Finans

Roubini konuştu, biz dinledik

Roubini konuştu, biz dinledik

Geçtiğimiz hafta Bursada Roubini rüzgârı esti. Özellikle Otomotiv Endüstrisi İhracatçılar Birliği seçimlerinin hemen akabinde bu toplantının önemi daha da artmıştı. Seçimlerde adaylığını koymayan Ferit Sünneli için güzel bir final, yeni seçilmiş başkan Orhan Sabuncu için ise güzel bir hoş geldin anlamı da içeriyordu bu toplantı.
Haber ulaşmadığı için bir saat geç başlayan toplantıya zamanından çok önce gitmiş olmanın verdiği zaman bolluğunda, benim gibi erken gelen dostlarla ekonomiyi değerlendirme şansı bulduk. Herkesi biraz ümit sarmış. 2010u umutla kapatacağız gibi gözüküyor. İşsizlik oranları haricinde, açıklanan diğer makro ekonomik veriler gerçekten bu umutları destekliyor gibi.
Toplantıya geçtiğimizde Roubininin konuşmasından önce bir tanıtım filmi izledik. Burada bu film ile ilgili görüşlerimi de aktarmak istiyorum. Bu tip kurumların, özellikle kendi sektörleri veya kurumları ile ilgili tanıtım filmleri tek bir yaklaşım içermemeli diye düşünüyorum. Seyrettiğimiz film, daha çok yabancı yatırımcılara Türkiyeyi anlatan bir filmdi. Ama ne yazık ki, salonda Roubini haricinde hepimiz Türktük ve sektörün yarattığı katma değeri anlamanın çok ötesinde bildiğimiz verileri bir yabancı gibi dinledik. BTSOnun tanıtım filmini çekerken, bu tip hatalara düşülmemesi gerektiğini filmin yönetmeni Üstün Barışta anlatmıştı bana ve biz üç tip film çekmiştik. Birincisi Odayı ziyarete gelen yabancılara yönelik Bursa ekonomisi ağırlıklı bir film, ikincisi kendi üyelerimize ve camiamıza yönelik Odanın yönetiminin fonksiyonlarını anlatan bir film, üçüncüsü ise medya kuruluşları ve Türk kamuoyuna yönelik bir film
Peki, kâhin Roubini ne dedi?
Haber ajansları detayları ile verdiler. Ben daha çok ileriye dönük söylediklerinden bazı kavramsal kırılmalar hakkındaki fikirlerimi paylaşmak istiyorum. İlk kırılma, "gelişmekte olan piyasalar ve "gelişmiş piyasalar arasındaki katma değer ve başarı kayması. Özellikle içinden geçtiğimiz küresel krizle birlikte gücün batıdan doğuya kayması olarak da nitelendirebileceğimiz bu kırılma, Türkiyenin hedef piyasalarını çeşitlendirmesi anlamında önem kazanıyor. Benim bu köşemi okuyanlar da bilirler, Türkiyenin dış politikadaki açılımı ile birlikte, pazar çeşitliliğine gitmesini çok önemsiyorum.
İkinci kırılma ise, kuralların koyulması ve yeni küreselleşme yaklaşımı ile ilgiliydi. Finansal krizlere karşı daha tecrübeli olan gelişen piyasalar, alması gereken kararları daha önce aldıkları için bu büyük tufandan daha az hasarla çıktılar. Yunanistanın içine düştüğü duruma baktığımızda, Türkiyenin önünün açık olarak tanımlanması ve Roubininin özellikle 2001 krizinden sonra Türkiyenin doğru hamleler yaptığının altını çizmesi bunun en iyi göstergesi.
Üçüncü kırılma ise, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı. Özellikle Yunanistanın içinde bulunduğu Euro Bölgesinin başını sokacağı belalar ve akabinde İspanya, Portekiz ve İzlandanın sırada bekliyor olması, Bursa gibi ihracatının %86sını AB ülkelerine yapan kentlerin başka tedbirler alıyor olmasını gerektirecek.
Yeni bir dünya şekilleniyor.
Bursa, şimdi bu toplantının rüzgârı ile birlikte geleceğini tartışmalı.
Birbirinin kopyası, geçmişin tekrarı ve sadece haber değeri üreten, kente heyecan getirmeyen taşra işlerinin ötesinde, evrensel buluşmalara yer verip bunu kent için bilgiye dönüştüren platformlar yaratarak sunmalı.

Sayı: 729 - Sayı'nın Kapağı