Ne zaman düşer?

Pek çok ödül yanında, Nobel Kimya Ödülü de alan değerli bilim adamımız sayın Aziz Sancar, “Ne çok gezen bilir ne çok okuyan bilir. En çok cahil bilir. O her şeyi bilir” demişti. Tarih boyunca düşünürlerin bu anlamda söylediği pek çok anlamlı söz olduğu da malum. TÜİK rakamlarına göre %64 oranında cahil bir milletiz ve bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak sıradan bir özelliğimiz. Okuma oranımız %0,1 (on binde bir). Bu oranla dünyada 86. sıradayız. Okuyanların da %65’i aşk, %24’ü siyasi kitaplar okuyor.

    Ekonomi tartışma programlarımız da bu duruma uygun. Çakma ekonomistler ve nöbetçi TV yorumcularımız. Onların da bilmediği yok. Hemen her konuda tartışma yapabilmekteler. Kaldı ki memlekette ekonomist olmayan yok. “Uzmanı olmasam da” diye başla, anlat. İzleyen zaten ya bir şey almıyor ya da işine geleni alıyor. Tek eğlencesi evinde seni izleyip kafasına göre sana atıp tutmak. Zaten TV’de Recep İvedik varsa izlenmeyeceksin.

     IMF, Türkiye için 2022 enflasyon tahminini %60,5 olarak açıkladı. Hükümetten enflasyon konusunda gelen açıklamalar ise olabildiğince esnek. “Şu aylarda, bu aylarda, yazın sonu, yılın sonu” gibi tarihler “makul bir seviyeye düşecek” gibi sözler. O makul seviye nedir, düşme ne zaman başlar, hangi hızda olabilir, fiyatlar aynı hızda düşer mi gibi sorular cevapsız. Ancak “Vatandaşı enflasyona ezdirmeyeceğiz” deniyor. Ne güzel. Peki nasıl? Açlık sınırı, asgari ücretin üstüne çıktı. Ne yapılacak da vatandaş ezilmeyecek ve ne zaman? Mesela emeklinin bayram ikramiyesi beklentisi boş çıktı. Ne dersiniz?

     Jenerasyonumuz 1980’lerden 1990’ların sonuna kadar yüksek enflasyonla yaşadı. 1994’te %125’i, 1998’de %100’leri gördük. Yirmi yıl yüksek enflasyon baskısı altında yaşadık. Siyasetçi öksürse ekonomi grip, hatta zatürre olurdu. Pamuk ipliği tutuyordu rakamları. Ancak döviz, faiz gibi ekonominin bileşenleri enflasyonla doğru orantılı çıkar inerdi. Hiç olmazsa bir denge vardı. Rakamlar inandırıcı idi, yanıltmazdı. Fiyatlar da bu dengeyi aşırı bozmadıkça öngörü içinde kalır, tedbirler buna göre alınırdı. Denge bozulduğunda kriz patlardı. O yirmi yıl süresince enflasyon ile yaşamaya alışmış, bir manada kanıksamıştık bu yaşam biçimini. Siyasette ise bakanların ömrü 2 aya, başbakanların 6 aya hükümetlerin ömrü ise 18 aya kadar düşmüştü. Kaos yılları idi. Bugünlerde motorin %260, şeker %320 artıyor enflasyon %61 deniyor. Bu daha büyük kaos, inandırıcı değil ve hiçbir hesap tutmuyor.

     Tedbir yerine vaazların arasında şuna benzer cümleler var; “Bütün dünya yüksek enflasyonla yaşıyor, bazı ülkelerde %100’den fazla artışlar yaşanıyor. Avrupa ülkeleri arasında en iyiler arasındayız.”  Kısmen doğru. Enflasyonun %3-5 olduğu ülkelerde oranlar %5-10’a çıktı. Ancak paralarının alım gücü yaşam standartlarını bozmadı. Parasının alım gücü bu kadar düşen ve fiyatlarda, enflasyonun 3-5 misli artışlar yaşayan nadir ülkelerden biriyiz. Çözüm bulma yerine avutulmaya çalışılıyorsak, bu duruma alışacağız demektir. Uzunca bir süre problem devam edecek gibi görünmekte. Ama mücadele de devam ediyormuş, rahat olun.

       Binaenaleyh “meseleleri mesele etmezseniz, ortada mesele kalmaz.” Öyle değil mi?