Varlık yönetim
şirketlerinin
getirdikleri
Son çeyrek yüzyılda global seviyede ve ülkemizde yaşanan ekonomik krizlerin temelinde çoğu kez bankacılık ve finans sektörlerindeki yapısal bozukluklar mevcuttur.
Ülkemizde Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumu (kısa adı ile BDDK) ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (kısa adı ile TMSF) gibi anayasada bile tanımlanmış kurumlar bankacılık ve finans sektörlerindeki kurumsal ve yapısal düzenlemeleri, dayanıklılıkları düzenlemek ve denetlemek için kurulmuşlardır.
Ancak, yaklaşık on yıl öncesine kadar BDDK bünyesinde faaliyet gösteren TMSF, daha sonra anayasa değişikliği ile bu kurumdan ayrılarak ayrı bir TMSF Fon Kurulu oluşturulmuş, işlev ve görevler bir diğerinden ayrılmıştır.
Bu yazıda kısaca ele alınacak olan kurum ve kavram ise daha ziyade TMSFnin bu ayrışma sonrası uygulamaya örnek olarak piyasalarımıza getirdiği "Varlık Yönetim Şirketlerinin kuruluşuna izin ve teşvikle birlikte, bu şirketlerin ALACAK SATIŞ işlemleri hakkındadır. Şüphesiz Varlık Yönetim Şirketleri sadece alacak satışları ile ilgili kuruluşlar değildir, başka işlevlere de sahiptir ancak yazıda alacak satışı ele alınmıştır.
Anlaşılabilir bir dille alacak satışları, birikmiş yüksek faizler ve masrafları ile kartopu haline gelmiş, icrai takiple belli safahatler geçirmiş, tahsil kabiliyeti hayli zorlaşmış alacak dosyalarının tıpkı bir mal gibi ölçümleme, değerleme ve çeşitli kriterlere göre toplanıp bu şekilde bankalar ve finans kuruluşlarının elinde biriken binlerce alacak dosyasının toptan usulle değerleme yapılması sonucunda yaklaşık piyasa değeri üzerinden üçüncü kişilere ihale usulü ile satılmasından ibarettir.
Sistemden önce, bir bakıma kamunun yönetim ve denetiminde olan devlet bankaları ve TMSF gibi kurumlar herhangi bir borçlu grubu ile karşılıklı anlaşmalarda borç tasfiyelerinde yapısal kaynaklı zorluklar çekmekteydiler. Tüm borçlulara tasfiyede aynı oran ve vade şekli ile diğer şartlarda eşitlik sağlanması piyasa şartlarına, hayatın olağan akışına aykırı idi, dolayısıyla elde kalmış tasfiye edilemeyen alacaklarla, yargısal işlemlerin masraflı, pahalı olması nedeniyle de elde kalan binlerce dosya kamuya devamlı olarak zarar yazıyordu. Özel banka ve finans kuruluşları için de durum pek farklı sayılmazdı.
Ancak Varlık Yönetim Şirketlerinin kurulması ve işleyişi sonrası gerek kamu gerekse özel sektör finans kuruluşları ile Bankalar, ellerindeki alacak portföylerini (düşük yüzdeli bedellerle olsa) satarak hem ilave kaynak imkanı buldular hem de yasal takip işletim masrafları gibi bir dizi yükten de kurtuldular, yanı sıra borç dosyalarını tasfiye ederek TMSF örneğinde olduğu gibi asıl işlevlerine odaklanma fırsatı yakaladılar.
Sistemin piyasalara da büyük faydası oldu. Faiz kartopu misali 100.000 TL ana borcu 500.000 TLye çıkan A firması, evvelinde banka veya finans kuruluşu ile herhangi bir anlaşma ortam ve imkanı bulamaz iken, varlık yönetim şirketi ile oturup serbest şartlarda, yolsuzluk gibi mülahazalar dışında faizin silinmesi, makul seviyelere getirilmesi, ana paranın düşürülmesi gibi her alacak dosyasının kendine özgü şartlarında anlaşma imkanı bularak borçlarını tasfiye etme ve üretimini devam ettirme imkanı buldu.
Dolayısıyla Varlık Yönetim Şirketlerinin kuruluş ve işleyişin sağlanması metodu bir bakıma finansal krizler sonrası sistem gerek banka ve finans kuruluşları açısından gerekse piyasa açısından açılmış bir nefes koridoru gibi oldu.
Kanaatimce birkaç yıl evvel yaşanan finansal krizin ülkemizde çok daha az hissedilmesinin temelinde uygulanan bu pratik finans politikalarının etkisi yadsınamaz.
Tüm EKOHABER Ailesi ve okurlarına mutlu bayramlar diliyorum.
şirketlerinin
getirdikleri
Son çeyrek yüzyılda global seviyede ve ülkemizde yaşanan ekonomik krizlerin temelinde çoğu kez bankacılık ve finans sektörlerindeki yapısal bozukluklar mevcuttur.
Ülkemizde Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumu (kısa adı ile BDDK) ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (kısa adı ile TMSF) gibi anayasada bile tanımlanmış kurumlar bankacılık ve finans sektörlerindeki kurumsal ve yapısal düzenlemeleri, dayanıklılıkları düzenlemek ve denetlemek için kurulmuşlardır.
Ancak, yaklaşık on yıl öncesine kadar BDDK bünyesinde faaliyet gösteren TMSF, daha sonra anayasa değişikliği ile bu kurumdan ayrılarak ayrı bir TMSF Fon Kurulu oluşturulmuş, işlev ve görevler bir diğerinden ayrılmıştır.
Bu yazıda kısaca ele alınacak olan kurum ve kavram ise daha ziyade TMSFnin bu ayrışma sonrası uygulamaya örnek olarak piyasalarımıza getirdiği "Varlık Yönetim Şirketlerinin kuruluşuna izin ve teşvikle birlikte, bu şirketlerin ALACAK SATIŞ işlemleri hakkındadır. Şüphesiz Varlık Yönetim Şirketleri sadece alacak satışları ile ilgili kuruluşlar değildir, başka işlevlere de sahiptir ancak yazıda alacak satışı ele alınmıştır.
Anlaşılabilir bir dille alacak satışları, birikmiş yüksek faizler ve masrafları ile kartopu haline gelmiş, icrai takiple belli safahatler geçirmiş, tahsil kabiliyeti hayli zorlaşmış alacak dosyalarının tıpkı bir mal gibi ölçümleme, değerleme ve çeşitli kriterlere göre toplanıp bu şekilde bankalar ve finans kuruluşlarının elinde biriken binlerce alacak dosyasının toptan usulle değerleme yapılması sonucunda yaklaşık piyasa değeri üzerinden üçüncü kişilere ihale usulü ile satılmasından ibarettir.
Sistemden önce, bir bakıma kamunun yönetim ve denetiminde olan devlet bankaları ve TMSF gibi kurumlar herhangi bir borçlu grubu ile karşılıklı anlaşmalarda borç tasfiyelerinde yapısal kaynaklı zorluklar çekmekteydiler. Tüm borçlulara tasfiyede aynı oran ve vade şekli ile diğer şartlarda eşitlik sağlanması piyasa şartlarına, hayatın olağan akışına aykırı idi, dolayısıyla elde kalmış tasfiye edilemeyen alacaklarla, yargısal işlemlerin masraflı, pahalı olması nedeniyle de elde kalan binlerce dosya kamuya devamlı olarak zarar yazıyordu. Özel banka ve finans kuruluşları için de durum pek farklı sayılmazdı.
Ancak Varlık Yönetim Şirketlerinin kurulması ve işleyişi sonrası gerek kamu gerekse özel sektör finans kuruluşları ile Bankalar, ellerindeki alacak portföylerini (düşük yüzdeli bedellerle olsa) satarak hem ilave kaynak imkanı buldular hem de yasal takip işletim masrafları gibi bir dizi yükten de kurtuldular, yanı sıra borç dosyalarını tasfiye ederek TMSF örneğinde olduğu gibi asıl işlevlerine odaklanma fırsatı yakaladılar.
Sistemin piyasalara da büyük faydası oldu. Faiz kartopu misali 100.000 TL ana borcu 500.000 TLye çıkan A firması, evvelinde banka veya finans kuruluşu ile herhangi bir anlaşma ortam ve imkanı bulamaz iken, varlık yönetim şirketi ile oturup serbest şartlarda, yolsuzluk gibi mülahazalar dışında faizin silinmesi, makul seviyelere getirilmesi, ana paranın düşürülmesi gibi her alacak dosyasının kendine özgü şartlarında anlaşma imkanı bularak borçlarını tasfiye etme ve üretimini devam ettirme imkanı buldu.
Dolayısıyla Varlık Yönetim Şirketlerinin kuruluş ve işleyişin sağlanması metodu bir bakıma finansal krizler sonrası sistem gerek banka ve finans kuruluşları açısından gerekse piyasa açısından açılmış bir nefes koridoru gibi oldu.
Kanaatimce birkaç yıl evvel yaşanan finansal krizin ülkemizde çok daha az hissedilmesinin temelinde uygulanan bu pratik finans politikalarının etkisi yadsınamaz.
Tüm EKOHABER Ailesi ve okurlarına mutlu bayramlar diliyorum.
Sayı: 859 - Sayı'nın Kapağı