SOKAKTAKİ DAYI EVDEKİ DAYI

Son zamanlarda sosyal medya gazeteciliği, yayıncılığı bize yeni bir deyim kazandırdı: “Sokaktaki Dayı”.

Kim bu dayı? Ne yer ne içer? Nasıl geçinir? Bir günü nasıl geçer?

Bu dayıyı hepimiz tanıyoruz. Hepimizin sülalesinde, apartmanında, köyünde, mahallesinde bolca var. Hadi ona yakından bakalım.

Çoğunluğu ilkokul dışında eğitim görmemiş. Hayatı boyunca çalışmış ve emekli olmuş. Evin kadını evliliği boyunca kendisine bir gündüz hayatı şekillendirmiş. Bir yaşam biçimi oluşturmuş. Kocası her akşam eve gelmiş, yemek yenmiş ve yatılmış. Birdenbire emeklilik sonrası işe gitmeyen koca ayağa dolanıp çene yapmaya başlayınca ve düzen bozulunca yeni bir düzen kurmak şart olmuş.

O düzen şu: Sabah olabildiğince geç kalkılacak, kahvaltı edilecek ve koca eline bir simit parası tutuşturup evden sepetlenecek. Peki bu adam koca gün ne yapar? Kahve önleri, parklar, bahçeler, cadde üstlerindeki banklar ne güne duruyor. Koskoca gün siftin dur.

Dünyadan bihaber, üç kuruş emekli maaşı üzerinde bile hükmü kalmamış bir insan. Hükmü olsa ne olacak zaten. Ev kadınının o parayla bir ayı geçirmek için yapmadığı cambazlık kalmıyor neredeyse. Hatta adam ölse, simit parası da cepte kalacak. Size bu yazdıklarım çok acımasız gelebilir. Ama bu kaba ve sert gerçeği değiştirmez.

Sokaktaki Dayı’nın başka bir ülkeyi görmeyi bir yana bırakın, başka bir şehri görme hayali bile yoktur. Şayet yabancı şehre evlenmiş kızcağızı olan dayı varsa en şanslısı o. Gider bir-iki hafta kalır, gönlü gözü açılır. Oğlu varsa gelinin evine öyle iki haftalığına gidilmez. (İstisnalar kaideyi bozmaz.)

Bizim bu dayı hayatın sillesini yemiş. Emekli olmuş, evden kovulmuş. Kadının kurduğu ev düzeninde yeri olmamış, iyice pasivize olmuş. Şimdi ne yapacak peki? Banka otur, geleni geçeni seyret. Yanına bir büzüktaş bul, onunla gevezelik et, kahvede açılmış hep aynı tivi kanalına bak ve öleceğin günü bekle dur.

Geçtiğimiz hafta kıdemli bir dayının evine ziyaretine gittik. Eskiden fırtına gibiydi. Eşini dövmüşlüğü bile vardı geçmişte. Ama şimdi bir bübülâ kuşu olmuş. Karısı herkese demli çay koydu, ona idrar tahlili açıklığında çay geldi. “Açık mı içiyorsun enişte?” dedim. Cevabı eşi verdi: “O açık içer.” Yalnız kalınca, “Dokunuyor mu demli çay?” diye sordum. “Yooo! Hanım öyle tutturdu gidiyor, bize soran mı var?” dedi.

Bu derece pasifize edilmiş bir insan artık her türlü güce biat eder. Ve onun gözlemi, kendi yapamadığı her şeyi abartmaya meyillidir. Sokaktaki dayı şöyle der mesela: “Ekonomi bozuk diyorsunuz, bütün restoranlar tıklım tıklım dolu.”

 “Ama dayı, koskoca şehirde oturacak kaç restoran sandalyesi var? Bak sokaklar ve banklar tıklım tıklım dolu. Bu nüfusun kaçta kaçı restorana gidiyor?”

Ona kızamazsınız, o hapur küpür yiyenleri, elele mutlu mesut gezenleri, lüks arabalara binenleri, hesapsızca alışveriş yapanları görmeye güdülüdür. O, ne orandan ne veriden anlamaz. Tek korkusu vardır. O da üç kuruşluk emekli maaşının kesilmesidir. Düzen değişsin istemez, üstüne aklı yetmez.

Bir de Evdeki Dayı vardır. Bu dayı sokaktaki dayıdan farklı mıdır peki? Ben anlatayım, aradaki farkı siz bulun.

Evdeki dayı biraz şanslıdır. O da emekli olmuş, bir şekilde eşini de emekli etmiştir. Ya miras kalmış ya vaktinde kira getirecek bir iki parça yer edinmiştir.

Evdeki dayılar genellikle lise veya üniversite mezunudur. Tahsilsizse kesin gurbetten emekli olmuştur; döviz cinsinden maaş alıyordur. Anlayacağınız hepsinin tuzu kurudur. Sıkılsa, eşini alır kışın kaplıcaya, yazın deniz kıyısına tatile gider. Evde koca gün dursa karısı kızmaz. Kadın güne gider, alışverişe gider gelir. O evde köşe yastığı gibi oturur. Hep aynı kanalı seyreder. Bu dayı da düzen değişsin istemez.

Bu kış böyle bir dayının evine ziyarete gittik. İki sohbet sonrası konu ekonomiye geldi. Onun da cevabı sokaktaki dayıdan farksızdı. “Ekonomi bozuk diyorsunuz ama Uludağ’daki bütün oteller dolu.”

Evdeki dayıya patladım: “Abicim, sen üniversite mezunu adamsın. Uludağ’daki yatak sayısını bilmiyor musun? Sanki 85 milyonluk ülke Uludağ’da tatil yapıyormuş gibi niye konuşuyorsun?”

İşin özeti şu:

AÇ, HERKESİ TOK SANIRKEN,
TOK DA AÇIN HALİNDEN ANLAMIYOR.

Eğitimle gelişmiş bir vicdan ve memleket sevdası oluşmamışsa dayılar hep aynı oluyor ne yazık ki.

Size tanıdığım Finli ve Alman dayılardan da bahsedeceğim bir sonraki yazımda. O dayılardan az da olsa bizde de var!

Şimdilik hoşça kalın