Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi’nin liderliğiyle oluşan Ulusal Yapay Zeka Stratejisi Eylem Planı, 2024-2025 versiyonuyla güncellendi ve 24 Temmuz’da yayımlandı. Bir hukukçu olarak devletimizin dijital dönüşümde, meslektaşlarımızdan dahi ileride olduğunu düşünüyorum.
Eylem Planı’mızda 71 adet öncelik belirtilmiş. Genel anlamda olumlu içeriklerinin olduğunu düşünüyorum. Bazı gelişmiş ülkelerde bilgisayar performansı üzerinden düzenlemeler bile yapılmaya çalışıldı; saniyede kaç işlem yapabileceğine göre (flops) kamu kurumlarına bildirim yükümlülüğü getirilmesi (!) gibi. Henüz planımızda bu gibi aşırı düzenlemelerin olmaması güzel. Eylem planımızda en çok dikkatimi çeken unsurlar şunlar; yapay zeka alanındaki uzmanlar için ülkemize gelmelerini teşvik edici “TechVisa” çıkarılması, öğretim kurumlarında yapay zekanın konu edilmesi, çip ihtiyacı için çalışmalar yapılması, Türkçe üretken yapay zeka çalışmaları, VC fonlarıyla işbirlikleri. İlk görüntü, ilerici bir planımız var olduğu yönünde. Uygulama da umarız ki buna paralel ve hızlıca ilerleyecektir. Elbette savunma sanayii gibi kritik alanlarda ulusal bir yapay zeka dil modeli geliştirilmesi önemli olabilir, ancak globalde halihazırda var olan en iyi uygulamalarla işbirlikleri yapılması çoğu alanda, korumacılık yerine tercih edilebilir.
OpenAI’ın insanları uyandırdığı sektörde şirket ChatGPT uygulamasıyla bir yıl kadar tekelliğini korudu, ancak Anthropic’in çıkardığı Claude 3.5 Sonnet ve Meta’nın çıkardığı açık kaynak kodlu Llama 3.1 405B modeli, yapılan testler ve gerçek hayat kullanımında artık ChatGPT’yi aratmıyorlar. Meta, modelini open-source (açık kaynaklı yazılım) olarak yayımladı ve lisans sözleşmesini “ticari kullanıma, ince ayarlamalara (fine-tuning)” izin verecek şekilde genişletti. Stratejik amaçları olsa da, girişimciler için çok büyük bir haber.
Kamu politikalarıyla yeni bir unsuru düzenlemek, gelişmiş ülkelerde, hukukçular ve o alanın ilgili mühendisleri ile birlikte yürütülen bir konudur. Dünyanın prestijli hukuk fakültelerinde, “teknoloji hukuku ve politikaları” başlıklı dersler, hatta araştırma dalları bulunur. Amaç genel olarak, teknolojinin insanları ve sosyal hayatı geliştirme amaçlı kullanılmasını teşvik etmek, bireylerin hak ve özgürlüklerinin ihlalini engellemek, ve özel sektörü bu yoldan sapmayacak şekilde teşvik edip yol göstermektir (en azından beklenen).
Teknoloji düzenlenirken ayrıca umulan, “düzenleyici kurumların, pazara giriş engelleri getirerek vatandaşların çıkarlarının tersine, sektör oyuncularını korumak amaçlı düzenlemeler” getirmemesidir. “Regulatory capture” olarak kısaltılan bu yönteme örnekler verelim. Sektördeki 2-3 telekomünikasyon şirketi bir araya gelerek sınırsız internet vaat eden yeni bir teknolojinin ülkeye girmesini engellemek ister ve milletvekilleri, “sınırsız internet vaat etmek milli çıkarımıza ters, hemen düzenlemeliyiz” der; sonuçta pazara giriş engeli yaratılır ve vatandaşlar bundan olumsuz etkilenirken; kazanan sadece eski uygulamayı sürdürmek işine gelen 2-3 telekomünikasyon şirketi olur. Taksi-Uber kavgası da bunun bir başka örneğidir.
Bugüne kadar globalde yayımlanan yapay zeka düzenlemelerinin artı ve eksileri var. Burada önceden değindiğim gibi, örneğin Avrupa Birliği, yüzlerce sayfalık detaylı bir kanun hazırladı ve kanunun çeşitli hükümleri 2025, 2026 ve 2027’ye yürürlüğe girecek. 2-3 yılın, yapay zeka teknolojileri için uzun bir süre olduğunu düşünüyorum. Bu modeller 4-5 ayda bir eğitilip geliştiriliyor ve her yeni model eskisinin üzerine ciddi geliştirme sağlıyor. Geliştiriciye de yılda ortalama 3-4 Milyar ABD Doları’na mal oluyor. O zamana hangi tekniklerle, kim bilir ortaya neler çıkacaktır. Değişken ve ağır regülasyonlar nedeniyle Apple ve Meta (Facebook, WhatsApp ve Instagram’ı elinde tutan çatı şirket), yeni yapay zeka uygulamalarını şimdilik AB’de kullanıma sunmayacağını açıkladı. Dolayısıyla dengeyi yakalamak oldukça önemli.