Avrupa Birliği (AB) uyum programları nedeniyle, 90’lardan bu yana ülkemizde pek çok kanun değişikliği yürürlüğe girdi. Stil olarak Anglosakson hukuk düzeniyle oldukça farklılık gösteren AB hukuk düzeni, pek çok kurum ve mevzuat bulutundan oluşuyor. En klasiği, AB hukuk düzeninin “yazılı kanunlara”, Anglosakson hukuk düzeninin “mahkeme kararlarına” dayalı bir kurallar bütünü olması. AB hukukunda, kurallar, yüzlerce maddelik karışık metinlerde gizlidir, bu metinler başka onlarca farklı metin ile bağlantılıdır, sizler hareketlerinizi bu kuralların katı çerçevelerine uydurmak zorundasınızdır. Anglosakson hukuku, daha ziyade, olayların yaşanmasını bekler; ve yaşanan olaylar çerçevesinde, uygulanacak kurallar belli olur. Biri doğru, diğeri yanlış gibi bir sonuç çıkarmak doğru değil; ikisinin de merkezinde “hukukun üstünlüğü” ile “insanların refah ve mutluluğu” mevcut, ve bu yoldaki başarıyı farklı yöntemlerle yakalıyorlar.
Son zamanlarda yeniden, AB mevzuatlarına uyum hakkında, ekonomi medyamızda pek çok haber görmeye başladık. Yalnızca bugün dahi ana akım haber sitelerimizde gezinirken, AB yeşil mutabakat kurallarına, ve AB yapay zeka mevzuatına uyumlu olmanın ne kadar önemli olduğuna değinen haberler gördüm.
Evet, bu mevzuatlara uyum, AB ile iş yapmak isteyenler için oldukça önemli. Çünkü hukukun mutlak üstünlüğü olan bir coğrafyadan bahsediyoruz. Hukuka uymanın, rekabette geride kalmak değil; aksine, rekabet üstünlüğü sağladığı bir coğrafya. AB hukukuna uyum sağlarken, öncelikle hangi düzenlemenin kime uygulandığını, sonuçlarının ne olduğunu bilmek gerekiyor. Örneğin AB regülasyonları (sonu Regulation ile bitenler) doğrudan uygulanıyor, ancak AB direktifleri (Directive) üye devletlerin iç hukuka belli bir süre içinde o direktifi yansıtmalarıyla uygulanabilir konuma geliyorlar.
Mesela, yeşil mutabakat. Sürdürülebilirlik çerçevesi altında her gün yeni yayınlar görüyor olmanız olasıdır. Geçtiğimiz ay Resmi Gazete’mizde yayımlanan karar ile; AB’nin yeşil mutabakat mevzuatına uyum sağlamak amaçlı danışmanlık hizmeti alacak olan şirketlere 10 milyon TL’ye kadar destek sağlanabileceği hakkında düzenleme getirildi. Örneğin yeşil mutabakata uyumlu olduğunu, somut unsurlarla gösterebilen şirketler; AB üyesi müşterilerinden, bu konuda geride kalmış şirketlere nazaran daha çok ilgi çekiyorlar. AB şirketleri, kendi mevzuatlarına uyum sağlamış Türk şirketler ile iş yapmak istiyorlar. Bu da doğal olarak sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmaya, doğal yollarla -yani sonuç odaklı biçimde- katkı sağlamış oluyor. Mevzuatın bir kısmı da, AB şirketlerine, kendi tedarik zincirlerindeki şirketleri gözden geçirme yükümlülüğü getiriyor.
Elbete AB’nin çok sayıda ve karışık hukuki düzenlemesinin olması, sadece pozitif yönleriyle karşılanmıyor. Karmaşık regülatif yapılara uyum sağlamak isteyen şirketler, devasa bir danışman havuzunda gerçekten işinin ehli olanı ararken kayboluyor ve bu yolda oldukça ciddi paralar harcıyorlar. Bu da, pazara giriş engellerini ciddi olarak arttırıyor; zira şirketler işin ehlini bulduklarında, ciddi bir bütçe kalemi olarak “uyumluluk projelerini” giderlerine eklemek zorunda kalıyor.