MÜLTECİ SORUNU

Suriye’de aniden çıkan bir iç savaş sonrası milyonlarca insan sınırlarımıza yığılmış, Türkiye kapılarını açarak bu insanları içeri almış, sınıra yakın kurulan kamplarda toplayarak ihtiyaçlarına çare üretmeye çalışmıştı. Sonraları gelen geçen girdi, hatta çıkan gene girdi. Sayıları belirsiz, çoğu kaçak, kim oldukları belirsiz. Terörist mi, sapık mı, daha önce işlediği suçlar var mı, bakılmadan Türkiye’nin her yerine dağıldılar, sonra içerde bir araya gelip mahalleler oluşturdular, sonra kendi ticarethanelerini, organizasyonlarını kurdular. Sahillere, sayfiyelere, mesire yerlerine doldular. Kendi doktorları, sağlık ocakları, hastaneleri bile oluştu. Hükümet ise tamamen sessiz kaldı, yetmedi bunlara maaş bağladı, okullarımıza imtihansız aldı, Türkçe öğrenmeden okullara kabul edildiler. Elbette hiç birisi normal değildi. Kültürler farklı idi, örf ve ananeler farklı idi. Küçük küçük başlayan çatışmalar her türlü provokasyona açıktı ve 10 gün önce ilk önemli boyutta olaylar yaşandı.

    Neden Avrupa ülkeleri, ABD, Rusya, İran, Mısır gibi komşu ya da savaşa müdahil olmuş ülkeler bu boyutta mülteci kabul etmediler? Neden sadece Türkiye?

   Kamyonlarla Afganlı mülteci getirip sokaklara döktüler. 1500 km yürüyüp Türkiye’ye geldikleri söylendi. Afrika’nın her yerinden binlerce mülteci her yerde. Evet. Neden Türkiye dünyanın açık ara en fazla sayıda mülteci kabul eden ülkesi? Mutlaka bir nedeni olmalı. Şimdiler de pek sevip yerleşenler, hatta “burası artık bizim” diyenler başladı. Yoksa Türk milletinden gizlenen çok büyük bir planın parçası olarak bir işgal hareketi mi var. Ya da bilinmeyen başka bir plan mı? Hükümet hiçbir bilgilendirme yapmadığından, istemeseniz de düşünüyorsunuz. Mülteci dediklerimizin bayram tatili için ülkelerine güle oynaya gidip yeniden geri gelmeleri. Bunların ne kadarına olduğu belli olmayan şekilde vatandaşlık verilmesi, yabancıya binlerce dönüm toprak satılması, düşündürüyor.

      Bu arada tarikatların açık ve rahat hareketleri, Bazı belediyelerin bu tip oluşumlara kaynak aktardığının ortaya çıkması, devlet kurumlarına nüfus etmeleri ve finans olarak aşırı güçlenmeleri, şeriat isteriz gösterilerine kalkışabilmeleri ayrı bir mesele. Şimdi de Milli Eğitim bakanlığının niyetleri belli bu oluşumları, açıkça sivil toplum örgütü diyerek eğitimin parçası yapma çabası, normal gelişmeler mi?

    Umuyoruz ki ülkemiz, yaşanan ciddi ekonomik sıkıntılarını çözme gayreti içinde iken hak etmediği farklı sorunlarla mücadele etmek zorunda kalmaz. Evet, millet binlerce yıllık geçmişin mücadelesinden yorgundur. Ancak kimin ne niyeti varsa tarihi hatırlamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti bu karanlık durumun içinden de çıkmayı ve çevresini aydınlatmayı başaracaktır.