Sulak alan tanımı çok çeşitli alanları içine alır; bataklıklar, turbalıklar, taşkın düzlükleri, nehirler, göller, tuzlalar, mangrovlar, deniz çayırı yatakları, mercanlar, gelgit anında altı metreden derin olmayan deniz kıyısı alanları doğal sulak alanların yanı sıra, atık su arıtım gölcükleri ve rezervuarlar gibi insan yapımı alanlar da sulak alandır.
Peki bu sulak alanları nedir bu kadar önemli kılan derseniz; tek kelime ile “yaşam kaynağı” diyebiliriz.
Sulak alanlar, dünya yüzeyinin yaklaşık %6’sını kaplar. Dünyadaki tüm canlı türlerinin %40’ını ve tüm hayvan türlerinin %12’sini barındırırlar. Sulak alanların taşkın kontrolü, yeraltı sularının beslenmesi, fırtınalardan koruma, besin depolama, iklim değişikliğinin kontrolü, su arıtımı, gıda kaynağı olma, turizm faaliyet alanı sağlama gibi birçok işlevi vardır.
Sulak alan ekosistemleri hakkında farkındalık yaratmak amacıyla her yıl 2 Şubat’ta Dünya Sulak Alanlar Günü kutlanmaktadır. Ancak atılan adımların sulak alan kaybını durdurmaya yetmediği ortadadır.
Ramsar Sekreteryası’nın 2018 yılında yayımladığı Global Wetland Outlook verilerine göre yapılaşma, kirlilik, kurutma, aşırı kullanım gibi çeşitli sorunlar nedeniyle son 300 yılda, dünyadaki sulak alanların %87’si, 1970’ten bu yana ise %35’i yok oldu. Ülkemizde de 1960’lardan bu yana, sulak alanların yarısı ekosistem özelliklerini kaybetti.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın güncel son verilerine göre Türkiye’de 93 sulak alan bulunmaktadır. Bunların 14’ü Ramsar Alanı, 59’u Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan ve 20’si Mahalli Öneme Haiz Sulak Alandır. Tüm koruma eylemlerine karşın Türkiye’de son 50 yıl içinde toplam 1,3 milyon hektar, yani Van Gölünün üç katı kadar sulak alan kayboldu. Tuz Gölü, yer altı suyunun aşırı kullanımı ve iklim krizi nedeniyle yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Konya kapalı havzasında toplam 67 bin kaçak kuyu olduğu belirtiliyor. Bu sayı gün geçtikçe artıyor ve Tuz Gölü’nün eşsiz biyoçeşitliliği hızla yok oluyor. Türkiye’de sulak alanlarımızı etkileyen en önemli tehditlerden biri hidroelektrik santralleri (HES). Türkiye’de toplam HES projesi sayısı bugün itibariyle 1700’lü rakamlara ulaşmış durumda. Ayrıca, inşaat faaliyetlerini de unutmamak gerekiyor. Artan insan nüfusunun bir ürünü olarak yaşam alanlarının hızla bozulması sulak alanları da etkiliyor. İnsan baskısı, drenaj faaliyetleri ve tabi ki küresel ısınmaya bağlı iklim değişim yüzünden pek çok sulak alanımızı kaybettik.
Sulak alanlar su kuşları ve farklı biyoçeşitlilik bileşenleri için de önemli. Sadece üreyen kuşlarını düşündüğümüzde Avrupa’da öncelikli olan 102 kuş türünün değişmez yaşam ortamı bu alanlar.
Ülke olarak sahip olduğumuz biyoçeşitlilik ve kaybettiğimiz habitatlar kuraklık yaşadığımız gezegen için artık bir sonraki pandemi olarak karşımıza çıkacak. Kuraklığın getirdiği en önemli maliyet ise kuruyan göller ve sulak alanlarımız olacak.
Sulak alanların korunması için insan ve doğanın su ihtiyacını bütünsel bir yaklaşımla ele alınarak Su Kanunu taslağının paydaşların katılımıyla tamamlanarak bir an önce hayata geçirilmesi, suya talebin yüksek olduğu ve su bütçesinin giderek azaldığı bu dönemlerde başta tarım ve sanayi olmak üzere tüm ekonomik sektörlerin su tüketimine ve korunmasına yönelik önlemler alması gerekmektedir.