Semih AYDIN – Göksel BAŞARAN

Türkiye ekonomisi, pandemiyle başlayan sürecin ardından zorlu bir dönemden geçti. Rusya – Ukrayna savaşı, Kahramanmaraş merkezli ve 11 ili etkileyen depremler ülke ekonomisini derinden etkiledi. Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin ardından ise Türkiye’nin gözü yeni dönemde ekonomide atılacak adımlara kilitlendi. Son dönemde artan maliyetler, döviz kurları ve finansmana erişim gibi sıkıntılar yaşayan iş dünyası, yeni ekonomi yönetiminden güvenilirliğin ve istikrarın sağlanmasını bekliyor.

Yalçın ARAS

NOSAB Müteşebbis Heyet Bşk.

Ülkelerin kendi paraları milli bayraktır

1.Ekonomide, para ve bütçe yönetimi olmadan hiçbir konuda başarılı olmak mümkün değildir.

2.İster küçük bir işletme isterseniz dev bir holding isterseniz de bir kurum veya devlet yönetin, bütçe disiplini ana kuraldır.

3.Bütün kurumlarda, bütçe, para politikası, para yönetimi ve yüksek disiplin işin ana temellerindendir.

4.Kaynağı olmayan bütçe harcamaları aile ekonomisinde borç batağına, şirket ekonomisinde iflasa, ülke ekonomisinde ise enflasyona sebep olur.

5.Majör olarak da Merkez Bankası bağımsız olmayan ve Merkez Bankası disiplini olmayan ülkeler kendi para birimini koruyamazsa eğer yukarıda saymış olduğum bütün maddelerin de hiçbir anlamı olmaz.

Ülkelerin kendi paraları milli bayraktır ve değeri her şeye rağmen korunmalıdır.

Yukarda saydıklarıma ilave olarak üretim yetersizliği de eklendiğinde, ürettiğimizden çok tükettiğimizde bütçe açığı olur, faiz olur, borç olur, paramız değer kaybeder ve fiyat istikrarsızlığı sürekli hale gelir.

Buğra KÜÇÜKKAYALAR

BUSİAD YK Başkanı

3 temel ayak bekliyoruz

Yeni hükümetimizden, karar alıcılardan ekonominin düzelmesi için 3 temel ayak bekliyoruz. Bunlardan birincisi güven, ikincisi istikrar ve üçüncüsü öngörülebilirlik. Güven ve istikrar sağlandığı zaman, öngörülebilirlik kendiliğinden gelecektir. Biz bunları istiyoruz ki, bu sorunlarla uğraşmayalım. Dolayısıyla gemimizi sakin sularda yüzdürelim. Bunun arkasından ülkemiz ve hepimiz için önemli olan üçlümüz gelecek. Bunlar da dijital dönüşüm, toplumsal dönüşüm ve yeşil dönüşümü sağlamak görevidir. Bunlar önümüzdeki yıllarda çok önem kazanacak. Bizim bunlarla uğraşmamız lazım.

Hakan SÖĞÜNMEZ

KSİAD YK Başkanı

Dengesizlikler düzeltilmeli

Yeni kabinede iş dünyasını en yakından ilgilendiren isim Mehmet Şimşek oldu. Mehmet Şimşek daha önce yapmış olduğu çalışmalar nedeniyle iş dünyasında pozitif bir isim olarak algılanmakta. Kabinenin açıklanmasından sonra Borsa’da da pozitif yönde bir hareketlenme oldu. İş dünyası bu adımı olumlu karşıladı.

Döviz kurları çok ciddi bir problem. Merkez Bankası, kamu bankaları, Kapalıçarşı ve özel bankalar arasında ciddi bir makas var. Son dönemde ihracat bedellerinin yüzde 40’ının TL’ye çevrilme zorunluluğu getirildi. İhracatçı dövizini Merkez Bankası’na bozdurduğunda ve döviz aldığında bir zarara uğruyor. Öncelikle bu dengesizliğin hızlı bir şekilde düzeltilmesi gerekiyor.

Faizlerden dolayı finansmana erişimde de sıkıntılar yaşanıyor. Merkez Bankası, kamu ve özel bankalar arasında uyumlu bir çalışma olursa, banka tarafındaki kredi ayağının rahatlayacağını düşünüyorum. Bu üçlü sac ayağının önümüzdeki dönemde mutlaka çözülmesi gerekiyor. Şirketler, finansal anlamda çözümler üretebilmek için farklı kaynaklara da başvuruyorlar. Yüksek teknoloji imal edebilirsek devletimiz yanımızda duruyor.

İhracattaki başarılı ivmenin korunması için yüksek teknoloji imalatı gerçekleştiren firmaların desteklenmesi gerekiyor. Burada bürokrasiden kaynaklanan zamanlama sıkıntıları bertaraf edilmeli. Bunun yanı sıra yaptığımız ithalat da çok önemli. İthalata bağımlı ihracat yapıyorsak cari açık veriyoruz. Yerli ve milli olmak zorundayız. Kritik noktalarda halen yurt dışı menşeili ürünler kullanılmakta. Teknoloji çok hızlı gelişiyor. Biz üreticiler, teknolojinin hızını yakalamak zorundayız.

Osman CANİK

Elvin Tekstil YK Başkanı

Liberal ekonomi kuralları uygulanmalı

Yeni dönemde liberal ekonomi kurallarının uygulanmasını bekliyoruz. Bunlar uygulandığı takdirde dengeler oturacaktır ve uzun vadede enflasyon düşecektir. Sağlanabilecek güven ortamıyla yabancı sermaye gelecektir. Bu da Türkiye’ye büyük bir döviz girişi ve yatırım sağlayacaktır. Ekonominin daha iyiye gideceğine inanıyorum.

Yüzyıllardır dünya üzerinde denenmiş ve ekonomistlerin hemfikir olduğu kuralların uygulanması, gereğinde faizlerin serbest bırakılarak dengelenmesi, daha sonra bunların düşmesi, dövizin düşmesi ve belirli bir dengede oturması mümkün. Yeni dönemde ihracatçılar olarak beklentilerimiz bu yönde.

H.Burak Aras

Gökçelik İş Gel. ve Str. Md.

Döviz paritesinden endişe duyuyoruz

Depo ve raf sistemlerinde üretim yaparak Bursa’dan 75 ülkeye ihracat yapan sanayici olarak ilk 6 ay ihracat açısından bizim için geçen seneye göre çok iyi geçmedi birçok faktörden etkilendik, ikinci 6 ayın daha iyi geçmesini umuyoruz.

İhracatımızın büyük çoğunluğunu Avrupa’ya yaptığımız için Türkiye’de yaşanabilecek resesyon gibi Avrupa’da yaşanacak bir resesyon riski, bizleri de etkileyecektir. Yeni kabineden beklentimiz; piyasaların normalleşmesidir. Merkez Bankası kuru ile serbest piyasa kurları arasında makasın kapanması faydalı olacaktır. İthalatı dolarla ihracatın da yarısından çoğunu euro olarak yapan Türk sanayicisi ve ihracatçısı olarak dolar/euro paritesinden endişe duyuyoruz. Politika faizi ile reel faiz oranları arasında çok fark var. Bankalar TL Kredi taleplerimizi karşılayamıyor. Finansmana erişim gücü olmadığında üretim, yatırım, istihdam ve ihracatımız tehlike sinyalleri veriyor. Kaybı telafi etmek için sanayiciler olarak yeni pazarlara açılmak istiyoruz. Yeni pazarlara açılmak ve ihracatımızın sürdürülebilir olması için yaşanan finans sorunlarının çözülmesini ve ihracatçının desteklenmesini bekliyoruz.

İhracatın sürdürülebilirliği için Bankalar uzun vadeli krediler sağlamalı ve sanayici bu kredilere kolay ulaşabilmelidir. Sanayiciler için Eximbank’ın doğrudan teminat mektupsuz ihracat desteğine geçmesi ihracatçıyı rahatlatacaktır.

Özgür YILDIZ

SİFF Elektromekanik Genel Dir.

Piyasalar fiyatlamayı yapmaya başladı

Piyasalar fiyatlamayı yapmaya başladı. Geçtiğimiz dönemde uygulanan ve Türkiye’ye çok bir getirisi olmadığını gördüğümüz heterodoks politikalar yerine Ortodoks politikalara geçişin sinyallerini almaya başladık Mehmet Şimşek ile birlikte. Ortodoks politikalara geçişle birlikte faiz oranlarında ciddi bir yükselme olacağını, kurların reel düzeylere geleceğini ve ekonomide orta ve uzun vadede bir toparlanma olacağını düşünüyorum. Ancak Avrupa, Kuzey Amerika ve kısmen de Asya pazarlarında bir durgunluk olduğu için bunun Türkiye’ye yansımaları olacaktır. Bizim beklentimiz 2023 yılı ve 2024 ortalarına kadar beklenenden daha düşük bir büyüme düzeyiyle devam edeceği yönünde. Ancak ekonomide daha reel ve akılcı parametreler belirleneceği için geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız kaosun yavaş yavaş dineceği kanaatindeyim.

Kur düzeyleri nedeniyle ihracatçının eli iki yıldır sıkışmış durumda. Piyasada kur düzeyleri devletin ya da Merkez Bankası’nın belirleyeceği bir şey değildir. Çünkü biz sabit kur politikası izlemiyoruz. Serbest piyasa koşullarında da kurun faiz ve enflasyonla çok ciddi bir kolerasyonu var. Ancak Türkiye’de bu kolerasyon kopmuş durumda. Bu bağıntı koptuğu için faizler, piyasa faiziyle, politika faizi, piyasa kuruyla, Merkez Bankası kuru tamamen birbirinden ayrı noktalarda. Bunların ayrı noktalarda olması nedeniyle ihracatçı son 2 senedir çok ciddi bir sıkıntı yaşıyor. Çünkü kurlar artmamakla birlikte enflasyon, enerji ve işçilik enerji başta olmak üzere üreticinin bütün giderleri arttığı için rekabet gücü düşmüş durumda. Bunun dışında ihracat yapılan tutarın bir miktarının TL’ye çevrilme zorunluluğu son derece olumsuz bir durumdu. Bu nedenlerle ihracatçı zarar ettiği bir süreç yaşadı. Önümüzdeki dönemde bu zararlı sürecin kapatılması ve yavaş yavaş ihracatın, Türk üreticiler için cazip bir konuma gelmesini bekliyoruz.

Turan CESUR

CESURBEND YK Başkanı

Güvenilir politika ortamı sağlanmalı

Merkez Bankası'nın bağımsızlığını koruyarak etkin para politikaları uygulaması önemlidir. Para politikası sıkılaştırılabilir ve faiz oranları artırılabilir. Bu, enflasyonun kontrol altına alınmasına ve döviz kuru dalgalanmalarının azaltılmasına yardımcı olabilir. Ayrıca hükümet, bütçe açığını azaltacak ve borçlanma ihtiyacını kontrol altında tutacak mali politikalar uygulamalıdır. Vergi gelirlerinin artırılması ve kamu harcamalarının disiplin altına alınması, ekonomik istikrarı destekleyeceğini düşünüyorum. Yatırımcı güvenini artırmak için istikrarlı ve güvenilir bir politika ortamının sağlanması gerekmektedir. Hükümetin ekonomik politikalarının tutarlı ve öngörülebilir olması, yatırımları teşvik edeceği gibi döviz kuru istikrarına da katkı sağlayacaktır. Dış ticaret açığı ve döviz kuru baskısıyla başa çıkmak için ihracata dayalı bir büyüme stratejisi benimsenmelidir. İhracatı teşvik edici politikalar, rekabetçi sektörlere odaklanma ve yeni pazarlara erişimi destekleme bence çok önemlidir.

İş dünyasının finansmana erişimini kolaylaştırmak için finansal kurumlar, özellikle bankaların güçlendirilmesi önemlidir. Bankaların sermaye yapılarının güçlendirilmesi, likidite sağlamaları ve kredi hacimlerini artırmaları gerekmektedir. Kredi garanti sistemleri, işletmelerin kredi alabilme imkanlarını artırmak için etkili bir araç olabilir. Devlet veya özel sektör tarafından desteklenen kredi garanti kurumları, işletmelere kredi teminatı sağlayarak finansmana erişimlerini kolaylaştırır. Finansal kurumların işletmelere kredi verirken daha esnek kriterler kullanmaları, iş dünyasının finansmana erişimini iyileştirebilir.

İhracatçılara yönelik teşvikler ve destekler sağlanması, ihracatın artmasına katkıda bulunabilir. Örneğin, vergi indirimleri, vergi iadesi, ihracat kredileri, sigorta desteği gibi teşviklerin sunulması ihracatçıların rekabet gücünü artırır. İhracatçıların pazar çeşitliliğini artırmaları teşvik edilmelidir.

Serdar SAĞLAM

Yavuzlar Dişli YKB Yrd.

Güven ortamı tesis edilmeli

Öncelikle yeni kabinede yapılan atamaların merkezinin ekonomi odaklı olduğu aşikar. Sadece Kabine değil Merkez Bankası başkanı gibi üst düzey bürokratlarda da birtakım değişiklikler olacaktır. En önemli sorun enflasyon. Kurdaki artış para politikasında köklü bir değişikliğin işaretçisi. Kurda yükseliş normal ancak bir yerde de sabitlenmesi gerekmekte.

Tekstil sektörü yol ayrımında Tekstil sektörü yol ayrımında

Ülkemizde döviz girdisi seçimlerinde etkisi ile azaldı. Ülke ekonomisine güven tekrardan tesis edilmeli. Güvenli ortama döviz girdisi olacaktır, iş hacmi artacaktır, ihracat artacaktır.

Döviz kurunu sabitlemek ve enflasyonu düşürmek için, ihracat yapmamız gerekiyor. İhracatımızı artıracağız ancak yatırım yapmamız lazım, kredi var mı yok? Bu kredilerin uygun şartlarda sanayicimize sağlanması gerekiyor. Bankaların denetleyerek gerçekten yatırıma dönüşecek, istihdam sağlayacak projelerde özel kredi imkanları sağlaması gerekiyor.

İhracatta kur etkisi ile esen olumlu bir hava var ancak, yatırımların sürdürülmesi gerekiyor, personel bulmada problemler yaşanmaması gerekiyor, kredi musluklarının kısılmaması gerekiyor. Yoğunluklu olarak Avrupa’ya değil tüm dünyayı kapsayacak şekilde satış kanallarının genişletilmesi gerekiyor.

Yavuz ÖZDEMİR

Akrida Tekstil Genel Müdürü

Rasyonel ekonomi politikaları izlenmeli

Görevlerine yeni başlayan bakanlarımızın ülkemiz için hayırlı işler yapmasını diliyorum. Kabinede yeni bakanları bekleyen birçok yenilik ve hali hazırda düzenlenmesi gereken birçok konu bulunuyor. Bunların en önemlisi de tüm vatandaşları ilgilendiren ekonomi.

Öncelikle ele alınması gereken konuları şu şekilde sıraladılar.

*Cumhurbaşkanımız enflasyon ile ilgili yükselişi önce durdurmak, ardından da düşürmeye yönelik çalışmalarına öncelik vereceğini,

*Faiz oranlarını düşürmeyi,

*Yenilikçi, orta yüksek ve yüksek teknoloji firmalarına hizmet vermek üzere bir KOBİ Yatırım Bankası kurulacağını,

*En düşük memur maaşı 22.000-TL çıkacağını,

*Asgari ücrette 500 dolar düzenlemesi yapılacağını,

*İşsizlik oranları düşürüleceğini,

*Kira artış oranlarını sabitlemeyi,

*İş dünyasının finansmana daha kolay erişebileceği gibi konuların çözüme kavuşturacaklarını açıkladılar.

Tüm konular birbirleri ile bağlantılı olduğu için çalışmalara başlandığında su gibi akıp gideceğine inanıyoruz

. Yeni kabinenin, tüm dünya üzerinde kabul görmekte olan ve tüm dünya devletlerince uygulanmakta olan bilimsel ve rasyonel ekonomi politikaları izlemesini ve merkez bankası döviz rezervlerinin arttırılmasını bekliyoruz. Ekonomi, yol haritasını belirlerken, doğru hamlelerle atılacak adımlar ülkemiz için hayati önem arz ediyor.

Ekonomimiz zayıf olduğunda ülkemiz üzerinde çok daha kolay oyunlar oynanmaya çalışılıyor. Dolayısıyla bizim süratle, Merkez Bankası rezervlerini yükseltmemiz, ekonomik anlamda tam bağımsızlık yakalamamız gerekiyor. Bugün olduğumuz durumda sürekli yurtdışından gelecek olan sıcak ve nakit paraya ihtiyacımız var. Dolayısıyla cari açık probleminin de süratle çözülmesi gerekiyor.

Merkez bankası yönetiminde önümüzdeki 15 gün içerisinde değişiklikler yapılarak faiz kararını açıklayacağını bildirmişti. Bugün Merkez Bankası, başkanını Hafize Gaye Erkan olarak açıklandı.

Türkiye'de bir süredir faiz oranları ve bunun enflasyon ile döviz kuru üzerindeki etkilerine dair tartışmalar sürüyor.

Cumhurbaşkanımız bir konuşmasında, "Bana yatırım lazım, istihdam lazım, üretim lazım, ihracat lazım. Eğer bu dört başlık yoksa hiçbir şey yok, biz bununla övüneceğiz. Asıl iş faizi düşürmek suretiyle enflasyonu aşağıya çekmektir" dedi.

İhracat yapan firmaların dövizde artış bekledikleri, doların da 25-26 TL bandında olması gerektiğini istedikleri konuşuluyordu. Dün bugün Usd kuru hızlı bir artışla 23TL lere kadar çıktı. Merkez Bankası'nın da müdahale etmemesi ihracatçıların istediğinin yapıldığı ortaya çıkıyor.

Döviz serbest bırakılarak gerçekçi rakamlara oturması isteniyor. Bu sebeple dövize yeni dönemde müdahale edilmiyor. Hızlı yükseldi fakat şu an yükseliş yavaşladı. Bu durum, dövizin fiyat olarak stabil hale geleceğini gösteriyor.

Piyasalar maaş zamları yapılabilecek mi, üretim ne kadar ön planda olacak, faiz artışı gelir mi diye sabırsızlıkla bekliyor.

Tabii her şeyden önce yapılması gereken, enflasyonu tek haneli rakamlara düşürerek refah seviyesini yükseltmek olmalıdır.

Son dönemlerde tüm işletmecilerin dilinden düşürmediği ve her platforma dile getirdikleri konu, finansmana erişemiyoruz….

Bankalar tarafından kredi kullandırma tutarlarının düştüğü, finansman maliyetlerinin artırıldığı, sürekli değişen uygulamalar nedeniyle bankaların yaşadığı tereddütler, teminat problemleri ve kısa vadeli krediler olarak sıralayabiliriz.

İş dünyasının bunun sebebini en çok enerji(özellikle doğalgazda fiyatların geri gelmemesi) fiyatlarındaki artışa, Ukrayna'da devam eden savaş koşullarına ve yükselen enflasyona bağladıklarını gözlemliyor.

Bunun yanında Merkez bankasının düşük faizli özel bankalara sağladığı finansmanı, yüksek karlarla müşterilerine vermeye çalışmaları, Merkez bankasının "kredi olanaklarınızı kısmayın" demesine rağmen özel bankalar müşterilerine, kendilerini değil de merkez bankasını bahane etmeleri...

Kısacası özel bankalar yüksek kar marjlarından vazgeçmiyor, mevcut müşterilerini merkez bankasını bahane ederek kısıtlamaya gidiyor. Bu durum da piyasaları etkiliyor ve hatta kilitliyor.

2023 yılında da süreç bu şekilde devam ederse, iş dünyası için kolay bir yıl olmayacak. Bununla birlikte dışa bağımlılıktan kurtulmak isteyen, üretimi arttırmak, yatırım yapmak isteyen sanayicimize finansman erişimi sağlanmazsa, ihracatlarımız da ciddi boyutlarda düşme tehlikesi ile karşı karşıya kalacak.

Ülkemizin müreffeh ülkeler seviyesine çıkması istihdam ve yatırıma bağlı olduğundan Ticaret Bakanlığının, Sanayi Bakanlığının rasyonel ve adil politikalarla gerçekten üretim yapmakta olan işletmelere destek vermesi gerekmektedir. Bu bağlamda KOSGEB, Ekonomi Bakanlığı, Eximbank gibi enstrümanlarla yatırım yapan, üretim yapan, istihdam sağlayan işletmeler korunmalı, desteklenmelidir. Gerektiğinde bu kurumların yatırıma ve üretime katkı vermeleri için kendileri sübvanse edilmeli, onlara kaynak aktarılmalıdır.

2022 yılı ihracatımız 254,2 milyar dolar olarak gerçekleşti. İnşallah 2023 yılında da geçmiş yıllardaki gibi ihracatta rekorlar kırmaya devam edeceğiz……

İhracatta ilk üç ülke Almanya, ABD ve Irak

Almanya ihracatta ilk sırada yer alırken ihracatçının karşısına çıkarttıkları vize problemleri can sıkıcı hale geldi. 45 günde vize çıkartıyorlar ya da ret cevabı veriyorlar. Almanya da maalesef retlerde ilk sırada yer alıyor.

Eximbank ve Merkez Bankası ihracatçıya daha çok finansman desteği vermeli, ki üretim hacmimizi artırarak, önümüzü rahat görerek yola hızla devam edebilelim.

İhracat yaparken diğer ülkelerle rekabet gücümüzü arttırmak için devlet desteklerine daha fazla ihtiyacımız olduğu aşikar. Rekabette elimiz güçlü olursa başarı performansımızı arttırabiliriz.

Geçmiş dönemde elektrik, işgücü, hammadde gibi girdilerimize gelmekte olan zam, satmakta olduğunuz ürünlerde bizleri döviz bazlı zam yapmaya mecbur bırakıyordu. Bu durumu yurtdışında çok düşük enflasyon olan ülkelerde yaşayan müşterilerimize anlatmakta çok zorlanıyorduk. Bundan sonra öngörülebilir olarak artacak kurlar, ihracatçıların elini güçlendirecektir. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde şu ana kadar yaşanmış olan başarılı performansı daha da katlanarak arttıracaktır.

Ekonomi, faiz oranları, enerji, finansman erişimi zorlukları sadece Türkiye’de yaşanmıyor. Artık güçlü ekonomiye sahip ülkeler de enflasyon ile mücadeleye başladılar. İlk 5 ayda dünyada yaşanan daralmaları gördüğümüz ve yaşadığımız için hepimizin bir olup işimize daha sıkı odaklanarak, profesyonel yönetim/üretimle çalışmaya devam etmemiz çok önemli. Türkiye'yi en çok ihracat yapan ilk 10 ülke arasına çıkarmak bizim elimizdedir.

Cem KALELİ

Numan Kaleli YK Başkanı

Fiyat ve finansal istikrar sağlanmalı

Ülkemiz, 2023 yılına yaklaşırken dünya genelini de etkisine alan enflasyon yükselişi ile ve bununla birlikte bir süredir devam eden ve dış ticarette önemli yerleri olan iki ülkenin, Rusya ve Ukrayna'nın, savaşı nedeniyle ekonomik anlamda zorlandığı bir süreçle karşı karşıya kalmıştır. Ayrıca 2023 yılında normal takvim dâhilinde planlı olan genel seçimler ve ne yazık ki her ne kadar ülkemizin bir gerçeği de olsa hiç beklemediğimiz bir deprem felaketiyle daha zorlu bir başlangıç yapmasına neden olmuştur. Özellikle ülkemiz nüfusunun ~1/6'sının yaşadığı coğrafyada, 11 il doğrudan depremden etkilenmiştir. Bu 11 ilin GSYİH'ye yaklaşık katkısı %10, tarımsal üretime katkısı %15 civarlarındadır. Maalesef binlerce yurttaşımız bu elim olayda vefat etmiş ya da yaralanmıştır. Pek çok vatandaşımız ise bulunduğu ve yaşadığı yerden göç etmek durumunda kalmıştır. Rakamlar bize yaşanılan felaketin boyutunu bir kere daha göstermektedir. Bu ve benzeri sorunlar, yeni kabinenin ekonomik anlamda karşısına çıkacak en önemli başlıklar arasında yer alacaktır.
 

Ekonomimiz dünya ekonomileri arasında ilk 20 ekonomiden bir tanesidir. Taşıdığı potansiyel anlamında ise çok daha fazlasını vadetmektedir. Ekonomik anlamda karşılaşılan her sorun doğru adımlarla belirli bir süreç dâhilinde bertaraf edilebilir. Bunun sağlanması için fiyat ve finansal istikrarın sağlanması, faiz oranlarında ve döviz piyasasında dengenin yakalanması, enflasyonla etkin mücadele, istihdam olanaklarının genişletilmesi yer almalıdır. Ancak piyasanın ilk olarak beklentisi özellikle üretici ve üretici/ihracatçı işletmelerin orta ve uzun vadeli kaynaklarla desteklenmesi olacaktır.

Faiz, döviz kurları ve enflasyon birbirleriyle iç içe olan iktisadi terimlerdir. Birinden vazgeçip diğerine odaklanmak mümkün olamayacağı gibi tüm güçle aynı anda hepsiyle birden mücadele edebilmek de oldukça zordur. Ekonomi için oldukça önemli göstergelerden olup, günlük çözümler yerine yapısal değişimlerle yönetilmeleri esas olmalıdır. Faiz, gerek üreticiler/işletmeler gerek tüketiciler/hane halkı gerekse bankalar ve devletler açısından doğrudan etkiye sahiptir. Benzer şekilde enflasyonu da böyle tanımlamak mümkündür. Kurlar ise daha çok işletmeler ve devlet açısından önem arz etmektedir. Bu açıdan bakıldığında optimum düzeyde işletmeleri destekleyici, hane halkı bütçesini yormayacak, devlet ekonomi kurum ve kuruluşlarının işleyişinde kolaylık sağlayacak bir süreçte yönetilmelidir.
 

Yüksek faiz düşük kuru sağlayabilecekken, yatırım yerine sıcak paranın faize kaymasına neden olabilir. Diğer taraftan yüksek enflasyon ortamında fiyat istikrarını yakalamak çok zorken, çok düşük enflasyon dönemlerinde de uzun vadeli tasarrufların pek mümkün olmadığı gözlemlenmektedir. Bu ve benzeri örnekler, bu 3 makro iktisat teriminin ülkemiz gerçekleri de göz önüne alınarak başta devletimizi ve istihdamı yaratan tüm işletmeleri ve dahi hane halkını destekleyici politikalar çerçevesinde yönetilmesi beklenmektedir.

Günümüzde iş dünyasının operasyonel süreçlerini yönetmede dış kaynaklara duyduğu ihtiyaç yadsınamaz bir gerçektir. Bizim gibi genç ve dinamik bir nüfusa sahip ülkelerde, istihdamın kademeli olarak arttırılarak sürdürülmesi büyük önem arz etmektedir. Bunu gerçekleştirebilmek için de özellikle reel sektöre büyük bir iş düşmektedir. Yeni yatırımların yapılması, katma değerli üretimlerin artarak çoğalması, yüksek ihracat rakamlarına ulaşılması gibi işsizliği azaltıcı ve ekonomik refaha ve büyümeye doğrudan katkı sağlayıcı pek çok gelişme reel sektör eliyle olmaktadır. Bunlarla birlikte ülkemiz reel sektör paydaşları; işletme sermayelerinin yönetimi, hammadde tedariği, AR-GE harcamaları vb. pek çok kalem için de kaynağa ihtiyaç duymaktadır. İhtiyaç duyulan bu kaynaklarda aslan payını banka kredileri almaktadır. Bankalar da nihayetinde birer tüzel kişilik olduklarından ve yükümlülükleri ve tabi oldukları yasalar gereği kredi verirken ince eleyip sık dokumaktadırlar. İçinde bulunduğumuz bu günlerde ise banka kredilerinin reel sektör beklentileri ile örtüşmediği gözlenmektedir. Bunda en büyük etmenlerden biri bankaların daha ihtiyatlı bir kredi politikasını tercih etmesidir. Burada gerek bankaları gerekse reel sektörü rahatlatıcı devlet destekli uygulamalara ihtiyaç bulunmaktadır. KGF, bu desteklerin en önemlileri arasında yer almaktadır. KGF'nin kabuk değiştirerek belirli bir dönemle sınırlı kalması yerine, KGF tarafından belirlenecek limitler dâhilinde yıl boyu gerçekleştirilmesi, yalnızca teminat desteği değil vade desteği de sağlaması önemli bir adım olabilir. Bu kapsamda özellikle imalatçı, imalatçı/ihracatçı veya ihracatçı kobilerin kaynaklara ulaşımı, kaynak maliyetleri ve vadeleri yeniden gözden geçirilmeli ve desteklenmelidir. İlave olarak kamu bankalarının yatırımları doğrudan destekleyen kredilerinde sağlayacağı esneklik özel bankalar için de bir yol gösterici olacaktır. Son olarak reel sektörün taşıdığı kısa vadeli kredi risklerinin de mümkün olduğunca orta ve uzun vadeye yayılması, piyasaları rahatlatacak bir diğer unsur olacaktır.

Ülkemiz, her zaman belirtildiği gibi coğrafi konumunun avantajlarını özellikle Avrupa ve Orta Doğu ülkeleri ile olan ticari ilişkilerinde kullanmaya devam etmektedir. Pandemi dönemi ve sonrasında yaşanılan konteyner fiyatlarındaki artışlar, çalışma ve sosyal hayatta yaşanan değişimler, ürüne ve/veya hizmete ihtiyaç duyan bir pazarın üreticiye yakınlığının, yani lojistik imkânların ne kadar önemli olduğunu bir kere daha göstermiştir. Üretim kabiliyetlerimiz, lojistik gücümüz, gelişen teknolojilerimiz, yetişmiş insan kaynağımız gibi ciddi avantajlara sahip olmamıza rağmen, finansal sürdürülebilirliğimizde yaşadığımız handikaplar, markalaşma stratejilerimizin eksik kalması, ihracatı hedef olarak görmemize rağmen amaç değil araç olarak değerlendirmemiz gibi temel unsurlar, ihracatımızın daha da gelişebilmesinin önünde bir sorun gibi durmaktadır.

Temelde ihracata dayalı bir ekonomik modele sahip olan ülkemiz, bunu sürekli kılmak için yeni ihracatçıları desteklemeyi sürdürmeli, yetkinlik gelişimi açısından insan kaynağının eğitimini geliştirerek arttırmalı, ihracat birlikleri vasıtasıyla sektörel güç birliği kooperatifleri oluşturulmalı, özellikle uluslararası yurt dışı fuar katılımları daha fazla teşvik edilerek her bir fuarda Türk Pavilion'unun oluşumu sağlanmalı, her bir katılım bir şenlik/şölen havasında ilk günden başlayacak şekilde planlanmalı, finansal kaynaklara ulaşım hızlandırılmalı ve kolaylaştırılmalıdır. Unutulmamalıdır ki ülkemizin en önemli gücü üretimdir ve bu üretimi tüm dünya pazarlarına ulaştırmak da en önemli vazifelerimizden biri olmalıdır.

Orhan ÖZCÜ

Sisina Enerji YK Başkanı

Reel ekonomi politikalarına geçilmeli

Öncelikle seçim sonuçlarının ve Cumhurbaşkanlığı kabinemizin vatanımıza ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Maliye ve Finans konularında görev alan başta Sayın Mehmet Şimşek ve ekibine de özellikle başarılar diliyorum. Ekonomik anlamda atılması gereken en önemli adım zaman kaybetmeden reel ekonomi politikalarına geçmektir. Oluşturulan güven ortamı, yerli ve yabancı piyasa için en temel unsurdur. Devamında yatırım ortamının rahatlatılması ve yazılım, yapay zekâ, uzay teknolojileri gibi katma değeri yüksek ürünlere desteklerin arttırılarak ilgili bakanlıklarca ekonomik, ticari ve sanayi alanındaki düzenlemeler istikrar sağlanması açısından önem arz etmektedir. İstikrar ancak bu şekilde sağlanacaktır.

Burada en önemli hedef üretim, yatırım, tasarruf ve harcama bileşenlerinin iyi yönetilerek enflasyon rakamlarının düşürülmesidir. Vatandaşlarımızın doğrudan olumsuz etkilendiği durum olan fiyat pahalılığı, sadece üretim arttırılarak değil gerekirse tasarruf da özendirilerek Merkez Bankası ve ilgili idareler tarafından belirlenen para politikalarının uygulanmasıyla istenen düzeylere gelebilecektir. Hazine müsteşarlığı, Maliye bakanlığı ve Merkez Bankasının sağlıklı çalışması için oluşturulmuş ekip, güven ortamının sağlanmasına ciddi katkı sağlayacaktır. İş dünyasının döviz kurlarındaki beklentisi genel ekonomik dengeleri de dikkate alarak karşılanmalıdır. Ayrıca İhracat rakamlarımızın arttırılarak cari dengenin sağlanması döviz kurlarını istenilen düzeye getirecektir.

Bankaların kredi musluklarını kısması ve kredi verenlerin ise yüksek maliyetle kredi vermesi iş dünyasının finansmana erişimini olumsuz etkilemiştir. Ülkemizde bankacılık sistemi çok gelişmiştir. Bu başarı iş dünyasının taleplerinin karşılanması için bir avantajdır. Kredi ve alternatif finansman kaynaklarının geliştirilmesiyle ve buna ek olarak iş dünyasındaki finansal okur yazarlık ve yönetme becerilerinin geliştirilmesi bu sürece olumlu katkı sağlayacaktır.

Ülkemiz bulunduğu jeostratejik, jeopolitik ve jeoekonomik konumu sebebiyle Avrupa’nın, Afrika’nın ve Asya’nın ortasında, dünyanın köprüsü vazifesindedir. Pazarda yaratılacak tarım, sanayi ve hizmet sektöründeki çeşitlilik, ihracat alanına sunulan teşvikler, lojistik alanda yapılacak altyapı ve üst yapı çalışmalarına ilave, katma değeri yüksek ARGE ve İnovasyon desteklerinin artarak devamı başarılı devam eden bu süreci daha da üst seviyelere taşıyacaktır. Doğal olarak ihracatın önündeki bürokratik engeller kaldırılması da önem arz etmektedir.

Ülkemiz; hükümetiyle, özel ve kamu ortaklıklarıyla, büyük ve küçük işletmeleriyle, esnafıyla, eğitim kurumlarıyla, memuruyla, işçisiyle, emeklisiyle bu ülke için ne yapabiliriz sorusunu kendisine sorup, tasarrufsa tasarruf, yatırımsa yatırım, harcamaysa harcama yaparak kendine düşen görevi bir seferberlik anlayışıyla ortaya koymalıdır.

Editör: TE Bilisim