SÖZLEŞME NE DEĞİLDİR

 

“Sistem adamı, genellikle kendi ideal yönetim planının varsayılan güzelliğine o kadar hayrandır ki; ondan en ufak bir sapmaya bile tahammül edemez.” Bu sözler, Adam Smith’in 1759’da yayımladığı The Theory of Moral Sentiments (Ahlaki Duygular Teorisi) adlı eserinden. Bugünkü konumuzu güzel özetlediğini düşünüyorum.

Şirketler hukuku ile ilgilenen bir hukukçu olarak, kurumsal verimliliği baltalayan önemli etkenlerden birinin, gereğinden fazla uzatılmış ve bir tarafı aşırı koruyan sözleşmeler/metinler olduğunu düşünürüm (bir tarafın Volvo veya Apple olması gibi olağanüstü dengesiz güçler içeren sözleşme ilişkilerini; uluslararası nitelikleri olan inşaat sözleşmesi, pay devir sözleşmeleri, veya yüzlerce bayisi olan bir şirketin bayilik sözleşmesi gibi çok karmaşık aşamalara tabi sözleşmeleri bir tarafa bırakırsak elbette).

Bazen bu belgeler, basit bir anlaşma zemininden öteye geçerek, verimli işbirliği yerine malesef, olumsuz ilişkileri körüklüyor. Süreçleri yavaşlatıyor, karşılıklı güveni zedeliyor. Olmayan zaferler kazanmaya çalışmaktan kaçınmak, şirketin amacının ve korunmaya muhtaç haklarının neler olduğunu tespit etmek lazım. İki paragrafta yazılabilecek yasal hükümler, uzun bir kitap haline dönüştürülüyor. Tek taraflı hükümler ve teslimiyetlerle dolduruluyor. Amaç aslında “bundan bir taslak hazırlayalım, her işte kullanalım; karşı çıkanlar zaten düzenleyip geri gönderir” oluyor, ama, bazı sektörlerde özellikle B2B işlerde, iki günde çözülecek işi aylarca müzakere etmeye zorluyor.

Belirsizlikleri azaltan, çıkar dengesi kuran, tek tarafın baskın olmadığı, net ve özet mal/hizmet alım-satım sözleşmelerini bu yüzden çok değerli görüyorum. Ancak belirtmek lazım ki, bu tür özet belgeleri hazırlamak, uzun olanı hazırlamaktan daha zor olabiliyor. Buradaki ustalık, sözleşmeyi kesinlikle oluşturup hakları korumak ve süreci iyi tanımlamak, ama asıl amacın ne olduğunu unutmamaktan geçiyor. Ticari sözleşmeler müzakere edilmeye kapatıldığında, bazen “genel işlem koşullarına” aykırılıktan dolayı geçersiz de sayılabiliyor. Sözleşme serbestisini adeta kutsallaştıran Anglosakson hukukunda dahi kabul edilmiş bir kavram bu, oradaki ismi de “Adhesion Contract”.

Basitçe halledilebilecek işlerde çok karmaşık ve uzun, tek taraflı sözleşmeleri, genelde “kurumsallık” ifadesi altında duyuyoruz. Kurumsal yönetim aslında menfaatleri korumak için var. Ancak bazen fazlası zarar olabiliyor. İç içe geçmiş komiteler, kat kat onay süreçleri, bitmek bilmeyen imzalar, hızlı karar almayı adeta bir bürokrasi çamuruna saplıyor. Aşırı yatay yönetim, kâğıt üzerinde herkesin söz sahibi olması açısından çekici görünebilir, ancak bu “kusursuz mutabakat” arayışı, bazen ağır bir bedelle geliyor. Denge, her yerde olduğu gibi burada da kilit rol oynuyor.