Bursa halka açıklıkta da örnek
Geçen haftadan devam
"Türkiye kalkınma planlarında, 'ülke kalkınmasının lokomotifi tarım değil sanayidir' diye bir strateji değişikliği yaptı. O güne kadar tarımla kalkınacağını düşünen ülke 1960'dan sonra 'tarım değil, sanayi ile kalkınacağız' dedi. Bu değişimle birlikte sanayiye çok büyük teşvik kanunları çıktı. Daha 24 Ocak liberasyon kararları çıkmamıştı. Ülkenin kapıları dışarıya kapalı idi. İçeride ne üretirsen elini öpene satıyordun. Dolayısıyla sanayici, bir taraftan gümrük kapılarının gerçek rekabete karşı kapalı olması, himaye duvarları altında el bebek gül bebek korunmuş atmosfer içinde olması, diğer yandan da devlet tarafından verilmiş büyük teşvikler sayesinde çok süratle gelişmeye başladı. Bu arada Türkiye'ye yabancı sermaye girişi de gündeme geldi. Bursa coğrafi konumu, yetişmiş işgücünün varlığı, eskiden gelen sanayi ve ticaret kültürü, coğrafi olarak batı pazarına yakınlığı ve önemli bir kapı olması nedeniyle cazip bir yerdi. Gelişmiş ülkelerin tekstili bırakıyor olması ve Türkiye'nin bu boşluğa talip olması... Yeni yollar. İstanbul, İzmir yolu... OSB'nin kurulması, vs. sonunda sanayi ovaya doğru çekildi.
'Ova koruması' lafta kalıyor
Bu aşamada yerel yönetimler süratle gereken planlamayı yapamadı. OSB'nin karşısında gecekondu oldu mu, olmadı. Neden, sanayi bölgelerinin çevresine gecekondu çekeceğini bildiğimiz için biz çevresine gecekondu önleme bölgesi kurduk. 1050 Konutlar için kooperatifler kuruldu. Konutlar yapıldı. Belediye ve devlet bu tür projeleri geliştiremedi. Sadece, Ova Koruma Protokolü yapıldı. BTSO, vilayet, belediye, DSİ, TEK... "Bu ovaya ruhsat vermeyelim, elektrik, su vermeyelim" denildi. Ama netice yok. Sen fabrika kurulması gereken yerleri, konutların nereye yapılacağını planlamamışsan, adam da fabrika yapmakta büyük bir menfaat, kar görüyorsa, bu iş "kesmeyin kardeşim şu şeftali bahçelerini" demekle olmuyor. Tek başına yapılabilecek bir şey değil. Şehir planlaması, nazım planları, bunlar bütündür.
OSB'nin yeri o zaman doğru numuneydi ve Bursa da pilot ildi. Arazi o yerde verimli değildi. Sulama yoktu. Manzara bugünkü gibi değildi. Arkadan Bursa'ya yabancı sermaye gelmeye başladı. Tofaş, Renault, Siemens, Coats... Ovanın korunması şikayetle olmaz. Sanayileşme bir süreçtir. Başladı mı laf ile önüne geçemezsiniz. Bu itibarla kuruluş yerinin şikayetinden önce kurulması gereken yerlerin planlanmasının yapılması gerekir. Baktık ki OSB'yi başardık. halkta da bize bir güven doğdu. 'Bu adamlar inanılır, güvenilir insanlar, söylediklerini yapıyorlar.'
Birlikten 'Bursa Çimento' doğdu
Fabrikalar çoğalmaya, şehir gelişmeye başlayınca Bursa'da bir çimento sıkıntısı baş gösterdi. Çimento dışarıdan, Darıca'dan, Eskişehir'den geliyordu. "Bursa'da niye bir çimento fabrikasına önderlik etmeyelim" denildi ve halka açık bir şirket kuruldu. Ben ilk ortaklarından birisiyim. 30 bin lira ile ortak olmuştum. Şirket BTSO'da kuruldu. Yönetimde bir kısmı bugün rahmetli olmuş Bursa'nın pek çok değerli ismi vardı. Kurulan şirkete bin 264 kişi ortak oldu. Yıl 1966. Şirketi kurduk, para toplandı. Turgut Özal geldi, DPT'den. Sanayi Bakanı Mehmet Turgut idi. Özal "Bunu biraz daha büyük tutun" dedi. Kapasite yıllık 300 bin tondu, "600 bin ton yapın" diyorlar. Nerede, mecalimiz bu kadar... Fabrika işlemeye başladı ve o gün bugündür, Türkiye'de fevkalade büyük bir dürüstlükle yönetilerek, hak hukuk yenmeden, büyüyerek bugüne kadar gelindi. Bursa Çimento, halka açık şirketlerin Türkiye'deki ilk denemelerinden birisidir.
1971'de ÇEMTAŞ kuruldu. Adı, BTSO'da benim odamda konuldu. Çelik Makine. Amacımız çeliği üretmek, o çelikle de makine yapmak. Ben buraya da 15 bin lira ile ortak oldum. İlk murakıplarındanım. Fahir Sabuniş'i Sümerbank'tan alıp genel müdür olarak buraya getirdiler. O da değerli bir Bursa evladıdır. Sonra ÇEMTAŞ'ı elimizden kaçırdık, Yakup Kefelioğlu hisseleri satın aldı. Halka kapandı. 1984'te Çimento Fabrikası buranın yüzde 90'dan fazla hissesini satın aldı ve böylece tekrar halka açık hale getirdi. ÇEMTAŞ şu anda yüzde 58'i Bursa Çimento Fabrikası'na ait halka açık bir şirkettir. Bugün yıllık 40 milyon dolar ihracatı yakaladık. Hem de Almanya'da üreten Ford'a, Mercedes'e çelik satacak kadar dünya normlarına girmiş bir çelik fabrikası. Sonra Bursa'daki karosercileri bir araya getirerek KARSAN'ı kurduk. Karoser, Bursa için çok önemli bir sanayi koluydu. Şirket halka açıktı. Ama elimizden kaçırdık. Sonra Bursa'nın tarım ürünlerini değerlendirmek amacıyla halka açık Aroma Meyve Suları kuruldu. O da halkın elinde kalamadı. Yani Bursa halka açık şirketler konusunda Türkiye'de örnek olmuş bir şehir.
Genel Sekreterlikte rekor: 33 yıl
Ülkeme ve şehrime, bu şehrin bir evladı olarak bir şeyler verebilmenin hazzını yaşadım. Kravatla sahur sofrasına oturmuşsam, sanayi bölgesinin deve dikenleri arasında ayakkabı, TOFAŞ fabrikasının arazisinde elbise eskitmişsem, halk bana bunu binlerce kez sevgi, saygı ve itibar olarak geri ödüyor. Hayatım boyunca ucuz ve kolay işlerden kaçındım. Daima ciddi, kaliteli, vasıflı olan şeylerden yana oldum.
Ünlü filozof Cüneydi Bağdadi diyor ki, 'Elinizde olmayanı gönlünüze koymayınız.' Bugün görüyorum ki pek çok genç elinde olmayan birçok şeyi gönlüne koyuyor. Elinde olmadığı için bu hedeflere ulaşamayınca da gönlü paramparça oluyor. Bunun yerine bazı gençler ahlaka ve yasalara aykırı şeyler yaparak gönlündeki şeyi elde etmeye tevessül edebiliyor. Bunu yanlış buluyorum. Gönlümüzün de kontrolünü yapabilmemiz lazım. Ama hırsın dönüp kendimizi, ayakları altına almasına izin vermemeliyiz.
İlke: Tarafsızlık
Meslek hayatım boyunca çalışma ortamı içine politika sokmadım. Tabi herkesin bir politik görüşü vardır. Ama asla bulunduğum iş ortamında "benim parti böyle, senin partin şöyle" muhabbetine izin vermedim. Hareketlerimde de bunu görmek mümkün değil. "Burası bir parti malı değil, ülke meselelerinin görüşüldüğü bir ortamdır", demiş ve muvaffak olmuşumdur. Bana bağlı çalışan arkadaşların gerek seçimlerde, gerek başka meselelerde politik yakınlaşmaları ve duruşları daima kontrolüm altında olabildi. Bütün siyasi veya çıkar grupları ile aynı yakınlık ve uzaklıkta durabilme maharetini göstermişimdir ve halk buna kanaat getirdikten sonra zaten işiniz çok kolaylaşıyor. Böyle bir imaj oluştuktan sonra onun yararını, rantını alıyorsunuz. Artık yaptığın işlerde insanlar onun bunun adamı olmadığına inanıyor ve işin kolaylaşıyor. Şunu da kabul etmek lazım. Görev sürem içinde de çok büyük siyasi karşıtlıklar olmadı. Politikayı kapının dışında tutabilmeyi başardım ve bunun çok yararını gördüm. Hiçbir zaman bir grubun bana karşı tereddüt izhar ettiğini görmedim. Yani ben bir adama bir konunun olmayacağını söylemişsem, onun aklına, kafasını kessen başka bir şey gelmezdi. Bu, 'Ergun Bey işin uzmanıdır, olmayacak diyorsa olacak iş değildir. Bu bana olmaz ise kesinlikle bir başkasına da olmayacaktır' anlamına gelir. Bunun güvencesini vermişimdir. "Ahmet'e olmuyorsa Mehmet'e olur" demedim. Yaşamımda da böyle oldum. Ben aldığı maaşla ve ailesinden gelenle geçinen bir adamdım. Öyle başladım ve öyle emekli oldum.
Etik bulmadı, fırsatları tepti
Kendi işimi kurmayı hiç denemedim. Aslında inanılmaz fırsatlar vardı. O zaman şimdiki gibi kanunları, teşvikleri okuyanlar, danışmanlar çok yoktu. Bu işleri en iyi bilenler arasındaydım. Bırakın kendi şirketimi kurmayı, TOFAŞ'ın arsasını almak için Koç Grubu adına Vehbi Bey'in sağ kolu ve şimdiki Genel Koordinatörlük mertebesinde olan Hulki Alisbah Bey'in verdiği vekaletname var. Hala arşivimde durur. Bana, "Bursa içinde istediğin yerden, istediğin fiyattan arazi al", diyorlar. TOFAŞ'a arsa alıyoruz. Düşünün, ben bu arazide TOFAŞ fabrikasının kurulacağını biliyorum. Bunu az sayıda kişi biliyoruz. Yüzlerce parsel arazi aldık. Ben akılsız mıyım? Sanayi bölgesini yönetmiş, OSB'nin kuruluşuna katkıda bulunmuş bir insanım. Sanayi nedir, gelişme nedir bunu görüyorum. TOFAŞ'ın kurulacağı yerde yol boyu bütün araziler kıymet kazanacak. "Gideyim şuradan 20-30 dönüm de kendime alayım diyemez miyim?" Asla demedim. Rahmetli Vehbi Bey bana, Oda'dan aldığım ücretin üç katı ile Koç'ta çalışmamı teklif etti. Koç'ta işe girmek büyük hadise. Kabul etmeyince şaşırdı. "Efendim, siz buna alınmayın, mesele siz değilsiniz. Elbette çok güçlü bir grupsunuz, sizde çalışmak çok büyük güvencedir, onurdur. Ülkenin yarınlarını kucaklayan bir grupsunuz. Ama sağ olun, ben bu şehrin evladıyım, çok da ihtiyacım yok. Ayrıca sizde çalışsam bir tek size hizmet ederim, ama BTSO'da çalışırken koca bir şehre hizmet ediyorum" dedim. "Tamam anlaşılmıştır" dedi. O günden beri beni nerede görse iltifat ederdi rahmetli. Hatta bana ilk arabayı hediye etmek istemişler. İçlerinden birisi "yapmayın almaz, sizi refüze eder" demiş. Bu nedenle ilk yaptıkları otomobilin bir küçük oyuncağını paket yapıp fabrika müdürü ile gönderdiler. Hala evimde durur. Bu, tabi ki çıkar gruplarına güven vermiştir. Siyaset gruplarına güven vermiştir. Bu. yöneticiliğin bir iş ahlakıdır.
Devamı haftaya

Sayı: 618 - Sayı'nın Kapağı