BOSİAD YK Başkanı
2000’li yıllardaki Türkiye algısı geri gelmeli
Türkiye 2000’li yılların başında güzel bir rüzgar yakalamıştı. Türkiye gerek sosyal yaşantısıyla, farklı kültür ve inançların huzurla yaşadığı bir ülke görüntüsüyle, Dünya’da beğenilen ve gıpta edilerek bakılan bir ülkeydi.
Bu altın yılların ışıltısı daha sonra yaşanan birçok olayla sönmeye başladı. İçeride Gezi Parkı olayları ile başlayan gerginlik, 2016 yılının 15 Temmuz’undaki darbe teşebbüsü, dışarıda ise 2020 ile başlayan pandemi, ardından gelen Rusya-Ukrayna savaşı sonrası artan enerji fiyatları ile gerek ekonomik gerekse siyasal zorluklar Türkiye’yi çok etkiledi. Ortam güvensiz olunca, güvenlikçi yaklaşım için sürekli piyasaya müdahale gerekliliği doğdu. Müdahaleler piyasa ekonomisinden çıkmamıza sebep oldu.
Türkiye tasarruf oranı yüksek bir ülke değil. İş hayatına her sene katılan nüfusumuza iş yaratabilmek için sermayeye ihtiyacımız var. İçeride olmayan sermayeyi, yurt dışından finansal yatırım olarak değil, doğrudan yabancı yatırım olarak çekmeliyiz. Bu da yeni bir hikaye ile ve 2000’li yıllardaki Türkiye algısını geri getirerek olacaktır. Yabancı sermaye güven ve istikrar arar, yatırımlarının kur riskine maruz kalmasını istemez. Bazı gruplara ayrımcılık yapıldığı izlenimi veren uygulamalardan korkar. Böyle bir ortama, çok ihtiyacımız olan sermayeyi çekmek mümkün olmaz. Yapılması gerekenler: Piyasa ekonomisine dönülmeli, günlük müdahalelerle ekonomi yönetilmemeli. Uluslararası ilişkilerde doğu-batı ayrımı yapmadan iyi bir diplomasi oluşturulmalı. Gergin siyaset ortamı sakinleşmeli. Adalet reformu yapılmalı. İş dünyasının doğruları siyasilere söyleyebileceği bir ortam yaratılmalı.
GÖRSİAD YK Başkanı
Beklentimiz istikrarlı bir ekonomi
Son dönemde hem Türkiye ekonomisi hem de uluslararası ekonomi ile mücadele ediyoruz. Yüksek enflasyona rağmen Kur Korumalı Mevduat ile baskılanan dövizin sabit hali ihracatçılar için rekabet gücünde zayıflama anlamına gelirken, seçim dönemi olması ile bir süre daha yüksek enflasyon ve sabit döviz kuru ile devam edeceğimizi gösteriyor.
Enflasyonun yanı sıra yüksek enerji fiyatları, cari açık, birden yükselen döviz kuru, akabinde kur artışının sabitlenmesi, izlenen ekonomi politikaları tüm kesimleri olumsuz etkiledi.
Son dönemde krediye ulaşmanın imkansız hale gelmesi büyüme potansiyeli olan firmaları finansal olarak zor duruma sokmuştur. Finansmana erişimdeki zorluklar, yüksek emtia ve enerji fiyatları gibi birçok soruna rağmen sanayi üretimimizin hız kesmeden devam etmesi bu dönemin pozitif yanları oldu. En büyük beklentimiz ülkemizin istikrarlı ve öngörülebilir bir ekonomiye kavuşmasıdır. Bu çerçevede yeni hükümetin önceliği enflasyonla ciddi ve kararlı bir şekilde mücadele edilmesi olmalıdır. Günü kurtaran düzenlemeler ve politikalar yerine, genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına dayanan politikaların benimsenmesine ihtiyacımız var.
KSİAD YK Başkanı
En önemli sorun krediye ulaşım
Son dönemde krediye ulaşmak çok zor. Bankalar kredi vermek istemiyorlar. Verdiklerinde de şirketin aldığı mala karşılık veriyorlar.
Ancak üretimle ilgili bir sıkıntı yok. Bu sıkıntının olmayışı da şu anki ekonomik durumdan kaynaklı. İnsanlar, önümüzdeki süreçte daha pahalıya almaktansa bugün harcama yapmayı tercih ediyor. Sanayici olarak krediye ulaşamamamız dışında bir sıkıntı yok. Üretim ve ticaret devam ediyor. Önümüzdeki süreçte döviz kurları artmalı. Şu ana kadar uygulanan yöntem, serbest ekonomi yöntemi değil. Bir şekilde baskılandırarak döviz kurlarını aşağıda tutmaya çalışıyorlar. Ancak bunu doğru bulmuyorum.
Bankalardaki döviz kuru ile serbest piyasadaki döviz kuru farklı seyrediyor.
Orta ve küçük ölçekli sanayiciler maaşlı çalışanlara ve perakende satış yapan esnafa göre daha iyi bir konumda. Seçimin ardından ekonomide atılacak adımlarla birlikte ülkemizin daha iyi şartlara kavuşacağına inanıyorum.
IBIA YKB
İstikrar ortamı olmazsa olmazdır
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; seçimler demokrasinin şölenidir. Cumhuriyetinizin 100’üncü yılını kutlamaya hazırlanırken 14 Mayıs Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinde alınacak sonuçların şimdiden ülkemiz için hayırlı olmasını dilerim.
Son dönemde, bir taraftan Covid-19 pandemisinin etkisiyle global ekonomide ortaya çıkan tedarik zincirinin kırılmasıyla ham madde teminindeki sorunlar, diğer taraftan bir yılı aşkın bir süredir Rusya ile Ukrayna arasında devam eden savaşın sonucu olarak yaşanan enerji krizi ve gelişmiş ülkelerde yükselen enflasyon ile birlikte gözlenen durgunluk beklentilerinin dünya genelinde piyasaları negatif yönde etkilediği bir gerçektir.
Haliyle bu durum, krediye ulaşımdaki zorluklardan üretim maliyetlerinin artışına kadar değişik şekilde ülkemizde de reel sektörü etkilemiştir.
Ülkemizde reel sektör, serbest piyasa ekonomisinin de sağlamış olduğu imkanlar sayesinde pek çok desteklere sahiptir.
Aynı zamanda esnek üretim yapısına ve değişen şartlara kısa sürede uyum sağlayabilme yeteneğine sahip olan bilhassa sanayi kesiminin ürünlerini yurtdışına satabilme kabiliyeti bulunmaktadır.
Birlik ve beraberliğimiz ile istikrar ortamı; üretim, istihdam ve ihracat gibi ekonomik faaliyetlerimizin sürdürülebilirliği için olmazsa olmazdır.
GESİAD YK Başkanı
Bilinmezliklerle karşı karşıya kaldık
İş dünyası olarak son dönemde çok fazla bilinmezlikler ve sıkıntılarla karşı karşıya kaldık. Bunların başında krediye ulaşım sorunu, enflasyon verilerinin ve faizlerin yüksek olması geliyor. Bu sürecin geçici olduğuna inanmak istiyoruz. Bir de bunlara son dönemde Merkez Bankası’nın açıkladığı döviz kurları ile reel piyasanın birbirini tutmadığını gözlemliyoruz. 1 liraya yakın bir marj farkı olduğu gözlemlenmekte. Bu durum ihracat ve ithalat yapan tüm firmaları inanılmaz derecede zorlamakta. Yeni dönemle birlikte ekonomi yapıcıların bir an önce görevlerinin başına geçerek, söylemiş olduğum konuların tamamına yakınına bir çözüm bulunmasını temenni ediyoruz. Bunların gerçekleşeceğine de inanıyoruz. İlerleyen süreçte bizi güzel bir dönem beklediğini düşünüyoruz.
İMSİAD YK Başkanı
Belirsizlik giderilmeli
2023 yılında dünya ticaretinde daralma beklenmekte. 2022 yılında dünya ticaretindeki artış yüzde 5,1 iken 2023 yılında beklenti yüzde 2 civarında. Dünya büyümesi 2022 yılında yüzde 3,4 olmuşken 2023 yılında beklenti yüzde 2,8’dir.
Özellikle enerji fiyatlarındaki artış dünya ticaretini etkiledi. Petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki dalgalanmalar birçok işletmenin üretim maliyetini arttırdı ve kâr marjlarını düşürdü. Türkiye özelinde hem enerji ihtiyacının çoğunu dışardan karşılamamız hem de döviz kurundaki artışlar çimento demir-çelik ve tekstil gibi enerji tüketiminin yoğun olduğu sektörleri fazlasıyla etkiledi. Çimento ve demir-çelik sektörleri de inşaat sektörü ile doğrudan bağlantılı olduğu için konut üretimindeki maliyet artışına sebep oldu, bunun sonucunda da konut satış oranlarında düşüş yaşandı. Türkiye genelinde konut satışları 2023 Ocak-Mart döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 11,5 azaldı. 2023 Mart ayı özelinde konut satışları bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 22,8 azalarak son 10 yılın en düşük satışı gerçekleşti.
İş dünyasının beklentisi belirsizliğin giderilmesi ve bunun yanı sıra krediye ulaşım için kolay-laştırıcı kararların alınması yönünde olmaktadır.
BALKANTÜRKSİAD YK Başkanı
Türkiye’nin önü açık
Krediye ulaşım, faizler gibi konular hepsi birbirini zincirleme olarak etkiliyor. Ben seçimden sonra tüm bu sorunların düzeleceğini düşünüyorum. Çünkü seçim atmosferine girildiği zaman insanlar yatırım yapma kısmında da geri kalıyorlar. Bir beklenti haline giriyorlar. Seçim sonucu ne olursa olsun, seçimden sonra Türkiye’nin önünün açık olduğunu düşünüyorum. Ülkemizi deprem de çok yordu. Dünyadaki en büyük felaketlerden biriydi. Asrın felaketiydi. Bunla ilgili de herkes canla başla çalıştı. Ancak deprem felaketi ekonomiyi tökezletti. Pandemiden sonra hızlanan ekonomimizin ve ihracatımızın maalesef gerilemesine sebep oldu.
Bunların yanı sıra ihracatçı firmalar için döviz kurlarının yükselmesi gerekiyor ya da maliyetlerin düşmesi gerekiyor.
Doğal gazda gelen indirimler henüz yeterli seviyelerde değil. Çünkü geçtiğimiz yıl içinde 11 kere doğal gaza zam geldi ancak bir kere indirim oldu.
Kredilere ulaşmada yaşanan zorlukların seçim tedirginliği yüzünden olduğunu düşünüyorum. Seçimin ardından burada bir rahatlama yaşanacağı kanaatindeyim.
Seçimden sonra tüm bu sorunları aşarak ileriye doğru gideceğiz diye umut ediyorum.
RUMELİSİAD YK Başkanı
Finansman desteği yeniden planlanmalı
Öncelikle demokratik sistemin vazgeçilmezi olan seçimlerin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.
Geride bıraktığımız dönem pandemi, enflasyon, maliyet artışları, enerji krizi, Rusya-Ukrayna savaşı gibi nedenlerin etkisiyle herkes için çok zorlu geçti. Ayrıca yaşadığımız afet de son dönemde hepimizi derinden etkiledi.
İş dünyası olarak yeni döneme dair en büyük temennimiz, ekonomik istikrarın ve güven ortamının sağlanmasıdır.
Sürdürülebilir ekonomik kalkınma yolunda doğru ve etkili adımların atılması son derece önem taşımaktadır.
Türkiye’nin büyüme yolculuğunda devletimiz ve iş dünyası temsilcileri olarak hepimize önemli sorumluluklar düşüyor.
Yeni dönemde, iş dünyasına yatırımlar noktasında finansman desteğinin ciddi bir şekilde yeniden planlanması gerekmektedir.
Ekonominin canlanması adına da özellikle kadınlar ve gençler mutlaka üretime katılmalı.
Bununla birlikte, sanayi bölgeleri yeniden gözden geçirilmeli ve organize yapısı mutlaka daha da güçlendirilmelidir.
Sanayi bölgelerindeki toprak ve bina maliyetlerine gömülen bedeller üretime kanalize edilecek hale gelmeli, üretim ancak sermaye aktarımı ile oluşabildiği için altın kafeste demir dövülmemelidir.
Küçük' esnafın KOBİ yolu açılmalı yurt içinde güçlü olan firmaların global dünyada yer almaları sağlanmalıdır.
Eğitime erişim fırsatı eşitlenmeli, iş insanlarının toplumdan aldığını topluma verebilmesi için devlet muafiyetleri genişletmelidir.
Teknoloji üreten sanayiler mutlak suretle desteklenerek, sanayiyi ileriye götürecek insanların yetişmesinin sağlanması gerekiyor.
Yüksek katma değerli üretim anlayışı ile ülkemizi dünyada hak ettiği noktalara taşımak için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.
MARSİFED YK Başkanı
Uzun vadeli planlar yapılmalı
Öncü göstergeler Türkiye ekonomisinin 2023 yılının ilk dört ayında %4 civarında büyüdüğünü işaret ediyor. Fakat sanayi üretimimizin 8 aylık ortalama büyüme hızı %1’in altına gerilemiş durumda. İhracatın büyüme hızında da gerileme var. İhracatımızın genelde sanayi ürünlerinden oluşması, büyümedeki yavaşlamanın dış talebin yavaşlamasından kaynaklanıyor. Dolasıyla %4’lük büyümemizin iç talepten kaynaklı olduğunu söyleyebiliriz.
İç talepten kaynaklı bu büyümenin sürdürülebilirliği mümkün değildir.
Eğer seçim sorası mevcut politikalar devam ederse, ihracat ve sanayinin rekabet gücü kalmadığı için büyüme oranlarımızı yükseltmemiz zor. Mevcut hükümet devam etse bile mevcut kur politikasına daha fazla devam ettiremeyecek. Düşük faiz politikasında ısrar ederse en iyi ihtimalle yerel seçimlere kadar geçen sürede ülkemiz çok değerli bir 9 ay daha kaybetmiş olacaktır.
Uygulanan para politikaları nedeniyle, sanayicilerimizin krediye ulaşması iyice zorlaşmıştır. Kurların baskı altında tutulması, ihracatımızın rekabet gücünü zayıflatmıştır. EYT nedeniyle finansmana ihtiyaç artmış. Kredi bulamayan firmaların işletme sermayesi zayıflamıştır. Ayrıca EYT nedeniyle işten ayrılan kalifiye çalışanların yeri doldurulamamıştır. Yaşanan enflasyonist ortam nedeniyle artan ham madde, enerji, kira ve işçilik maliyetleri ihracatçılarımız işini giderek zorlaştırmaktadır.
Seçimi muhalefetin kazanması durumunda ekonomi politikalarında değişiklik olacağı muhakkak. Fakat 2024 Mart ayında yerel seçimlerin olacak olması hedeflenen değişimi biraz yavaşlatabilir.
Seçimden sonra kim gelirse gelsin, yaşanan bu sıkıntıların çözümü için uygulanması gerekenleri şu şekilde özetleyebiliriz. Öncelik kısa ve orta vadeli planlarla değil, 15 yıllık bir perspektifle planlar yapılmalı ve uygulama takvimi olmalıdır. Para ve maliye politikaları değişmeli, TCMB’nin bağımsızlığı sağlanmalı ve kurum, enflasyonu düşürmeye odaklanmalıdır. Adil bir hukuk sistemi kurulmalı Eğitim sistemimiz yeniden yapılandırılmalı, temel bilimlere öncelik verilmelidir. Yeni bir sanayileşme programı devreye alınmalıdır. Ayrıca özel sektörün tek başına yapamayacağı alanlarda devlet proaktif bir anlayışla hareket etmelidir. Togg bunun son dönemdeki örneğidir. Bu örneklerin artırılarak, özel sektörle beraber yeni tür teknoloji KİT’leri kurulabilir. Yeşil dönüşüm ve dijital dönüşüm de devlet öncülük yaparak, kapsayıcı olmalıdır.
ARSİYAD YK Başkanı
Güveni artıran politikalara dönülmeli
İş dünyasının son dönemde zorlandığı konuların başında krediye ulaşım, döviz kurlarındaki belirsizlikler ve gelecek konusunda öngörü yapamama durumu ve üretim maliyetlerinin yükselmesi karşısında döviz kurlarındaki paralel artışın olmaması gibi konular geliyor. Bunları zorlanılan önemli konuların başlıcaları olarak sıralayabiliriz.
Şu an uygulanan ekonomi politikalarının sürdürülebilir olmadığı düşüncesindeyim. Seçim sonrası güveni ve öngörüyü artırıcı politikalara dönülmesi zorunluluğu olduğu kanaatindeyim.
İMDER YK Başkanı
Rakamsal büyüme kâra yansımıyor
Enflasyon yükselişlerinin yaşanmaya başladığı bir süreci yaşadık ve enf- lasyon hayatımızın içerisinde. Tüm sektörler gerek satın almasında gerek satışlarında rakamsal büyümeler yaşıyorlar. Hatta bazı alanlarda rakamsal sıçramalar yaşanıyor. Ne yazık ki aynı artışlar şirketlerin kâr marjlarında yaşanmıyor. Kârlılık tarafında yaşanan bu süreç şirketlerin nakit akış ve finansal yönetimlerinde sıkışmalar yaratıyor. Bu noktada bilanço eşitlik ilkesini düşündüğümüzde yaşanan büyümenin bir kaynakla finanse edilmesi gerekiyor. Burada kaynak tarafında kredi ihtiyacının ya da diğer bir deyişle nakit ihtiyacının doğması dolayısıyla kredi en büyük kaynak kalemi olarak karşımıza çıkıyor. Fakat son zamanlarda kaynak tarafında en büyük problem kredi tahsislerinde yaşanıyor. Fiyat artışları, rakamsal artışlar, kâr marjı düşüşleri, kaynak problemi gibi hususlar iş akışı olarak tedarikten tahsilata kadar sorunların karşımıza çıkmasına neden oluyor. Diğer önemli problem de iş gücü problemi. Ülkemizde işsizlik yerine tabir edeceğim mesleksizlik hadisesi söz konusu. Yaklaşık 3 milyon ne istihdamda ne eğitimde olan 18-24 yaş arasında bir kitle var. Ayrıca üretim gücümüz arttıkça nitelik tarafında yeni gelişim alanlarına ihtiyacımız oluyor. Neticede ülke olarak sadece ucuz iş gücü sağlayan bir ülkeden artık konumlama olarak geçmemiz gereken nokta nitelikli ve katma değerli üretim tarafı olmalı.
Açıkçası para politikası tarafında yabancı paranın kontrolünün sağlanması adına Kur Korumalı Mevduat uygulaması yerine üreticinin edilmesi gerekliliğini düşünüyorum. Şöyle ki hazine katlandığı faiz yükünü üretim ve üretimin finansmana kanalize ettiğinde yükselen üretim hacmi fiyatlar genel seviyesinin kontrolünü sağlayacak, tedarik tarafında arz düşüşü ve fiyat artışlarının önüne geçecek, nakit akış artışlarını sağlayacak düşüncesindeyim. İş gücü konusu bence hepsinden önemli bir hadisedir. İktisatta mukayeseli üstünlükler kuramını düşündüğümüzde her ülke üretim kaynak yapısı dolayısıyla her şeyi üretemez.
Bizler bu noktada üretim yapacağımız alanları ve kapasitelerini ortaya koyduğumuzda insan kaynakları tarafında ihtiyacımız tespit edilecek.
BUÜ İktisadi ve İdari Böl. Fak. Öğr. Üyesi
Döviz piyasası uzun zamandır görmediğimiz bir kaosun içinde maalesef. Alış satış kurları arasındaki marjlar 1TL’nin üzerinde. Tahtakale piyasasında alışık olmadığımız manzaralar görüyoruz. BOTAŞ dahi ihtiyacı olan dövizi efektif piyasasından sağlamaya çalışıyor.
Ne oldu da biz bu duruma geldik?
Aslında bugün yaşanan bu kaotik durumun temeli faiz indirimlerinin başladığı 2021 Eylülüne kadar gidiyor. Orada düğmeyi yanlış ilikledik, şimdi ise düğmelerin ne yazık ki ucu başını tutmuyor. Faiz indirimleri kurun artmasına neden oldu, kurdaki artış enflasyona yol açtı. Enflasyon artışı, TL’ye olan güveni azalttı ve nihayetinde dövize olan talebi daha da arttırdı. Bu da tekrar enflasyona neden oldu. Tam bir kısır döngü…
Bu kısır döngüyü kırmak için ise Kur Korumalı Mevduat (KKM) gibi bir enstrüman tanıtıldı. Amaç TL’ye güvenmeyenleri dolar getirisi opsiyonu ile TL’de tutmaktı. İlk başta işe yaramış görünse de KKM neredeyse 2 trilyon TL’yi buldu. Maliyetin nereye varacağını bilemiyoruz. Bir kur şoku maliyeti tahminlerin ötesinde arttırabilir. Malum teorik olarak opsiyonlarda zarar sonsuz olabiliyor.
Her ne kadar KKM dövize geçmek isteyenleri TL’de tutmak için ortaya sunulsa da ortada akım problemi de var: cari açık. Türkiye’nin ne yazık ki cari açık gibi problemi var. Yani temelde ihraç ettiğimizden daha fazla mal ithal ediyoruz. Bu dövizi bulmak zorundayız. Eskiden bu dövizi içeriye giren doğrudan yabancı yatırım ya da portföy yatırımı kanalıyla bulurduk. Ancak Türkiye’deki makroekonomik istikrarsızlık ortamı ve daha önce yabancı yatırımcıyı kaçırdığımız birtakım uygulamalar; artık bu şekilde döviz girişini de zorlaştırıyor. Bunu ödemeler dengesi istatistiklerinden de görmek mümkün. Ocak-Şubat ayında cari açığımızın sadece beşte birini finans hesabından karşılamışız. Gerisi maalesef rezervlerle finanse edilmiş.
Seçim ve belirsizlik kur üzerinde baskı yaratıyor
Seçim yaklaştıkça ve ortada çeşitli kur tahminleri dolaşmaya başladıkça, dövize olan talep de ivmelenerek artıyor. Ancak anlaşılan o ki seçime yüksek bir kur ile gidilmek istenmiyor. Döviz kurları ile seçmen güveni arasında ters bir ilişki olduğu biliniyor. Bu yüzden Merkez Bankası kuru tutmak için yoğun müdahalelerde bulunuyor. Reuters’ta yer alan bir habere göre TCMB geçen hafta piyasaya 5 milyar dolar müdahalede bulunmuş. Bunu gecikmeli olarak TCMB bilançosunda görebiliriz.
Tabii Merkez Bankası’nın bankacılık sistemine kur marjlarının açılmaması, belirli bir miktarın üzerinde döviz satışına izin verilmemesi gibi telkinlerde bulunduğunu biliyoruz. Yani TCMB var gücü ile kuru müdafaa ediyor. Bankadan döviz bulamayan da efektif piyasasına yöneliyor. Bu anomaliler de böyle ortaya çıkıyor.
Ya seçim sonrası
Seçime kadar döviz piyasasında bu anomalilerle gideceğiz anlaşılan. Ancak seçim sonrasında bu durumun sürmesi mümkün değil. Peki ne olabilir? Bir defa kurda bir artış olacağı açık. Ama sonrası senaryolara göre de değişir.
Eğer şu an hâkim iktisadi görüş (Ortodoks dışı) devam edecekse döviz piyasasında kuru tutmak şu şartlarda çok zorlaşacak.
Merkez Bankasının rezervleri tarihi düşük seviyelerde. Dışarıdan para bulmanın da sonu var. Bu durumda Merkez Bankası kuru tutabilmek için bir sermaye kontrolüne gidecektir. Tabii geçici bir çözüm olur. Nihayetinde Türkiye ekonomisinin sermaye ihtiyacı var.
Eğer Ortodoks politikalara dönülecekse, o zaman kur üzerindeki kontroller de kalkacağından kurda da bir sıçrama olması kaçınılmaz.
Ama bir şekilde döviz piyasası kendi dengesini bulur. Politikalar güven vermeye başladıkça, tabii makroekonomik ve siyasi istikrarın sağlanması halinde, yabancı sermaye girişi artarak döviz bollaşacaktır. Kur üzerinde baskılar hafifleyecektir.
Ezcümle; seçim sonrasında seçim sonucu ne olursa olsun döviz piyasalarında kolay günler beklemiyor. Önemli olan ise uzun vadeli politikalarla dövize olan hassasiyetimizi düşürmek.