Deprem ülkemizin bir gerçeği ve ülkemizde yaşayan her insan bu doğa olayını mutlaka korku ile yaşamıştır.
1999 Marmara Depremi’ni Mudanya’da yaşamıştım ve beş yıl boyunca, yatma zamanı geldiğinde depremi düşünmediğim tek bir geceyi hatırlamıyorum.
Ayrıca 4 aylık kısa dönem askerlik için gittiğim Erzincan’da, kışın bir ay çadırda geçirdiğimi ve uykuda yakalandığımız deprem esnasında herkesin en yakınının ismini sayıklaması ve o esnadaki iniltileri halen daha kulağımda. Ülkemizde herkesin buna benzer deprem hikayeleri vardır ama göçük altında kalan ve yakınlarını depremde kaybeden insanların dramını kimse bilemez.
Bütün bu yaşadıklarımıza rağmen ve deprem yönetmeliğine göre düzenlenen yapılaşma ve denetim sistemlerini uygulamayışımızı, ben çok sık çıkan imar aflarına bağlamaktan başka bir kabahat bilemiyorum.
Burada birilerini suçlamak için söylemiyorum, toplum olarak çıkan aftan memnuniyet duyuyoruz fakat yanlış her zaman yanlış olduğu için yine felakete bizler yakalanıyoruz.
Örneğin Sakarya’da 40 yıl önce bir deprem yaşamış ve bölgenin coğrafik şartları dikkate alınarak iki kattan fazlasına müsaade edilmemişti ama kısa zaman sonra yaşananlar unutulmuş ve 1999 Marmara Depremi’nde yine yapılan yanlış ve yanlışın üzerine kurulan temeller yıkılmıştı. Halen daha da unutulmaya devam ediliyor. Gölcük keza öyle, deprem sonrası çıkartılan yasalar yine erozyona uğramıştı. Bu işlerde ta ki yeniden yaşanacak zamana kadar böyle gidiliyor. Marmara Depremi’nde çıkartılan yapı denetim sistemi nasıl uygulanıyor bilemiyorum.
Mesela ben Marmara Depremi’nden sonra şunları hayal etmiştim…
Gölcük’te, Düzce’de, Sakarya’da yıkılan bir bina kamulaştırılarak müze haline getirilsin ki depremi unutturmasın.
Deprem toplanma alanları tabelalar ile belirtilerek deprem gerçeği unutturulmasın.
İmar affı anayasamıza konularak deprem unutturulmasın…
Neticede yanlışın üzerine kurulan temeler yıkılıyor, tek doğru ise deprem gerçeğidir. Nitekim Antakya bölgesinde yaklaşık 500 yıl önce olan deprem 6 Şubat 2023 tarihinde yine karşımıza çıktı ve ülke olarak çok acı günleri, çok derinden ve hep birlikte yaşıyoruz.
Burada kimse kimseyi suçlamasın çünkü ülke olarak da çok üzgünüz ve mesnetsiz suçlamalar bütün toplumu daha da derinden üzüyor. Herkes duygu ve düşüncelerini şu acı günlerde içinde saklasın ve metin olalım.
Son olarak başımdan geçmiş bir hikayem ile yazımı bitirmek istiyorum.
2013 yılında ülkemize yatırım yapmaya gelen Japon firması DENSO ile tanıştık ve böylelikle Japon iş mantığını yakından tanıma fırsatım oldu.
Firma yetkilileri İstanbul Dudullu’da bir emlak firması vasıtası ile bina yapısı sağlam kiralık fabrika binası bularak, binanın akredite edilmiş bir firmaya analizini yaptırmış ve bina 7 şiddetinde depreme dayanıklı çıkmıştı. Fakat Japonlar bunu yeterli bulmamış ve 8 şiddetindeki depreme göre fabrikanın içini çelik konstrüksiyonla güçlendirmişlerdi.
Kendilerine “çok güçlenmiş ve burada kimseye bir şey olmaz” diye söylediğimizde kendileri bize şunu söylediler.
“Bizim hedefimiz bir şey olmaması değil, 8 şiddetinde bir depremin ardından normal hayatımıza 5 dakika sonra devam etmektir.”
Alınacak çok yolumuz var ve söylenecek sözden çok yapılacak işimiz var diye düşünüyorum.
Temel doğru atılırsa gelecek de doğru olur.