Palyatif kelimesi Latince’de ‘örtü’ anlamına gelen ‘pallium’ kelimesinden gelmektedir. Palyasyonda amaç altta yatan nedeni saptamak değil altta yatan nedenin yol açtığı olumsuz etkileri iyileştirmektir. Bir hastalığa veya probleme karşı palyatif tedbirde bulunmak, geçici olarak bir rahatlama sağlamayı hedefleyen adımları içermektedir. Yazılarımızı takip eden okurlar, özellikle 2002 sonrası küresel boyuttaki parasal hareketin nasıl başladığı ve nasıl şekillendiği hakkındaki düşüncelerimizi bilirler. Gelinen noktada akıl almayan fiyatlamalara ulaşıldı. Bir depo benzin veya et fiyatından bahis etmeye gerek yoktur. ABD’den paylaşılan bazı veriler içinden geçtiğimiz sosyo-ekonomik durumu daha net açıklamaktadır. Geçtiğimiz günlerde ABD’de son yıllarda evlilik yaş ortalamasının arttığı ve evlilik oranının yükseldiği açıklandı: Sebep olarak gençlerin ekonomik gelişmelerin getirdiği yükleri karşılayamaması olarak açıklanıyor. Diğer taraftan yine kısa bir süre önce ABD’de ortalama ev fiyatının tarihte ilk defa 500.000 USD’nin üzerine çıktığı bilgisi paylaşıldı.
Bugün bırakın yeni bir hayat kurmayı, hayatın idamesi dahi zorlaştı. Bu açıdan bakıldığında merkez bankalarının karşılıksız para basarak sorunların etkilerini azaltma politikasının tıkandığı anlaşılmaktadır. Başka bir ifadeyle palyatif tedbirlerle sorunların üzerinin örtüldüğü, ertelendiği sürecin kendisi sorun yaratmaya başlamıştır. İnsanların evlenmeyi ertelediği, bu saatten sonra sadece hayallerinde ev alabileceği bir dönem sürdürülebilir değildir. Şimdi ekonomik gelişmelere kafa yoranlar bu küresel dinamiğin yumuşak inişle nasıl sürdürülebilir noktaya gelebileceğini sorgulamaktadır. Yumuşak inişin çok iyimser bir çözüm yolu olduğunu not edelim. Sert bir düşüş veya çakılma ihtimalinin elimizde edilmesi için elimizde bir reçete yoktur. Aslında daha önce tecrübe edilmemiş bir tabloyla karşı karşıya kalmamız endişeleri arttırmaktadır. Sorumlu koltuklarda oturanlar da “inişi” kendi dönemlerinin sonuna ertelemek için süreci yönetmektedir.
Palyatif tedbirlerle var olan sosyo-ekonomik dengesizliklerin daha da komplike hale getirildiği bir süreci yaşıyoruz. Gelişmeleri heyecana kapılmadan gözlemlemekte yarar vardır.