Türkiye Cumhuriyeti laik ve demokratik bir hukuk devletidir. Demokrasi ise kurallar rejimidir. Yönetim erki tarafından, halkın yapısına, kültürüne, örf ve ananelerine uygun olarak belirlenmiş, yasalarla ve Hukuk’la garanti altına alınmış her vatandaş için eşit ve aynı olan değişmesi sadece yine yasalarla mümkün olabilen kurallar. Esas olan herkesin kurallara uyması, başkasının haklarına saygılı olunmasıdır. Bir bireyin haklarının başladığı yerde, diğerinin biteceği ilkesinin, halkın bütün bireyleri tarafından benimsenmesidir. Adalet duygusunun asla zedelenmemesidir.
Orta okulda Yurttaşlık Bilgisi dersi vardı. Anayasa, yasa, hukuk, adalet, demokrasi, liyakat, birbirine saygı gibi devletin temel taşları pek çok konuda eğitim yapılır öğretilirdi.
Din ve ahlak dersleri vardı. Namaz, dua, abdest, farzlar, sünnetler, temizlik, ahlak, Bilime saygı gibi pek çok konu öğretilir, namaz duaları Arapça ezberlenir, Türkçe manaları da öğrenilirdi. Peygamberler, halifeler konusunda dersler verilir, onların ahlakı, adaleti, hayata bakışları, Müslümanın amelleri gibi Müslüman olmanın temelinde olması gereken çok değerli bilgiler verilirdi.
Aile ve ahlak derslerimiz vardı. İnsan hakları, insana ve canlıya saygı, anne babaya saygı, büyüklerimize saygı, küçüklerimize sevgi konulu birçok konuda eğitim verilirdi.
55 yıl önce o yıllarda ne kaçak inşaatın ne olduğunu ne de hayatımıza girmeye başladığını bilemiyorduk. Kimse öğretmemişti. Kaçak inşaatı ve yapmanın büyük bir suç olduğunu 1978’lerde bir mühendis olarak Bursa’ya geldiğimizde çevremizden öğrendik.
Kaçak inşaat yapmak suçtur. Çünkü insan hayatını tehlikeye atar. Bu başlık ülkemizin son 70 yılında sorumsuzca işlenen, insan yaşamından, kalitesine, haksız rekabetten, deprem risklerine, arsa istilasından, plan katliamına kadar onlarca suç barındıran bir fiildir. Peki, yapana malzeme satmış, emek satmış, göz yummuş, engel olmamış, kaçak olduğu bilinen binaya elektrik, doğal gaz bağlamış, kanalizasyona bağlanmasına göz yummuş herkes bilerek ya da bilmeyerek kısmen bu suça iştirak etmiş sayılmaz mı?
Zaman zaman çıkarılan aflarla para karşılığı bu çürük binaları ‘imar affı’, ‘imar barışı’ gibi isimlerle, yasallaştırmak doğru mu? Söyler misiniz, Konya Belediyesi’nin meclis kararı ile fay hattının yerini değiştirmeye kalkması, Pendik Belediyesi’nin meclis kararı ile zemin inceleme müdürlüğüne arazideki fay hattını haritalardan kaldırma talimatı vermesi, Tuzla’da bir mühendislik firmasının, para karşılığı, fay hatları için yoktur raporu vermesi ile kaçak ve denetimsiz çürük inşaata para karşılığı ruhsat verilmesi arasında ne fark vardır?
Her afta olduğu gibi dürüst insanların insanca yaşam adına yaptıkları fedakarlıkların, hukukun, yasaların ve adaletin, fırsatçı rantçılar tarafından istismarına müsaade etmek, fırsat vermek, doğabilecek sonuçları hiç değerlendirmemek büyük bir hata değil mi? 6 Şubat’ta yaşanan ve hala artçıları süren Güney Doğu Anadolu depreminde çöken binlerce binada kaybedilen binlerce cana, yaralılara, parça parça olan ailelere, günahsız bebelerin acısına, dramına vicdanlar sızlamıyor mu? İnşallah gelecek adına çok önemli bir ders olur. Öldüren deprem değil, çürük bina ve cehalet. Bunu anlamak için daha kaç can feda edilecek? Hiç kimse unutmasın ki, girip çıktığınız her bina sağlam olmadıkça kimse emniyette güvende olmayacak.
Bursa dahil, plan dayanmıyor şehirlerimize. Senede birkaç bin plan tadilatı yapılıyor. Alüvyon zeminli Bursa Ovası’nda 20-30 kat gökdelenler inşa ediliyor. Şimdilerde de yeni bir af söylentisi var ve tarlalar kaçak fabrikadan geçilmiyor. Af çıkacak ve bunlar, arsa için, denetim için, zemin iyileştirme için, arıtma için verecekleri paranın beşte birini ödeyip ruhsat alacak. Ancak bu ruhsat binalarını daha sağlam yapmayacak. Liyakat ve adalet olmayan yerde huzur ve bereket olmaz. Allah akıl fikir versin. Felaketlerden korusun. Ne diyelim. Nasılsa en ucuzu İnsan hayatı. Öyle mi?