İNCELEME

İş dünyası seçime kilitlendi

14 Mayıs Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimleri’ne sayılı günler kaldı. İş dünyası seçim sonuçları kadar, yeni dönemde ekonomide atılacak adımları da merak ediyor. Dünya ve ülkemizde yaşanan ekonomik gelişmeler nedeniyle son dönemde krediye ulaşım, maliyet artışları gibi sorunlarla karşı karşıya kalan iş dünyası geleceğe umutla bakmak istiyor.

Rasim ÇAĞAN

BOSİAD YK Başkanı

2000’li yıllardaki Türkiye algısı geri gelmeli

Türkiye 2000’li yılların başında güzel bir rüzgar yakalamıştı. Türkiye gerek sosyal yaşantısıyla, farklı kültür ve inançların huzurla yaşadığı bir ülke görüntüsüyle, Dünya’da beğenilen ve gıpta edilerek bakılan bir ülkeydi.

Bu altın yılların ışıltısı daha sonra yaşanan birçok olayla sönmeye başladı. İçeride Gezi Parkı olayları ile başlayan gerginlik, 2016 yılının 15 Temmuz’undaki darbe teşebbüsü, dışarıda ise 2020 ile başlayan pandemi, ardından gelen Rusya-Ukrayna savaşı sonrası artan enerji fiyatları ile gerek ekonomik gerekse siyasal zorluklar Türkiye’yi çok etkiledi. Ortam güvensiz olunca, güvenlikçi yaklaşım için sürekli piyasaya müdahale gerekliliği doğdu. Müdahaleler piyasa ekonomisinden çıkmamıza sebep oldu.

Türkiye tasarruf oranı yüksek bir ülke değil. İş hayatına her sene katılan nüfusumuza iş yaratabilmek için sermayeye ihtiyacımız var. İçeride olmayan sermayeyi, yurt dışından finansal yatırım olarak değil, doğrudan yabancı yatırım olarak çekmeliyiz. Bu da yeni bir hikaye ile ve 2000’li yıllardaki Türkiye algısını geri getirerek olacaktır. Yabancı sermaye güven ve istikrar arar, yatırımlarının kur riskine maruz kalmasını istemez. Bazı gruplara ayrımcılık yapıldığı izlenimi veren uygulamalardan korkar. Böyle bir ortama, çok ihtiyacımız olan sermayeyi çekmek mümkün olmaz. Yapılması gerekenler: Piyasa ekonomisine dönülmeli, günlük müdahalelerle ekonomi yönetilmemeli. Uluslararası ilişkilerde doğu-batı ayrımı yapmadan iyi bir diplomasi oluşturulmalı. Gergin siyaset ortamı sakinleşmeli. Adalet reformu yapılmalı. İş dünyasının doğruları siyasilere söyleyebileceği bir ortam yaratılmalı.

Engin ÇETİNER

GÖRSİAD YK Başkanı

Beklentimiz istikrarlı bir ekonomi

Son dönemde hem Türkiye ekonomisi hem de uluslararası ekonomi ile mücadele ediyoruz. Yüksek enflasyona rağmen Kur Korumalı Mevduat ile baskılanan dövizin sabit hali ihracatçılar için rekabet gücünde zayıflama anlamına gelirken, seçim dönemi olması ile bir süre daha yüksek enflasyon ve sabit döviz kuru ile devam edeceğimizi gösteriyor.

Enflasyonun yanı sıra yüksek enerji fiyatları, cari açık, birden yükselen döviz kuru, akabinde kur artışının sabitlenmesi, izlenen ekonomi politikaları tüm kesimleri olumsuz etkiledi.

Son dönemde krediye ulaşmanın imkansız hale gelmesi büyüme potansiyeli olan firmaları finansal olarak zor duruma sokmuştur. Finansmana erişimdeki zorluklar, yüksek emtia ve enerji fiyatları gibi birçok soruna rağmen sanayi üretimimizin hız kesmeden devam etmesi bu dönemin pozitif yanları oldu. En büyük beklentimiz ülkemizin istikrarlı ve öngörülebilir bir ekonomiye kavuşmasıdır. Bu çerçevede yeni hükümetin önceliği enflasyonla ciddi ve kararlı bir şekilde mücadele edilmesi olmalıdır. Günü kurtaran düzenlemeler ve politikalar yerine, genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına dayanan politikaların benimsenmesine ihtiyacımız var.

Ali GÜLER

KSİAD YK Başkanı

En önemli sorun krediye ulaşım

Son dönemde krediye ulaşmak çok zor. Ban­kalar kredi vermek istemiyorlar. Verdikle­rinde de şirketin aldığı mala karşılık veriyorlar.

Ancak üretimle ilgili bir sıkıntı yok. Bu sıkıntı­nın olmayışı da şu anki ekonomik durumdan kay­naklı. İnsanlar, önümüzdeki süreçte daha paha­lıya almaktansa bugün harcama yapmayı tercih ediyor. Sanayici olarak krediye ulaşamamamız dışında bir sıkıntı yok. Üretim ve ticaret devam ediyor. Önümüzdeki süreçte döviz kurları artmalı. Şu ana kadar uygulanan yöntem, serbest eko­nomi yöntemi değil. Bir şekilde baskılandırarak döviz kurlarını aşağıda tutmaya çalışıyorlar. An­cak bunu doğru bulmuyorum.

Bankalardaki döviz kuru ile serbest piyasadaki döviz kuru farklı seyrediyor.

Orta ve küçük ölçekli sanayiciler maaşlı çalı­şanlara ve perakende satış yapan esnafa göre daha iyi bir konumda. Seçimin ardından ekono­mide atılacak adımlarla birlikte ülkemizin daha iyi şartlara kavuşacağına inanıyorum.

Osman GÜLER

IBIA YKB

İstikrar ortamı olmazsa olmazdır

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; seçim­ler demokrasinin şölenidir. Cumhuriyeti­nizin 100’üncü yılını kutlamaya hazırlanırken 14 Mayıs Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinde alınacak sonuçların şimdi­den ülkemiz için hayırlı olmasını dilerim.

Son dönemde, bir taraftan Covid-19 pandemi­sinin etkisiyle global ekonomide ortaya çıkan te­darik zincirinin kırılmasıyla ham madde temi­nindeki sorunlar, diğer taraftan bir yılı aşkın bir süredir Rusya ile Ukrayna arasında devam eden savaşın sonucu olarak yaşanan enerji krizi ve gelişmiş ülkelerde yükselen enflasyon ile bir­likte gözlenen durgunluk beklentilerinin dünya genelinde piyasaları negatif yönde etkilediği bir gerçektir.

Haliyle bu durum, krediye ulaşımdaki zorluk­lardan üretim maliyetlerinin artışına kadar deği­şik şekilde ülkemizde de reel sektörü etkilemiştir.

Ülkemizde reel sektör, serbest piyasa ekono­misinin de sağlamış olduğu imkanlar sayesinde pek çok desteklere sahiptir.

Aynı zamanda esnek üretim yapısına ve deği­şen şartlara kısa sürede uyum sağlayabilme yete­neğine sahip olan bilhassa sanayi kesiminin ürünlerini yurtdışına satabilme kabiliyeti bulun­maktadır.

Birlik ve beraberliğimiz ile istikrar ortamı; üre­tim, istihdam ve ihracat gibi ekonomik faaliyetle­rimizin sürdürülebilirliği için olmazsa olmazdır.

Murat KAYA

GESİAD YK Başkanı

Bilinmezliklerle karşı karşıya kaldık

İş dünyası olarak son dönemde çok fazla bilin­mezlikler ve sıkıntılarla karşı karşıya kaldık. Bunların başında krediye ulaşım sorunu, enflas­yon verilerinin ve faizlerin yüksek olması geliyor. Bu sürecin geçici olduğuna inanmak istiyoruz. Bir de bunlara son dönemde Merkez Bankası’nın açıkladığı döviz kurları ile reel piyasanın birbi­rini tutmadığını gözlemliyoruz. 1 liraya yakın bir marj farkı olduğu gözlemlenmekte. Bu durum ih­racat ve ithalat yapan tüm firmaları inanılmaz de­recede zorlamakta. Yeni dönemle birlikte ekonomi yapıcıların bir an önce görevlerinin başına geçe­rek, söylemiş olduğum konuların tamamına yakı­nına bir çözüm bulunmasını temenni ediyoruz. Bunların gerçekleşeceğine de inanıyoruz. İlerleyen süreçte bizi güzel bir dönem beklediğini düşünüyoruz.

Şeref DEMİR

İMSİAD YK Başkanı

Belirsizlik giderilmeli

2023 yılında dünya ticaretinde daralma beklenmekte. 2022 yılında dünya ticaretindeki artış yüzde 5,1 iken 2023 yılında beklenti yüzde 2 civarında. Dünya büyümesi 2022 yılında yüzde 3,4 olmuşken 2023 yılında beklenti yüzde 2,8’dir.

Özellikle enerji fiyatlarındaki artış dünya ticaretini etkiledi. Petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki dalgalanmalar birçok işletmenin üretim maliyetini arttırdı ve kâr marjlarını düşürdü. Türkiye özelinde hem enerji ihtiyacının çoğunu dışardan karşılamamız hem de döviz kurundaki artışlar çimento demir-çelik ve tekstil gibi enerji tüketiminin yoğun olduğu sektörleri fazlasıyla etkiledi. Çimento ve demir-çelik sektörleri de inşaat sektörü ile doğrudan bağlantılı olduğu için konut üretimindeki maliyet artışına sebep oldu, bunun sonucunda da konut satış oranlarında düşüş yaşandı. Türkiye genelinde konut satışları 2023 Ocak-Mart döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 11,5 azaldı. 2023 Mart ayı özelinde konut satışları bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 22,8 azalarak son 10 yılın en düşük satışı gerçekleşti.

İş dünyasının beklentisi belirsizliğin giderilmesi ve bunun yanı sıra krediye ulaşım için kolay-laştırıcı kararların alınması yönünde olmaktadır.

Fatih ŞAKİR

BALKANTÜRKSİAD YK Başkanı

Türkiye’nin önü açık

Krediye ulaşım, faizler gibi ko­nular hepsi birbirini zincir­leme olarak etkiliyor. Ben seçim­den sonra tüm bu sorunların düzeleceğini düşünüyorum. Çünkü seçim atmosferine girildiği zaman insanlar yatırım yapma kısmında da geri kalıyorlar. Bir beklenti haline giriyorlar. Seçim so­nucu ne olursa olsun, seçimden sonra Türkiye’nin önünün açık olduğunu düşünüyorum. Ülkemizi deprem de çok yordu. Dünyadaki en büyük fela­ketlerden biriydi. Asrın felaketiydi. Bunla ilgili de herkes canla başla çalıştı. Ancak deprem felaketi ekonomiyi tökezletti. Pandemiden sonra hızla­nan ekonomimizin ve ihracatımızın maalesef geri­lemesine sebep oldu.

Bunların yanı sıra ihracatçı firmalar için döviz kurlarının yükselmesi gerekiyor ya da maliyetle­rin düşmesi gerekiyor.

Doğal gazda gelen indirimler henüz yeterli sevi­yelerde değil. Çünkü geçtiğimiz yıl içinde 11 kere doğal gaza zam geldi ancak bir kere indirim oldu.

Kredilere ulaşmada yaşanan zorlukların seçim tedirginliği yüzünden olduğunu düşünüyorum. Seçimin ardından burada bir rahatlama yaşana­cağı kanaatindeyim.

Seçimden sonra tüm bu sorunları aşarak ileriye doğru gideceğiz diye umut ediyorum.

Zarif ALP

RUMELİSİAD YK Başkanı

Finansman desteği yeniden planlanmalı

Öncelikle demokratik sistemin vazgeçilmezi olan seçimlerin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.

Geride bıraktığımız dönem pandemi, enflasyon, maliyet artışları, enerji krizi, Rusya-Ukrayna savaşı gibi nedenlerin etkisiyle herkes için çok zorlu geçti. Ayrıca yaşadığımız afet de son dönemde hepimizi derinden etkiledi.

İş dünyası olarak yeni döneme dair en büyük temennimiz, ekonomik istikrarın ve güven ortamının sağlanmasıdır.

Sürdürülebilir ekonomik kalkınma yolunda doğru ve etkili adımların atılması son derece önem taşımaktadır.

Türkiye’nin büyüme yolculuğunda devletimiz ve iş dünyası temsilcileri olarak hepimize önemli sorumluluklar düşüyor.

Yeni dönemde, iş dünyasına yatırımlar noktasında finansman desteğinin ciddi bir şekilde yeniden planlanması gerekmektedir.

Ekonominin canlanması adına da özellikle kadınlar ve gençler mutlaka üretime katılmalı.

Bununla birlikte, sanayi bölgeleri yeniden gözden geçirilmeli ve organize yapısı mutlaka daha da güçlendirilmelidir.

Sanayi bölgelerindeki toprak ve bina maliyetlerine gömülen bedeller üretime kanalize edilecek hale gelmeli, üretim ancak sermaye aktarımı ile oluşabildiği için altın kafeste demir dövülmemelidir.

Küçük' esnafın KOBİ yolu açılmalı yurt içinde güçlü olan firmaların global dünyada yer almaları sağlanmalıdır.

Eğitime erişim fırsatı eşitlenmeli, iş insanlarının toplumdan aldığını topluma verebilmesi için devlet muafiyetleri genişletmelidir.

Teknoloji üreten sanayiler mutlak suretle desteklenerek, sanayiyi ileriye götürecek insanların yetişmesinin sağlanması gerekiyor.

Yüksek katma değerli üretim anlayışı ile ülkemizi dünyada hak ettiği noktalara taşımak için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.

Ramazan KAYA

MARSİFED YK Başkanı

Uzun vadeli planlar yapılmalı

Öncü göstergeler Türkiye ekonomisinin 2023 yılının ilk dört ayında %4 civarında büyüdüğünü işaret ediyor. Fakat sanayi üretimimizin 8 aylık ortalama büyüme hızı %1’in altına gerilemiş durumda. İhracatın büyüme hızında da gerileme var. İhracatımızın genelde sanayi ürünlerinden oluşması, büyümedeki yavaşlamanın dış talebin yavaşlamasından kaynaklanıyor. Dolasıyla %4’lük büyümemizin iç talepten kaynaklı olduğunu söyleyebiliriz.

İç talepten kaynaklı bu büyümenin sürdürülebilirliği mümkün değildir.

Eğer seçim sorası mevcut politikalar devam ederse, ihracat ve sanayinin rekabet gücü kalmadığı için büyüme oranlarımızı yükseltmemiz zor. Mevcut hükümet devam etse bile mevcut kur politikasına daha fazla devam ettiremeyecek. Düşük faiz politikasında ısrar ederse en iyi ihtimalle yerel seçimlere kadar geçen sürede ülkemiz çok değerli bir 9 ay daha kaybetmiş olacaktır.

Uygulanan para politikaları nedeniyle, sanayicilerimizin krediye ulaşması iyice zorlaşmıştır. Kurların baskı altında tutulması, ihracatımızın rekabet gücünü zayıflatmıştır. EYT nedeniyle finansmana ihtiyaç artmış. Kredi bulamayan firmaların işletme sermayesi zayıflamıştır. Ayrıca EYT nedeniyle işten ayrılan kalifiye çalışanların yeri doldurulamamıştır. Yaşanan enflasyonist ortam nedeniyle artan ham madde, enerji, kira ve işçilik maliyetleri ihracatçılarımız işini giderek zorlaştırmaktadır.

Seçimi muhalefetin kazanması durumunda ekonomi politikalarında değişiklik olacağı muhakkak. Fakat 2024 Mart ayında yerel seçimlerin olacak olması hedeflenen değişimi biraz yavaşlatabilir.

Seçimden sonra kim gelirse gelsin, yaşanan bu sıkıntıların çözümü için uygulanması gerekenleri şu şekilde özetleyebiliriz. Öncelik kısa ve orta vadeli planlarla değil, 15 yıllık bir perspektifle planlar yapılmalı ve uygulama takvimi olmalıdır. Para ve maliye politikaları değişmeli, TCMB’nin bağımsızlığı sağlanmalı ve kurum, enflasyonu düşürmeye odaklanmalıdır. Adil bir hukuk sistemi kurulmalı Eğitim sistemimiz yeniden yapılandırılmalı, temel bilimlere öncelik verilmelidir. Yeni bir sanayileşme programı devreye alınmalıdır. Ayrıca özel sektörün tek başına yapamayacağı alanlarda devlet proaktif bir anlayışla hareket etmelidir. Togg bunun son dönemdeki örneğidir. Bu örneklerin artırılarak, özel sektörle beraber yeni tür teknoloji KİT’leri kurulabilir. Yeşil dönüşüm ve dijital dönüşüm de devlet öncülük yaparak, kapsayıcı olmalıdır.

Gürsel DURMUŞ

ARSİYAD YK Başkanı

Güveni artıran politikalara dönülmeli

İş dünyasının son dönemde zorlandığı konuların başında krediye ulaşım, döviz kurlarındaki belirsizlikler ve gelecek konusunda öngörü yapamama durumu ve üretim maliyetlerinin yükselmesi karşısında döviz kurlarındaki paralel artışın olmaması gibi konular geliyor. Bunları zorlanılan önemli konuların başlıcaları olarak sıralayabiliriz.

Şu an uygulanan ekonomi politikalarının sürdürülebilir olmadığı düşüncesindeyim. Seçim sonrası güveni ve öngörüyü artırıcı politikalara dönülmesi zorunluluğu olduğu kanaatindeyim.

Yusuf ŞEHİTOĞLU

İMDER YK Başkanı

Rakamsal büyüme kâra yansımıyor

Enflasyon yükselişlerinin ya­şanmaya başladığı bir süreci yaşadık ve enf- lasyon hayatımızın içerisinde. Tüm sektörler ge­rek satın almasında gerek satışlarında rakamsal büyümeler yaşıyorlar. Hatta bazı alanlarda ra­kamsal sıçramalar yaşanıyor. Ne yazık ki aynı artışlar şirketlerin kâr marjlarında ya­şanmıyor. Kârlılık tarafında yaşanan bu süreç şirketlerin nakit akış ve finansal yönetimlerinde sıkışmalar yaratıyor. Bu noktada bilanço eşitlik ilkesini düşündüğümüzde yaşanan büyümenin bir kaynakla finanse edilmesi gerekiyor. Burada kaynak tarafında kredi ihtiyacının ya da diğer bir deyişle nakit ihtiyacının doğması dolayı­sıyla kredi en büyük kaynak kalemi ola­rak karşımıza çıkıyor. Fakat son za­manlarda kaynak tarafında en büyük problem kredi tahsislerinde yaşanıyor. Fiyat artışları, rakamsal artışlar, kâr marjı düşüşleri, kaynak problemi gibi hususlar iş akışı ola­rak tedarikten tahsilata kadar sorun­ların karşımıza çıkmasına neden oluyor. Diğer önemli problem de iş gücü problemi. Ülke­mizde işsizlik yerine tabir edeceğim mesleksiz­lik hadisesi söz konusu. Yaklaşık 3 milyon ne is­tihdamda ne eğitimde olan 18-24 yaş arasında bir kitle var. Ayrıca üretim gücümüz arttıkça ni­telik tarafında yeni gelişim alanlarına ihtiyacı­mız oluyor. Neticede ülke olarak sadece ucuz iş gücü sağlayan bir ülkeden artık konumlama ola­rak geçmemiz gereken nokta nitelikli ve katma değerli üretim tarafı olmalı.

Açıkçası para politikası tarafında yabancı pa­ranın kontrolünün sağlanması adına Kur Koru­malı Mevduat uygulaması yerine üreticinin edilmesi gerekliliğini düşünüyorum. Şöyle ki hazine katlandığı faiz yükünü üretim ve üretimin finansmana kanalize ettiğinde yükse­len üretim hacmi fiyatlar genel seviyesinin kont­rolünü sağlayacak, tedarik tarafında arz düşüşü ve fiyat artışlarının önüne geçecek, nakit akış ar­tışlarını sağlayacak düşüncesindeyim. İş gücü konusu bence hepsinden önemli bir hadisedir. İktisatta mukayeseli üstünlükler kura­mını düşündüğümüzde her ülke üre­tim kaynak yapısı dolayısıyla her şeyi üretemez.

Bizler bu noktada üretim yapa­cağımız alanları ve kapasitelerini ortaya koyduğumuzda insan kay­nakları tarafında ihtiyacımız tespit edilecek.

Doç. Dr. Derya HEKİM

BUÜ İktisadi ve İdari Böl. Fak. Öğr. Üyesi

Döviz piyasası uzun za­mandır görmediğimiz bir kaosun içinde maalesef. Alış satış kurları arasındaki marjlar 1TL’nin üzerinde. Tahtakale pi­yasasında alışık olmadığımız manzaralar görüyoruz. BOTAŞ dahi ihtiyacı olan dövizi efektif piyasasından sağlamaya çalışıyor.

Ne oldu da biz bu duruma geldik?

Aslında bugün yaşanan bu kaotik durumun te­meli faiz indirimlerinin başladığı 2021 Eylülüne kadar gidiyor. Orada düğmeyi yanlış ilikledik, şimdi ise düğmelerin ne yazık ki ucu başını tut­muyor. Faiz indirimleri kurun artmasına neden oldu, kurdaki artış enflasyona yol açtı. Enflasyon artışı, TL’ye olan güveni azalttı ve nihayetinde dö­vize olan talebi daha da arttırdı. Bu da tekrar en­flasyona neden oldu. Tam bir kısır döngü…

Bu kısır döngüyü kırmak için ise Kur Korumalı Mevduat (KKM) gibi bir enstrüman tanıtıldı. Amaç TL’ye güvenmeyenleri dolar getirisi opsi­yonu ile TL’de tutmaktı. İlk başta işe yaramış gö­rünse de KKM neredeyse 2 trilyon TL’yi buldu. Maliyetin nereye varacağını bilemiyoruz. Bir kur şoku maliyeti tahminlerin ötesinde arttırabilir. Malum teorik olarak opsiyonlarda zarar sonsuz olabiliyor.

Her ne kadar KKM dövize geçmek isteyenleri TL’de tutmak için ortaya sunulsa da ortada akım problemi de var: cari açık. Türkiye’nin ne yazık ki cari açık gibi problemi var. Yani temelde ihraç et­tiğimizden daha fazla mal ithal ediyoruz. Bu dö­vizi bulmak zorundayız. Eskiden bu dövizi içeriye giren doğrudan yabancı yatırım ya da portföy ya­tırımı kanalıyla bulurduk. Ancak Türkiye’deki makroekonomik istikrarsızlık ortamı ve daha önce yabancı yatırımcıyı kaçırdığımız birtakım uygulamalar; artık bu şekilde döviz girişini de zorlaştırıyor. Bunu ödemeler dengesi istatistikle­rinden de görmek mümkün. Ocak-Şubat ayında cari açığımızın sadece beşte birini finans hesabın­dan karşılamışız. Gerisi maalesef rezervlerle fi­nanse edilmiş.

Seçim ve belirsizlik kur üzerinde baskı yaratıyor

Seçim yaklaştıkça ve ortada çeşitli kur tahmin­leri dolaşmaya başladıkça, dövize olan talep de ivmelenerek artıyor. Ancak anlaşılan o ki seçime yüksek bir kur ile gidilmek istenmiyor. Döviz kur­ları ile seçmen güveni arasında ters bir ilişki ol­duğu biliniyor. Bu yüzden Merkez Bankası kuru tutmak için yoğun müdahalelerde bulunuyor. Reuters’ta yer alan bir habere göre TCMB geçen hafta piyasaya 5 milyar dolar müdahalede bu­lunmuş. Bunu gecikmeli olarak TCMB bilanço­sunda görebiliriz.

Tabii Merkez Bankası’nın bankacılık sistemine kur marjlarının açılmaması, belirli bir miktarın üzerinde döviz satışına izin verilmemesi gibi tel­kinlerde bulunduğunu biliyoruz. Yani TCMB var gücü ile kuru müdafaa ediyor. Bankadan döviz bulamayan da efektif piyasasına yöneliyor. Bu anomaliler de böyle ortaya çıkıyor.

Ya seçim sonrası

Seçime kadar döviz piyasasında bu anomali­lerle gideceğiz anlaşılan. Ancak seçim sonrasında bu durumun sürmesi mümkün değil. Peki ne ola­bilir? Bir defa kurda bir artış olacağı açık. Ama sonrası senaryolara göre de değişir.

Eğer şu an hâkim iktisadi görüş (Ortodoks dışı) devam edecekse döviz piyasasında kuru tutmak şu şartlarda çok zorlaşacak.

Merkez Bankasının rezervleri tarihi düşük sevi­yelerde. Dışarıdan para bulmanın da sonu var. Bu durumda Merkez Bankası kuru tutabilmek için bir sermaye kontrolüne gidecektir. Tabii ge­çici bir çözüm olur. Nihayetinde Türkiye ekono­misinin sermaye ihtiyacı var.

Eğer Ortodoks politikalara dönülecekse, o zaman kur üzerindeki kontroller de kalkacağın­dan kurda da bir sıçrama olması kaçınılmaz.

Ama bir şekilde döviz piyasası kendi dengesini bulur. Politikalar güven vermeye başladıkça, tabii makroekonomik ve siyasi istikrarın sağlan­ması halinde, yabancı sermaye girişi artarak döviz bollaşacaktır. Kur üzerinde baskılar hafifleyecektir.

Ezcümle; seçim sonrasında seçim sonucu ne olursa olsun döviz piyasalarında kolay günler beklemiyor. Önemli olan ise uzun vadeli politika­larla dövize olan hassasiyetimizi düşürmek.