Yaklaşık dört yıl önce daha önce tecrübe etmediğimiz bir olayla karşılaştık. Pandemi sürecinde endüstriyel faaliyetlerin azaldığı bir dönemde Marmara’ da deniz salyası olarak tanımlanan bir gelişme yaşandı.
Uzmanlar, yetkililer konuyu detaylı inceledi ve bazı önlemler uygulamaya alındı.
Müsilaj bir süreliğine etkisinin söz konusu olduğunu biliyorduk, kendiliğinden sonlandığına şahit olduk.
Aradan geçen dört yıl sonrasında yeniden müsilaj korkusu ortaya atıldı. Günümüzde deprem, salgın hocaları olduğu gibi şimdi de müsilaj hocalarını görüyoruz basında…
Müsilajın başlıca iki sebebi var; Birincisi iklim değişikliğine bağlı deniz sularının ısınması ki bunu bilim insanları tespit etmiş durumdadır. İkincisi deniz suyunda azot ve fosforun artmasıdır.
İklim değişikliği uzun vadede çözülebilecek bir sorundur. Bu nedenle nütrient (azot, fosfor) emisyonlarının azaltılması önem taşımaktadır.
Atık su deşarjları kamu otoriteleri tarafından yakından denetlenmektedir. Sanayiciler ve belediyeler öncelikle problemin sorumlusu olarak görülmüştür. Ancak esas en büyük nütrient emisyonu kaynağı olan tarımsal faaliyetlere bir önlem geliştirilememiştir.
Tarımda gübre ve ilaç kullanımı ülkemizde yönetimi kontrol edilemeyen önemli alanlardan biridir.
Bu nedenle “müsilaj“ endişelerini köpürteceğimize, tarımsal faaliyetlerden gelen emisyonların azaltımı için ziraat dünyasını harekete geçirmeyi tercih etmeliyiz.