Hayata ölmek için değil yaşamak için geldik…

Her insan kendi köşesinde, kendi özelinde, kendi mecrasında yaşamını sürdürüyor. Bu süreçte bazen yalnız, bazen ailesiyle, bazen de çalışma arkadaşlarıyla birçok konuyla ve sorunla uğraşıyor.


Halbuki dünyanın tüm kaynakları herkese yeter de artar bile. Dünyada çok farklı kuruluşlar var, evet yardım çalışmaları yapılıyor, kendisini bu amaca adayan çok insan ve kurum var ama yetmiyor işte. “Mış gibi” olmuyor. Hala milyonlarca insan, çocuk sefil ve sağlıksız bir hayat sürüyor. Zengin dediklerimiz (birey, kurum ya da ülkeler) gelirlerini bir yıl nadasa bıraksalar. Hatta bu nöbetleşe yapılabilir.
Halklarını inançla aldatanlar, cebi boş gelip dolduranlar, güç zehirlenmesi yaşayanlar; artık bi doysalar ve gitseler, ne güzel olurdu dünya (onları da ancak halkları gönderebilir).
Hiç yeni silah üretilmese, Mars’a iki sene sonra gidilse, lüks için olan yatırımlar iki yıl sonra olsa, asıl amaç insan olsa… Niye iki dedim bilmiyorum ama bunun bile yeteceğini düşünüyorum.
Yani demem o ki; tüm insanların asgari ihtiyaçları karşılansa, yeme, içme, barınma ve sağlık sorunları garanti altına alınsa; herkes bu hayatı insan gibi yaşasa… Sonra da tüm insanlar arkalarında iz ve değer bırakarak yaşasalar. Hepinizi bu konuda düşünmeye ve hareket etmeye, tüm insanlık adına sürdürülebilir bir yaşam için mücadele etmeye davet ediyorum. Ve arkanızda iz ve eser bırakmaya…

GÜRSEL KAHRAMAN;
Ben bu satırları yazarken; tanıştığı, eğittiği, dokunduğu birçok insan da olumlu izler bırakan sevgili arkadaşım Gürsel Kahraman’ın virüsün etkisiyle vefat haberini aldım ve çok üzüldüm. Belki birçoğunuzun tanıdığı Gürsel Bey’e rahmet, ailesine ve sevenlerine de sabır diliyorum. Hayat Gürsel’i kaybetti.
Çok özel insanların ardından söylediğim bir sözüm var; “bazıları hayatını kaybeder, bazılarını da hayat kaybeder”. Yaşayalım ve yaşatalım hayatı…