Bazen sel yaşanan sokaklarda, bazen alevlerin yanında, bazen de çok sayıda kişinin katıldığı gösterilerde görev yapıp, yazın kavurucu sıcağına, kışın dondurucu soğuğuna aldırmadan bir yandan da haberi diğer kurumlardan önce yakalama çabasıyla çalışıyorlar.
Yangın, deprem, trafik kazası, gözaltı, operasyon, dava, soruşturma, cinayet ya da hırsızlık gibi sıcak haberleri takip ederken tarafların tepkisiyle de karşılaşarak bazen de darp edilen gazeteciler, pandemide kimsenin gitmek istemediği hastanelerde neredeyse her gün çekim yaparak sağlıklarını da riske attılar.
Fiziki çalışma koşullarının ağırlığı yanı sıra, bizlerin haber alma özgürlüğünü devam ettirmek adına cezaevine girmek riskine rağmen yazmaktan korkmadılar. Elbette her biri için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Dileğim odur ki, daha çok var olsunlar.
Bu vesile ile 30. Yılını kutlayan “Ekohaber” ailesi ile kurucusu Tahsin Ardıç’a haber alma özgürlüğümüze sahip çıktıkları için teşekkür ediyorum.
Atatürk’ ün dediği gibi;
“Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikri gıdayı vermekte, hulasa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir.”