İpek böceği nasıl bir kozanın içindeyse insan ruhu da bir bedenin içinde. Onun içinde olduğunu anladığı andan itibaren genellikle sevilen bir tutsaklık bu. Hep içinde kalmak, hep o aracı sürmek isteyen klasik bir otomobil meraklısı gibi ruhlarımız.
Aracın tekerlekleri döndüğü sürece yani ayaklar yürüdüğü müddetçe hep kaportayla ilgileniyoruz. Pasta, cila, boya, aksesuar, takı, koku…
Bütün takıntımız dış güzellikle ilgili.
Havalı olalım, şık ve bakımlı görünelim.
En önemlisi de motor.
O her gün dönen tekerlek dönmekte zorlanıyor; çünkü motor çekmiyor, artık, yükü taşıyamıyor. Bir derdi var belli.
Soluğu tamircide alıyorsunuz. Ama bu kez araç ne yazık ki çekiciyle geliyor tamirhaneye. Usta hep gittiğin aynı usta olmasa da ekrandan görüyor aracının karnesini…
Bütün ustalar adına sesleniyor:
“BİZ SANA SÜRÜŞ BİÇİMİNİ DEĞİŞTİR DEMEDİK Mİ?”
İnsan ruhu ilginç bir şoför. Çoğunlukla biliyor aracının uçuruma doğru gittiğini. Ama hep kendini kandırıyor. Daha çok var diyor, kaporta sağlam elli taklaya dayanır diyor.
Evet beden organik yapıda bir araç gerçekten de. Bir sürü parçası artık rahatlıkla değiştirilebiliyor. O parça bazen cuk oturuyor, bazen de uymuyor.
En iyisi hayat yolculuğunda o aracı hor kullanmamak değil mi?
Son dört gündür benim aracın motoru da biraz tekledi. Bir şey olmaz dedim, bir şey yoktur dedim ama olurmuş, varmış.
Bu satırları size tamirhaneden yazıyorum. Aracımla sırtüstü yatıyoruz.
Ustalar bunu derler, demelidirler de. Ama bir yandan da bilirler; her araç farklıdır, her sürücü farklıdır. Arazi aracı arazide kullanılır. O amaçla üretilmiştir. Spor arabayı arazide kullanamazsınız. Bazı sürücüler ise doğuştan kamyon şoförüdür. Aracı dolsa da yükler durur. İşleri budur, yük taşımaktan başka şey bilmezler. Ta ki motor tekleyene, lastik patlayana dek.
Galiba artık bazı yükleri atmanın zamanı geldi. Özellikle başkalarının yüklerini.
Bursa-23/06/2023