Pumamızı talihsiz bir şekilde kaybedince yeni bir aile ferdimiz oldu. Mısır’da bindiğimiz at arabası sürücüsünün atının isminden koyduk: MONİCA
Geçen hafta, Beyaz Saray Oval Ofis’te yaşanan Trump & Zelenski münakaşası gündeme oturdu. Aklıma yine Oval Ofis, Bill Clinton ve Monica Lewinsky geldi. “Ne ofismiş be!” dedim kendi kendime.
Ülkeler arası güç dengesi öyle bir bozuldu ki, sanki eski barbar çağlardan beter oldu dünya. Artık ne diplomasi kaldı, ne de onun asgari nezaketi.
İlk videoyu izlediğimde sessiz moddaydı, alt yazılı izlemek zorunda kaldım. Ne yalan söyleyeyim önce trol sandım. Çünkü ülkelerini temsil eden liderler böyle konuşmazdı.
Trump zaten başlı başına bir gaf makinası. Daha doğrusu, bize gaf gelen ne varsa, onun yaşam biçimi ve kişiliği. İnsan kendi ülkesinin eski başkanına aptal der mi yahu?
Bu olaydan sonra bakıyorum da herkes Zelenski’den bir kahraman çıkarma peşinde. Çıkabilir de, ancak gelip geçicidir. Gerçek kahramanların kahramanlıkları asla geçici değildir. Hatta zaman geçtikçe daha da anlaşılır ve parlar.
Gerçek bir Ukraynalı aydın olmadan, orada yaşamadan Rusya ile aralarındaki sorunu ve bunu savaşsız çözüm yöntemlerini bilemeyiz. Hatta inanın, sokakta yaşayan sade vatandaşın çoğu da bilmeyebilir. Onlar da bizim gibi devletin resmî açıklamalarına bakar, kendince güvenilir bulduğu kaynakları dinler, inanır. Çocuğunu bu inançla askere yollar. Ölürse resmî törene katılır; duyduğu acı kadar gurur da dolar içine.
Yine Ukrayna’da olduğu gibi uzak coğrafyalardan gelip sana verilen silaha, borca ve gaza güvenip dünyanın savaş denilen en berbat olayının içine girince sonucu koskoca bir hüsran olabiliyor. Liderler şunu çok iyi bilmelidirler: Kimse kimseye bedavadan bir şey vermez. Bedava peynir fare kapanında olur.
Ukrayna uzun bir süredir savaşıyor. Rusya’ya karşı bu kadar dayanmasının en büyük sebebinin Putin ve yönetiminin hava saldırılarında gösterdiği tarihi bina, alt yapı ve üst yapı hassasiyeti olduğu söyleniyor. İşin burasını bilemeyiz.
Peki, ülkeyi yönetenler bilemez mi?
Bilmelidir elbette. Ancak tepeden inme geldiyse, bir memur gibi atanmışsa nereden bilecek ki? Bırakın devlet yönetmeyi, basit bir kurumu bile yönetmeden başa gelen biri koskoca yapıyı nasıl yönetsin?
(Allah aşkına bu devirde kimse bana, seçim, sandık, demokrasi falan demesin. Çünkü ben bugünlerde tıpkı Sokrates* gibi düşünüyorum.)
“Canım herkes her şeyi bilemez. Etrafına uzmanları, danışmanları toplar, onlarla yönetir.” dediğinizi duyar gibiyim.
Peki onların da seçildiğini, onların da kontrol altında olduğunu düşünemez miyiz? Tarih böyle örneklerle dolu.
Oval Ofis’te yaşanılan olay aslında bundan sonraki dünya yönetimlerinin ve uygulamalarının nasıl olacağının da bir habercisi niteliğinde.
Kameralara yansıyan ve tüm dünyanın izlediği sahne, sanki bir filmden fırlamış gibiydi. (Aslında bir film sahnesi olsa bile bize abartılı gelebilirdi!)
Sanki Baba filminde Don Carleone, cenaze levazımatçısını paylıyor!
Yahu, o bile bundan çok daha nazik bir dil kullanıyordu.
Hiç kimse uğraşmasın, Zelenski’den kalıcı bir kahraman çıkmaz. Bu işin sonunda bir muhasebe yapılır ve fatura kesilir. Gaza gelen, akılla yönetmeyen hüsrana uğrar.
En çok gazı ve parayı veren bile, hepimizin gözü önünde faturayı kesip önüne koymadı mı?
Bu faturayı tabii ki Zelenski ödemeyecek. Birçok örnekte olduğu gibi, o da gider bir yerde yaşar. Olan Ukrayna halkına ve gelecek nesillere olur.
“Filistinliler için toprak ayıramam.” çıkışıyla Mısır’da Sisi’nin, Oval Ofis postasıyla Zelenski’nin medyada ve ülkesinde yıldızı parlamış olabilir. Ama oraya nasıl geldiysen, öyle gideceğin gerçeğini göz ardı edemezsin.
Üç beş yıl bir şey olmaması, hiçbir şey olmayacağı anlamına gelmez. İnsanlar için beş-on yıl uzun bir süredir ama ülke yönetimleri ve dünya tarihi için bir saniyeden bile kısadır.
Oval Ofis’ten en çok aklımda kalan, Trump’ın Zelenski’ye söylediği şu cümle oldu:
“Senin ülken tam bir baş belası.”
Sanırım herkesin de aklında bu kalacak.
Clinton, Levinski’den ne kadar şikâyet ederse, Trump da Zelenski’den o kadar etmeli.
Ah Oval Ofis ah! Bakalım daha ne skandallara sahne olacaksın?
(*ANLAM: Sokrates'e göre oy kullanmak, "rastgele bir sezgi" olarak görülemez. Dolayısıyla oy kullanmanın da diğer her yetenek gibi insanlara sonradan, dikkatle ve sistematik bir şekilde öğretilmesi gerekmektedir. Yeterli donanıma ve eğitime sahip olmaksızın insanlara oy kullanma hakkının tanınması, yeterli donanım ve eğitime sahip olmayanlara fırtınalı bir havada yolculuk yapacak bir geminin kontrolünün kime teslim edileceği kararını alma yetkisi vermekle aynıdır.)