Geçen yazıda kaldığımız yerden devam edelim... Yeni yılda, teknolojik yoğunluğun yükseltilmesi ana hedeflerden biri olmalıdır. 2022 yılının mevcut üçüncü çeyrek istatistiklerine göre; havacılık, bilgisayar, telekom cihazları, ilaç ve benzeri yüksek teknoloji sektörlerinde; ihracatın ithalatı karşılama oranları %27 gibi düşük bir düzeyde kaldı.
Kimya, otomotiv, makina-teçhizat ve elektrik makinaları içeren ortanın üstü teknoloji grubunda bu oran yükselse de, kendine yeterliliği ifade eden %100’ün altında, %72,6 oranında gerçekleşti.
Demir-çelik, rafineri ve çimento-cam-seramik gibi üretim dallarının bulunduğu ortanın altı teknolojideki oran %85 oldu. Yalnız; tekstil, gıda ve benzeri sektörleri kapsayan düşük teknolojili üretim dallarında ihracatın ithalatı karşılama oranı %100’ün üstüne çıktı ve %238 gibi yüksek bir düzeyde açıklandı.
Düşük teknoloji ağırlıklı ihracat gelirleri, ileri teknoloji ürünlerinin ithalat faturasını karşılayamayınca; dış ticaret ve cari işlemler dengesi açık verdi. Bu sonuçlar, çok düşük olan yüksek teknolojili üretimin hızla arttırılmasının zorunlu olduğunu gösteriyor.
Teknolojik yoğunluğun yükseltilmesi için özel sektörde oluşan sermaye birikiminin; lüks konut ve AVM inşaatına ve düşük teknolojili sanayi tesislerine değil, ileri teknoloji alanlarına yönelmesi gerekiyor.
Özel sektör yatırımlarında teknolojik yoğunluğunun yükseltilmesi, sektör içinde gerçekleştirilebilir. Örneğin, markalı üretime çok önem verilmesi, konfeksiyondan elde edilen kazancın teknik tekstil ve akıllı kumaş üretimine yatırılması teknolojik düzeyin yükseltilmesine katkıda bulunacaktır.
Diğer bir yaklaşım da düşük teknolojili bir sektördeki sermaye birikiminin, daha yüksek teknolojili sektörlere yönlendirilmesi olabilir. Örneğin; madeni eşya sektöründe elde edilen kazancın, yarı iletken üretimi yapacak bir fabrikaya yatırılması ile teknolojik yoğunluğun yükseltilmesine büyük katkı sağlanabilir.
Kritik sektörler adı verilen; biyoteknoloji, nanoteknoloji, yapay zekâ, nesnelerin interneti ve benzeri siber-fiziksel sistemlere yapılan yatırımlar ekonomideki yapısal değişimi hızlandırabilir.
Bir diğer önemli konu, işsizliği azaltan yatırımlara öncelik vermek. Üniversitelerin ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora programlarında öğrenim gören yaklaşık 8,3 milyon kişiden 2022 yılında 1 milyon 167 bin genç mezun oldu. Bu gençlere iş kapısı açmak için yeni sanayi yatırımları yapılması ve mevcut tesislerin rekabet gücünün yükseltilmesi gerekiyor. Yatırımlara ayrılacak kaynakların, artık doyma noktasını aşmış altyapı yatırımlarına ve lüks konut inşaatına yönelmesi durumunda ortaöğretim ve yüksek öğretim mezunlarının iş bulması zorlaşacaktır. Yatırımlar; makina ve teçhizat üretimine ve ihracatına yöneltildiği takdirde işsizliği azaltma imkânı bulunacaktır.
Yaklaşık 27 yıl önce imzalanan Gümrük Birliği’nin devam eden güncelleme çalışmaları, 2023’te olumlu bir şekilde sonuçlandığı takdirde, ihracatta artış ve büyüme oranını yükseltme eğilimine girebileceğiz. Ayrıca enflasyon oranını da bir miktar düşürme imkânı ortaya çıkacaktır.
Devletin; bilimsel araştırma enstitüleri kurduğu, yeni nesil teşvikleri geliştirdiği, gerektiğinde varlık fonu ve benzeri kaynaklardan yararlanarak ileri teknoloji şirketleri kurduğu veya ortak olduğu ülkelerde ekonomiler daha istikrarlı ve yüksek hızda büyüyebiliyor. Devletin pasif bir tutumla, yalnız teşvik paketleri ve üretim çağrıları açıklayıp özel sektör girişimcilerinin başvurusunu beklediği ülkelerde ise ekonomi yeterince ve sağlıklı büyüyemiyor.
Kalitesiz büyüyen ülkeler sık sık kur atakları ve benzeri çalkantılar ile karşı karşıya kalıyor. Toplam faktör verimliliğini ve ekonominin teknolojik yoğunluğunu yükseltecek, gelir dağılımını iyileştirecek önlemler alındığı takdirde Türkiye, 2023’e; Cumhuriyetin ikinci yüzyılına, ekonominin geleceğinden daha umutlu olarak girmiş olacaktır.