Uluslararası Ticarette Doğru Mahkeme Seçimi

Yabancı bir şirkete ihracat yaparken, bayilik verirken veya başka bir hizmet sunarken; sözleşmede ilk okumanız gereken madde “uygulanacak hukuk ve yetki” maddesidir. Ne var ki geleneksel olarak bu madde hep son cümlelerde bulunur. Ancak hangi hukukun uygulanacağını bilmeden, o sözleşmeyi yorumlayamazsınız. Çünkü hukuk sistemlerinde izin verilen hususlar, ya da kelimelere yüklenen anlamlar çok değişkenlik gösterir.

Bugün; Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun ile ilgili mevzuat üzerinden teorik ya da kural bazlı değil, örnekler üzerinden işin “ticari” tarafına değinmek istiyorum. Özellikle, satış ve dağıtım sözleşmelerindeki “pratik” yöntemler üzerine düşünüp kafa yoralım.

Diyelim ki Kazakistan’a ürün satıyorsunuz. Ödemenin yüzde 50’sini sipariş ile, %50’sini yüklemeden önce alacaksınız. Eski sovyet ülkelerinde, ürün satışlarında yazılı bir sözleşme yapmadan ilerlememe düzeni var. Yazılı sözleşme olmadan çoğu zaman para dahi çıkaramıyorlar. Kazakistan hukuku, Türk hukuku ile oldukça farklı. O yüzden, Türkiye’de yazdığınız sözleşmedeki pek çok husus, orada geçersiz sayılabilir veya farklı anlam taşıyabilir. Buradaki riskleriniz aslında ödeme riski değil. Peşinattan sonra alıcıdan ses seda gelmemesi, veya teslimden sonra size yüklenebilecek sözleşmesel ağır yükümlülükler; pratikte bu olaydaki riskleriniz. İlk riskin çok ağır olmadığını düşünürsek, aslında size karşı yargılama yapılmasının kolay olmamasını istersiniz. O yüzden, sizin bulunduğunuz yerde kolayca dava ve icra işlerinin yürütülmemesi; aslında sizin işinize gelebilir. Bu olayda “şirketinizin bulunduğu şehrin mahkemesini seçmeniz sizin için kötü bile olabilir” demek istiyorum, ancak avukatlarca genelde ezber olarak böyle seçiliyor.

Başka bir olayda, Japonya’ya bir satış yapıyorsunuz, ancak bu sefer ödemenin kalan yüzde 30’luk kısmını teslimden sonra alıyorsunuz. Hatta, son yüzde 15’lik kısmı, sattığınız ürünün performansına bağlı olarak 3 ay sonra alacaksınız. Burada artık parasal ciddi bir riskiniz var. Japon hukuku da, bizim hukuk sistemimizle çok farklı. Bu nedenle, karşı tarafa “gelin, ortak ve bağımsız bir hukuk sistemi ve ülke seçelim” diyebilirsiniz. Burada, Alman hukuku seçmeniz örneğin, Japonya’dan daha avantajlıdır. Çok sayıda vatandaşımızın yaşadığı ve hukuk sistemimizin benzediği bir ülke Almanya. Sözleşmede ağır oynamalar yapmanıza da gerek kalmaz.

Son örneğimizde, yabancı bir şirketin Türkiye’ye satış yaptığını ve açık hesap çalıştığını düşünelim. Yabancı şirket Türk hukukunu bilmediği için, Türk hukuku ve yargı sisteminin tercih edilmesini istemez. Ancak acil aksiyon almak istiyorsa, örneğin İstanbul Tahkim Merkezi veya doğrudan alıcının Türkiye’deki yerleşim yeri mahkemesini tercih etmesi aslında onun lehine olabilir. Çünkü yabancı bir mahkeme veya hakem kararının Türkiye’de uygulanması, bazı hallerde yıllar sürebiliyor.

Sonuç olarak, mahkeme ve hukuk seçimi çok önemli bir mesele. Paranızı alıp alamamanız, ileride ağır tazminatlarla karşılaşıp karşılaşmamanız, hakkınızı arayabilmeniz veya arayamamanız buna göre belirlenir ve aslında sözleşme buna göre şekillenir.