Mahkeme duvarı

“Mahkeme duvarı” diye klişeleşmiş bir deyim - terim vardır. Yüzü soğuktur o taşların. Geçtik vatandaşı, şikayetçisi, davacısı, davalısı, sanığı, şahidi, hakimi, savcısı, katip ve mübaşiri hatta stajyerin bile pek gülümsediğine kolay kolay denk gelinmez. Yine avukatlar, makine gibi koşturur o kalemden o büroya, bozuk sistemin hovardaca harcadığı zamanın hesabı hiçbir zaman ödenmez. Bu streslerle yayılan negatif enerjileri bu duvarlardan adeta havaya geri döner. 

Belki bir beraat kararı ya da tahliye sonrasında yükselir sevinç çığlığı ya da kahkahalar, kısa süren anlamlı alkışlar.

İşin fıtratından olsa gerek hakim ve savcılar, özellikle koridor ya da kalabalıklarda çok katı ve ketumdur, öyle relaks rahat olanı azdır. Ne yapsınlar, talimlidirler bilirler ki okumuşu, cahili, memleket insanı gülen yüz, rahat tavırları aksine yorumlamakta başka bir evrendedir. Espri ve rahat davranışlar adliye mekanlarında ondandır pek tavsiye verilmez, beterine denk gelip dövülmüşten öte olunmak işten bile değildir. 

Oysa hukuk, hayat değil midir? Öğretilmişin aksine gülümsemek, gülümsetebilmek de ruha bir nefes kadar gerekli. Filmlerde belgesellerde savaşta cephe hattında bile rastlanabiliyorsa bir şen kahkaha, zeka kokan saygılı, tamir eden bir espri!  Neden adliyeler, hukukçulardan esirgensin ki? 

Yaşamın ta merkezinde, toplum var olduğu günden beri, hem de yaşamda doğal yollarda oluşan milyonlarca sorunları çözmede çok kez cambaz misali bir o yana bir bu yana savrulmak istenirken hukukçu; malzemesini insandan, toplumdan alıp, işler, üretir ve o koridorlarda kitaplara, filmlere nakşedilmiş muazzam kitaplar, hikayeler, dersler, resimler, ifadeler bırakır geçmişinde ve haklar, değerler üretip yaratan bu yaşamda aynı zamanda çözümler sonuçlar da üretir. 

Hadi gelelim, adliyenin bu soğuk duvar formatından zihnimizi azıcık uzaklaştırıp, buraya birkaç hoş cümleler bırakarak, zamlardan bunalan ruhumuz için çok ihtiyacımız olan bu günlerde “azıcık gülümsemeler”le devam edelim.  

- Savcının odasına “ifade vermek için geldim” diyen vatandaşa, savcının “peki müşteki misin?” sorusuna “hayır, berberim abi” cevabı veren vatandaşı kutluyoruz.

- “Eşe karşı yaralama” suçundan dolayı savcılığa birlikte sevk edilen eşlerden, kocaya “neden karını dövüyorsun?” sorusuna cevaben; kocanın, “karıştırmayın; bu dosyada şikayetçi olan benim savcı bey! karım beni devamlı dövüyor “ cevabıyla darma duman olan savcımızı da anıyoruz. 

- Resmi nikahlı olmayan bir çiftin boşanma davası açmak için adliyede tam bir gün geçirdikleri, idrak edilmeleri sonrasında da harç parasını geri alabilmek için ertesi günü de akşam ettikleri günü yine saygıyla anıyoruz.  

-Dava açarken müvekkiline ortalama bir yıllık tahmin veren avukat meslektaşımıza, beşinci yıl sonunda hâlâ davaya hangi mahkemenin bakması gerektiğine dair yüce yargının halen karar verememiş olduğu bu kara günlerinde ona saygıyla uzun ömürler ve sabırlar diliyoruz.  -Borçlunun “maaşı” yerine tüm taleplerine “borçlunun naaşı”nın haczini isteyen avukat stajyerinin talepleri reddedilip önceki pul masrafları da iade edilmeyince kedere boğulduğunu unutamıyoruz. 

- Hakime aralıkla üç kez “boşanmak istiyorum hakim beğğ!” diye seslenen davacıya isyanla, “yeter! sebeplerini anlat, ben de istiyorum, herkes istiyor ama…” ile karşılık veren hakim amcamızı da rahmetle anıyoruz.  akime üç kez

- Boşanma kararına ilaveten kocaya hitaben “Karına bin lira, çocuklarına da beşer yüz lira 

nafaka bağlıyorum” diyen  hakim amcaya , (durumu idrak edemeyip) “bu para vallahi yetmez onlara, Allah devletimize zeval vermesin ama daha fazla bağlasanız” diye yalvaran fukara  vatandaşı da  selametle anıyoruz.

Adaletin hepimizin yüzünü güldüreceği günler üretmesi dileklerimle.