Bu hafta, gelin bir Köy Enstitüsü mezunumuzu, bir doktorumuzun ailesiyle birlikte yaşadıklarından alıntı yaparak tanıyalım;
‘’Arabamız su kaynatmasa durmayacaktık, o sıcak yaz günü Balıkesir’in Savaştepe ilçesinde. Oysa yola çıkmadan önce arabama bakım yaptırmış, hararet sorunu olduğunu söylememe rağmen arıza bulamamışlardı. Günlerden Pazar olduğu için her yer kapalıydı Savaştepe’de, can sıkıntısı içinde tamirci aradığımızı duyan Hüseyin amcayla tanıştık. Elinde küçük bir alet çantası vardı, yardımcı olmak istediğini söyledi. Motora yaklaştı, sesini dinledi, kontağı kapatıp tekrar açtı. Hiçbir yere dokunmadan uzun uzun motorun çalışmasını izledi, motorun soğutma sisteminde bir sorun görmediğini, söyledi.
Bir süre daha bakındı, sonra ‘’Buldum galiba’’ diye haykırdı. ‘’Her şey normal görünüyor ve motor su kaynatıyor ise araba su eksiltiyor, demektir. Muhtemelen kalorifer peteği delinmiş, su kaçırıyordur. O takdirde döşemeler ıslak olmalı.’’ dedi.
Gerçekten de onca uzmanın çalıştığı servisin bulamadığı sorunu kısa sürede görmüştü. Arabanın kalorifer sistemi su kaçırıyor, eksilen soğutma suyu yüzünden araba hararet yapıyordu. Kalorifer sistemini devre dışı bırakıp, geçici olsa bile su kaçağını önleyip, sorunu çözdü, Hüseyin amca. Teşekkür edip borcumu sordum. Arabanın camındaki tıp armasını gösterdi, doktor musun, diye sordu. Evet dediğimde, bizim hanımın yıllardır geçmeyen ağrıları var, gelip bakarsan ödeşiriz. Ben de karıma doktor götürmüş, gönlünü almış olurum. Hem de çayımızı içer, soluklanırsınız, dedi. Hep beraber Hüseyin amcanın evine gittik. Tek katlı, bahçeli şirin bir evdi. Hanımının şikayetlerini dinleyip, muayene ettim, ilaç yazdım. Bu arada ilkokul çağındaki kızım boş boş durmuyor, odaları karıştırıyordu, yanına gittiğimde evin bir odasının kitapla dolu olduğunu gördüm, şaşkınlığım daha da artmıştı. Muhabbet ilerleyince, tamirci sandığım Hüseyin amcanın gerçekte emekli ilkokul öğretmeni olduğunu, 39 yıl Ege’nin köylerinde çalışıp emekli olduktan sonra yerleştiklerini, hanımıyla baş başa burada yaşadıklarını, anlattı.
Ben okumayı, yazmayı, hayatı burada öğrendim, Savaştepe Köy Enstitüsünün ilk mezunlarındanım. Hasan Ali Yücel maarif vekiliyken ilk köy enstitüsü burada açıldı. Burada öğrendim hayatı, bir şey öğrenmenin nasıl mutluluk verdiğini, ayrılamadım buradan.
Peki, nereden çıktı bu tamircilik? Dedim ya, bilmezsiniz sizler, köy enstitüsü mezunu olmanın ne demek olduğunu? O zamanın okulları sanırsınız, halbuki orada bu toprağın çocuklarına okuma yazmanın yanı sıra çiftçiliği, hayvancılığı, inşaat yapmayı, bozulanları tamir etmeyi, örgü örmeyi, hatta az buçuk hekimlik yapmayı bile öğretirler. Hayatı öğrendik ve öğretmen olup hayatı öğrettik çocuklara. Köy Enstitülerinde bilmeyi, öğrenmeyi, düşünmeyi, soru sormayı, aklını kullanmayı öğretiyorlardı, zaten bu yüzden yaşatmadılar ya…
Bu arada çaylar geldi, çayın yanında ekmek peynir ve zeytinden oluşan kahvaltı da hazırlamıştı Hüseyin amcanın hanımı. Emekli olduktan sonra zeytinciliğe başladığını, sofradaki zeytinin kendi ürünleri olduğunu, söyledi. Zeytinin hikmetini bilir misiniz? Meyveleriyle karnımızı doyurmuş, yağını çıkarmışız. Kandilleriyle yakıp, aydınlanmışız, odunuyla ısınmışız, giderek ona benzemişiz. İnsan da doğanın meyvesi değil mi? Doğup büyüdüğünde zeytin tanesi gibi acı, yeşil bir meyve insan.
Çoğunu sıkıp yağını çıkarıp posasını da sabun yapıyoruz. Bir kısmını sofralık ayırıyor, selede tuza yatırıp acı suyunu atmasını, buruşup bu hale gelmesini sağlıyoruz. Veya salamura yapıp olduğundan daha gösterişli hale getiriyoruz. İnsanlara da böyle yapmıyor muyuz? Okullarda okutup hayata hazırladığımızı sanıyor, ya şişiriyor ya da buruşturup atıyoruz insanları.
İşte Köy Enstitüleri de böyleydi, dalında olgunlaşan zeytinler gibi insanları oldukları yerde yetiştirmeye, onların bilgilerini de diğer insanlara bulaştırmayı amaçlamıştı. Doğup büyüdüğü ortamda olgunlaştırıyorlardı, insanı hayata hazırlıyorlardı.
Kitaplığından çıkardığı iki kitabı kızıma hediye etti, vedalaştık, arkamızdan bir tas su döküp, uğurladılar ’’
Bunları okuduktan sonra ben de sizlere eğitimin ilk adımında, Çağdaş Toplumların Çağdaş Eğitim Sisteminin ilk adımında, anaokulunda uygulanan bir sistemi, Montessori Eğitim Sistemini, Bursa’dan Bir örnekle, SELVİN ÖĞRETMEN MONTESSORİ ANAOKULU örneğiyle, gelecek hafta bilginize sunacağım.