemi en son 2017 yılında güncellendi. 2017’den 2024 yılına kadar 7 yıl geçtiği düşünülürse, 7 yılda gelişen teknoloji ile beraber üretilen ürünlerin, verilen hizmetlerin ve bununla beraber yeni oluşturulan sektörlerin ne kadar farklılaştığını her gün görüyoruz. Daha da ne kadar farklılaşacağını…
En basitinden artık gelişen teknoloji ve sektörlerin getirisi ile, bir sektörde bir marka başvurusu yapılırken hangi sınıfa girdiğinin tespiti önemli rol oynuyor. Sınıf listesinde tanımı olmayan pek çok sektör şu an hayatımızın içerisinde ve biz başvuru yaparken bunları ilgili olabilecek sınıfların içerisine ekliyoruz. Burada yapılan işin detaylı olarak açıklamasının yapılması, bu dönem için bence çok önemli. İleride sınıf değişiklikleri yaşanacak diye düşünüyorum. Yeni çıkan bir sektör için sınıfını sorduğumuz bir uzman farklı zamanlarda farklı sınıflara dahil olduğunu belirtebiliyorlar. Bu özellikle aplikasyon tabanlı sektörlerde yaşanıyor. Basılı gazeteler farklı bir sınıfa girerken, web üzerinden yayınlanan online gazetelerin farklı bir sınıfa girmesi, hatta aplikasyon üzerinden yayınlanan gazetelerin farklı bir sınıfa girmesi riskleri mevcut. Burada tescilli olduğunu düşünüp artık internet ortamında faaliyetlerin daha aktif olduğu bu sektörde markasını başkasına kaptırmak an meselesi.
Bunun yanı sıra yapay zeka teknolojisinin getirdiği yenilikler, bunların ürünlere uygulanması şu an günümüzde hala patent tescili ile korunamıyor. Ayrıca, yapay zeka teknolojisinin kullanımıyla ilgili olarak sorumluluk ve hesap verebilirlik kısmı da ayrıca önemli. Örneğin, bir otomasyon sisteminin neden olduğu bir kaza durumunda, sorumluluk kimde olacaktır? Üretici mi, yazılımcı mı, kullanıcı mı? Bu tür sorunlar henüz tam olarak çözümlenmemiştir.
Dijital İçerik ve Telif Hakları konusu yine hukukun yetersiz kaldığı konulardan biri. Artık dijital pazarlama, sosyal medya veya aplikasyon üzerinden yapılan faaliyetlerin aynı marka kullanıldığında taklit edilip edilmediği soru işareti. Önceden resim, şarkı sözü, kitap içeriği gibi konular telif hakkına girerken, şimdi yapay zeka ile oluşturulmuş bir video, yazılımlar ve dijital bazı içerikler telif haklarına girer oldu ki, onun da koruması için net bilgi verilebilecek bir hukuki alt yapı mevcut değil.
Telif hakları ve dijital içerik hakları gibi konularda hukukun yetersiz kaldığı veya uluslararası boyutta standartların olmadığı durumlar ortaya çıkabiliyor. Teknolojik gelişmelerin hızı ve karmaşıklığı, hukukun bu alanlara adapte olmasını zorlaştırabiliyor. Yeni teknolojilerin ortaya çıkması, mevcut hukuki yapıların hızlı bir şekilde bu değişimlere uyum sağlamasını gerektirmeli. Ayrıca, teknoloji hukuku alanında uzmanlaşmış hakimler, avukatlar ve diğer hukuk profesyonellerinin yetiştirilmesi ve bulunabilirliği de önemli bir konudur. Sınai mülkiyet konularında uzman hakim, hatta avukata rastlamak bile zorken, bu teknoljiye hakim hukuk insanına rastlamak daha da zorlaşıyor.
Bu nedenlerle, hukukun teknolojik gelişmelere yetişmesi ve bu alanda etkin bir şekilde düzenleme yapması önemlidir. Ancak, bu süreçte sürekli olarak güncellenen düzenlemelerin yapılması, hukuk sistemlerinin esnek olması ve teknoloji ile ilgili konularda uzmanlaşmış hukuk profesyonellerinin bulunabilirliği önemlidir. Geleceğe hazır mıyız?