Mesafeler yakınlaştı,maskeler ise atıldı!

Hani bir söz vardır ya; “Şüyu-u vukuundan beter.” Yani, söylentisi, dedikodusu gerçekleşmesinden kötüdür anlamına gelen. Her şey 2019 yılının son ayında, çok da dikkate almadığımız bir söylentiyle veya haberle başlamıştı.
Önce, Çin’in Wuhan eyaletinde görülen bir virüs öldürücüymüş haberleri geldi. Adına koronavirüs denen, sonra da çıkış yılına izafeten kısaca Covid-19 diye isim verilen bu virüsün söylentisinden sonra Mart 2020’de kendi de ülkemize geldi. Önce işi çok ciddiye almadık. Devletimiz bu işi çözer, halleder diye düşünüyorduk.
Öyle olmadı, ilk ölüm haberini diğerler ölümler izledi. İşin çok ciddi olduğunu anlayan Sağlık Bakanlığı, acil tedbirler alarak bu illeti başımızdan defetmeye çalıştı. Biz tedbir aldıkça Covid-19’dan ölenlerin sayısı artarak devam etti. Ha bugün, ha yarın biter diye evlere kapandık, maske taktık, hijyen kurallarına uyduk. Fakat en yakınlarımızdan insanların öldüğünü duyunca işin vahametini anladık. Değil ziyaret, virüsün bulaştığı insanların kapısından bile geçemez olduk. O çok sevdiğimiz insanlara “vebalı muamelesi’ yapmak zorunda kaldık. Selamı sabahı kestik, ellerini bile sıkmaktan kaçındık.
Hastanelerde astronot gibi giyinen doktor, hemşirelerinden sonra, mezarlıklardan da kötü manzaralar görmeye alıştık, görmemezlikten geldik.Televizyonlar virüsten ölenlerin sayısını son dakika, flash haber diye verir oldu. Sadece bizde değil, tüm dünyada hayat durdu, yeni bir yaşam düzeni kuruldu. Dün yaptıklarımızı unuttuk, yeni düzene ayak uydurmaya çalıştık. Maske takıp, diğer insanlarla aramıza mesafe koyup günde on kez ellerimizi yıkar olduk. Tabii bunları yapmayanlar oldu ve birçoğunu kaybettik. “Allah büyüktür, bir çaresi bulunur” diyerek işte o çareyi, yani aşıyı bekledik. Tıp dünyası seferber oldu, kısa bir sürede değişik ülkeler aşı ürettiler. Biz, geç de olsa, başımıza bu belayı musallat eden Çinlilerin bulduğu Sinovac aşısını olabilmek için kuyruğa girdik. Sonra, Almanya’da iki soydaşımızın ürettiği Biontech aşısı geldi, rahatladık.
Fakat saçma hurafelerle aşı olmamak için kırk dümene yatanlara ne demeli?
Artık her gün en az 300 kişinin ölmesi gerçeğini ve yasakları da aynen unuttuk.
Birileri ekonomi kötüye gidiyor diyerek ticari faaliyetlerin serbest bırakılması için lobi faaliyeti yürüttü ve başarılı oldu.
Bütün dükkanlar, restoranlar, kafeler sınırlı diyecek açıldı. Ama sınırı ve sayıyı dinleyen olmadı. Herkes can derdinden mal derdine düşmüştü. Ölümlere hiç mi hiç aldırış etmiyorlar, zararlarını telafi etmeye gayret ediyorlardı. Ta ki en yakın aile bireylerini kaybedene kadar. “Ölenle ölünmez” diyerek üç gün yas tutup, yine işinin başına dönenlere de şaşırmadık.
Devlet adına karar verici Bilim Kurulu’nu etkilemek ve yasakları hafifletmek veya kaldırmak için her kafadan bir ses çıktı.
Çarşı pazarı sonuna kadar açıp, ardı sıra okullarda da sınıfları doldurduk. Sözde moralleri düzeltiyorduk ama ya gerçek?
Gerçek kendini tekrar gösterdi ve ölüm sayıları tekrar arttı. Her gün Boeing 737-800 veya Airbus 320 tipindeki bir uçak dolusu insanımız ölüyor maalesef.
Tüm bunlara rağmen gözle görülür bir rahatlık görülüyor. Maskeler atıldı, daha bir samimi olup birbirimize yaklaştık. Daha da yaklaşmamız için yeni kararlar peş peşe geliyor. İlk olarak, Türkiye Futbol Federasyonu daha önce yüzde 50 kapasiteyle oynanan futbol maçlarına, 9 Kasım itibariyle yüzde 100 seyirci alınmasına karar verdi. Tabii, Bilim Kurulu izniyle. Yani, iki aşınız varsa PCR Testi olmadan stadyumlarda omuz omuza maçlarınızı izleyebileceksiniz. Stadyuma girişten çıkışa kadar maske çıkarılmayacak, tezahürat ve gol sevincinde bulaş riski yaratacak şekilde mesafe kuralını bozmayacak (Bir boş bir dolu koltuk uygulaması olmadan) ve hijyene de azami özen göstererek çok önemli olan maçlarınızı seyredeceksiniz.
Gözün aydın Türkiyem, ne mutlu bizlere.
“Stadyumların üstü açık, bir şey olmaz” diyenleri haklı çıkaracak bilimsel veriler var mı yok mu diye düşünürken, bu kez kapalı mekanlar olan sinema ve tiyatro etkinlikleri de tam kapasite serbest oldu.
İçişleri Bakanlığı’nın İller İdaresi Genel Müdürlüğü, 81 ilin valiliklerine genelge göndererek, 21 Temmuz 2021’den bu yana kademeli olarak serbest bırakılan sinema ve tiyatro faaliyetleri de 6 Eylül 2021 tarihi itibariyle serbest olacakmış.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, bazı illerdeki uygulamaların haksız rekabete sebep olduğu gerekçesiyle, tüm illerde sinema ve tiyatro salonların açılmasını istemiş.
Genelgede, mesafe koşulları dışında herhangi bir kapasite sınırlamasına gidilmemesi, sinema ve tiyatrolar için kapasite sınırlamasına yönelik alınmış Hıfzıssıhha Kurulu kararları var ise ivedilikle kaldırılması, aşı olmayanların da salonlara girişlerde negatif PCR testi ibraz etmeleri istenmiş.
Evrak üzerinde yazmak kolaydır da, bu yazılanları uygulamak zordur. Böylesine sıkıntılı bir dönemde, bu ortamlarda bu kurallar nasıl hayata geçirilecek acaba?
“Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” diye işi oluruna mı bırakacağız, yoksa yaşayıp mı göreceğiz. Tabii yaşayabilirsek.
Sağlıklı yarınlar Türkiyem.