Ekonomideki sıkıntıların çözümü adına yeni hedef, üretim ve ihracatın desteklenmesi. Doğru bir yaklaşım. Ancak bu geçmişte de söylendi ve ne yazık ki gerçekleşmedi. Bu konuda sonuca gidecek bir planlama yapılamadı. Neyin, ne kadar üretileceğinin bırakın, yönlendirilmesini bilindiğinden dahi şüpheler var. Geçmişte buğdayların silolarda kaldığını, tütünlerin yakıldığını çok gördük. Şimdilerde ise buğdayın ithalatına şahit oluyoruz. Sanki iç tüketimimizi, dış talebi, hangi ürünün ne kadar teşvik edilmesi gerektiğini, hangi bölgemizde ne üretilmesinin daha verimli olacağı gibi çalışmalar yok. Sanki kolay klişe cümleler kuruluyor, ancak tespit olmadığından, verimli ve katma değer yaratacak bir desteğin nasıl yapılacağı bilinemiyor, bir şeyler yapılsa dahi kalıcı bir fayda sağlamıyor.
Yıllar öncesinden bir hikâyeler geldi aklıma. 1999 ile 2002 arası yıllar.
Rahmetli Ecevit Başbakan ve bir TV programında. Spiker soruyor. “Sayın Başbakanım, diğer ülkeler gibi biz de gelsinler diye yabancı yatırımcılara pek çok teşvikler sağlıyoruz. Ancak bu arada bizim yatırımcılarımızda yabancı ülkelerin sağladığı teşvikler için yurt dışında yatırım yapmaya başladı. Bu konuda düşünceniz nedir?” Rahmetli Ecevit şöyle cevap vermişti. “Farkındayız. Bunu yasaklayacağız.”
Aynı yıllar. Bursa gümrükleri bilgisayara geçiyor. Gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanı sayın Mehmet Keçeciler Bursa’da iş insanları ile yemekte. İhracatçı bütün iş insanları mutlu. Çünkü pek çok kâğıt, imza benzeri bürokrasi azalacak, işlemler hızlanacak ve eski kayıtlara ulaşmak kolaylaşacak. İhracat ve ithalat yapanlar bunun önemini bilir.
İşte o yemekte sayın Bakan, “sorularınız varsa cevaplamaya çalışayım” dedi. Bir arkadaşımızda sordu, “Biz çok mutluyuz sayın Bakanım. Beklentilerimizin pek çoğu karşılanacak. Ancak sizlerin yani hükümetin bu yatırımdan beklentisi nedir, bunu merak ediyorum.” Cevap aynen şöyle idi: “Bundan böyle firmanın devlete ya da SSK’ya borcu mu var, bilgisayarda görecek, malını bekleteceğiz. Borcunu öderse ihracatı yapabilecek, devlet alacaklarını daha kolay tahsil edecek.” Benim de çenem durmadı. Söz istedim ve “Sayın Bakanım o malı yollasanız sonra gelen dövize el koysanız hem milli servet heba olmaz hem devlet alacağını alır hem de firma mağdur olmaz. Bu daha iyi değil mi?” dedim. Sayın Bakanın bana nasıl baktığını unutamam. “Arkadaşın ismini telefonunu alın” dedi müsteşara. Verdik.
Yine yakın yıllar. DOSAB Başkanıyım. Valilikten, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel imzalı bir yazı geldi. Yazıda çok ivedi olarak bölgenizin viskon kumaş üretim kapasitesini iletin deniyordu. Yazıyı bir üst yazı ile tüm fabrikalarımıza ilettik. Takip ettik ve bir hafta içinde cevapları topladık, derledik ve sonucu valiliğimize ilettik. Eminim ki pek çok sanayicimiz, yazıyı üretim müdürlerine cevaplaması için vermiş, onların bir kısmı da kafasına uygun bir rakam bildirmiştir. Cevabı verdik ama ben dahil herkes neden bu sorgu diye merak etmekteydi. Bir süre sonra medyadan öğrendik. Hikâye şöyle: O dönem DTÖ tarafından ülkelere tanınan İhracat kotaları henüz kalkmamış ve viskon kumaş için Amerika Türkiye’ye kota uygulamıyor. Çünkü kotaya gerek duyulacak bir üretim kapasitesine sahip olmadığını düşünüyor. Bu nedenle soruyor. Sonuçta durum şu noktaya geldi. Amerika Türkiye’nin son 20 yıl içinde Türkiye gümrüklerinden ithal ettiği viskon kumaş üretebilecek makine sayısı ve viskon kumaş üretim kapasitesinin ne olabileceğini tespit etmiş. Bizden alınan bilginin 2 kat fazla gösterdiği ve doğru olamayacağını ifade ediyor. İhraç edilen viskon kumaşın ise kapasitenin 3 kat fazlası olduğu belirtiliyor. O dönemde Türkiye Çin’den, üretmekten çok daha ucuza geldiğinden, büyük miktarda ham kumaş alıyor, bir kasar işlemi yapıp Türk malı diye satıyordu. Yasal bir engel yoktu. Sonuçta kota koydular ve sınırlandırdılar.
Eski hikayeler. Yıllar geçti de anlayış ya da bakış değişti mi? Ne yazık ki hayır. Mesele ülkenin kendi üretim kapasitesini bilmemesi hatta gümrüklerinden giren makinenin hesabını yapamıyor olması idi. Hala aynı. Devletimizin kaç kez kendi kurumlarına kullanılan makam arabalarının sayısını sorduğunu hatırlayın.
Teşhis olmadan, tedavi olmayacağı aşikâr. Şimdi merakla bekliyoruz. Üretici ve ihracatçı nasıl desteklenecek?