Kıymetli okurlar, hepimizin malumu üzerine ticari hayatın her aşamasında vadeli satışlar karşımıza çıkmaktadır. Bu vadeli satışlar bazı global veya konjektürel ekonomik şartlardan dolayı tahsil aşamasında bazı aksaklıklar meydana çıkabilmektedir. Bu aksaklıklar sonucunda henüz tahsilatı yapılmamış ama KDV ve Kurumlar Vergisi yönünden vergisi tahakkuk etmiş alacaklar tutarları mağduriyetler yaratabilmektedir.
Mali mevzuatımız tahsili şüpheli hale gelen alacaklarla ilgili olarak “Ticari ve zırai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla,
Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar,
Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar, şüpheli alacak olarak tanımlamıştır. Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilecektir.
Şüpheli alacağa karşılık ayrılabilmesi için, alacak; ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve devamı ile ilgili olmalı, bilanço usulüne göre defter tutulmalı, alacak teminatsız olmalı ve alacağın tahsili şüpheli hale gelmiş olmalıdır.
Son dönemde verilen yargı kararlarına göre şüpheli alacak ve karşılık ayrılması işlemlerine ilişkin olarak tereddüt arz eden bazı konular açıklanmaya çalışılmıştır. Örneğin yurt dışından olan alacakların şüpheli alacak karşılığına ilişkin olarak; İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilmiş olan 3.10.2018 tarihli ve 62030549-125[6-2015/356]-881164 sayılı özelgede gerekli şartları taşıyan yurt dışı alacaklar için karşılık ayrılabileceği ifade edilmiştir. Ancak aynı özelgede, yurt dışından olan alacakların şüpheli hale geldiğinin ispatlanabilmesi için ticari iş yapılan borçlu firmanın mukim olduğu ülkenin mahkemelerinde dava açılması veya icra takibinde bulunulması gerektiği ifade edilmiştir. İlgili durumda dikkat edilmesi gereken en önemli husus Türkiye’de dava açılmışsa veya icra takibi Türkiye’de başlatılmışsa şüpheli alacak karşılığı ayrılmasının mümkün olmaması durumudur. Bir diğer özellikli husus ise, son dönemde sıkça karşılaştığımız konkordato talebinde bulunan gerçek veya tüzel kişilerden olan alacakların şüpheli alacak sayılıp sayılmayacağı hususudur. Konkordato bir borçlunun ticari durumunun sarsılmış olmasıyla alacaklıların, alacaklarını belli bir plana göre almaları konusunda kendi aralarında vardıkları ve mahkemece onaylanan anlaşma olarak tanımlanmaktadır. Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından yayımlanan 112 seri no.lu Vergi Usul Kanunu sirküleri ile geçici mühlet kararından önce dava veya icra safhasına intikal etmiş alacaklar ile ilgili olarak Geçici mühlet kararından önce dava veya icra safhasına intikal etmiş alacaklar için 213 sayılı kanunun 323’üncü maddesi kapsamında karşılık ayrılmış ise mahkeme tarafından geçici mühlet kararı verilmesi, alacağa ilişkin şüphelilik durumunda herhangi bir değişiklik meydana getirmediğinden, daha önce ayrılan karşılığa ilişkin herhangi bir düzeltme yapılmasına gerek bulunmadığına ilişkin açıklama yapılmıştır.
Hiç şüphesiz ki dünya sürekli geliştiği ve değiştiği gibi mali şartlarda sürekli değişim ve gelişim içerisindedir. Global ekonomik yarışta mali mevzuatımızın da köklü reformlara tabi tutulması gerektiği pek tabidir. Şahsi kanaatimizce tahakkuk esasındansa daha tahsilat esaslı bir vergilendirme düzeni global dünyada daha rekabetçi bir yapı oluşturacaktır.