KalDer Bursa Şubesi’nin yirmi ikincisini düzenlediği Kalite ve Başarı Sempozyumu’nun mottosu “HER ŞEY DEĞİŞİR”di. Gün boyu konuşmacıları dinlerken, ister istemez düşündüm durdum.
Elbette değişecek, değişmeli, değişmek kaçınılmaz. Fakat nasıl ve ne yöne? Biz de değişeceğiz, doğa da değişecek, ülkeler de evren de.
Çocukluğumdan bugüne bakıyorum da yarım asrı aşmış şu zaman diliminde neler neler değişmiş. Kimi çağın gereği, bile isteye değişmiş; kimi zorla değiştirilmiş. İstediğimiz kadar karşı çıkalım, çoğu zaman zorla değiştirilmenin önüne geçemiyoruz.
Bir çocuk, bir kara parçası üzerinde mutlu mesut koşarken, arkadaşlarıyla oyun oynarken ve her şeyden habersizken kaderi çiziliyor; birileri tarafından, bir masa başında…
Bir çocuk, savaş nedir bilmezken, güzel hayaller kurarken, sersefil bir kamyonet kasasında buluyor kendini. Ya göçerken ya hastaneye giderken ya da ölü…
O çocuğun bilmediği emelleri var büyüklerin. Bitip tükenmez, bunun için her şeyi göz kırpmadan yapacakları yüce(!) emelleri var onların.
Petrole ulaşmak, madene ulaşmak, su kaynaklarına ulaşmak, topraklarını genişletmek. Büyüdükçe büyümek… Açlığa, sefalete, kıyıma, kana, gözyaşına rağmen büyümek.
Eski çağlarda çocuğunuzu bir kaya kovuğuna koyup koruyabilirdiniz. Artık koruyamıyorsunuz. Bomba, zehir, mermi... Her neyse; onu gelip saklamaya çalıştığınız yerde buluyor.
Evet her şey değişir. Peki bu mu değişim? Bin kez lanet olsun böyle değişime!
Oysa bu dünya herkese yeter. Cenneti aramaya gerek yok, cennet burası! Denizler, göller, akarsular, meyveler, sebzeler, envai çeşit canlı…
Şu masmavi gökyüzü altında adalet olsa, özgürlük olsa, hakça bölüşme olsa ve her şey daha güzele doğru değişse, ne güzel olurdu.
“Her şey değişir,” diyoruz.
Oysa Dünya’daki kurulu düzenin işleyişi yaradılıştan bu yana hiç değişmiyor.
Bedenimizdeki mikro organizmalar birbirini yiyor. Toprak üstündeki minnacık böcekler birbirini yiyor.
Sürüngenler sürüngenleri, kuşlar kuşları yiyor. Bin bir uçan koşan yırtıcı uçanı kaçanı yiyor. Denizlerde, derelerde, ovalarda, çöllerde… Tüm canlılar birbirini yiyerek yaşıyorlar.
Biz de yiyoruz. Hem de bulduğumuz her şeyi yiyoruz. Hepçiliz biz. Otu, börtü böceği, kediyi köpeği, kanatlıyı kanatsızı, daldakini yerdekini… Ne bulursak yiyoruz. Dünya üzerinde ne varsa menümüzde var.
İnsanız biz; güçlüyüz, akıllıyız. Tutarız, yakalarız, tuzak kurarız, besleriz, yetiştiririz, büyütürüz ve yeriz.
İnsanız biz. Üretiriz tüketiriz. Çalarız tüketiriz. Yok ederiz, tüketiriz.
Yeriz biz. En çok da birbirimizi yemeyi severiz.
Ve buna “değişim” deriz…
İnsanız biz!