Bir yıl daha gitti. Acaba kaç tane daha eski yılı uğurlama şansı olacak bilinmez ama hayat, içinde olan her şey ile yaşanıp gidiliyor işte. Leonardo Di Caprio’nun bir filmi vardı. İsmi “Başlangıç”. Konu, oyucunun sürekli maddi bir şeylerin peşinde zamanda hareket ederken başladığı zamanı kaybetmesi, düştüğü boşluk ve kaybettiği eşi ve çocuğunun zamanında bulduğu huzur. Film, yüzlerce cevabı olan “Yaşam nedir?” kavramını, hayat mücadelesi içinde sevgi ve gerçek mutluluğu gözden kaçırmanın acısını anlatmaya çalışmış başarılı bir yapıt.
Peki, “Nedir yaşam?” Pek çok tarifi yapılmış, bu nasıl geçtiğini anlayamadığınız kısa periyodun. Kimileri “yaşam eve dönmekten ibarettir” demiş. Galiba en duygusal tarif bu. Ne yapıyor olursanız ya da nerede olursanız olun, içinizde bir taraf evi özleyip, evde olmanın huzurunu aramaz mı? Geçmişinde evi olamamış, bu sıcaklığı yaşayamamış, başına gelenin ne olduğunu anlayamamış pek çok çocuğun hatta ergenin dahi bir ev hayali yok mudur?
Kimisi yaşamın “basit bir yanılsama “olduğunu söylemiş. Bazıları için beyinin zaman kavramını yetirmesi, bazen rüyalar ile gerçeği karıştırması ile düştüğü zihin karmaşası yaşamı bu tarife indirgemiş.
Kimisi içinde yaşattığı Polyanna ruhu ile hayata olumlu bakmayı hedeflemiş ve “yaşam seçimlerinizden ibarettir” demiş. Her durumda bir seçim şansı olduğunu ve olumlu bakış seçilirse yaşamın yönetilebileceğini düşünmüş. Oldukça iyimser bir bakış.
Can Yücel ise “Yaşam rengarenk kapılardan ibarettir. Biri kapanır, diğeri açılır” demiş. Sanatçı ruhu ile “Açtığınız her kapı mutluluk olsun” diye de umutla süsleyip, beslemiş.
Daha pek çok düşünür, sanatçı, aşık, mecnun, insan yüzlerce farklı tarif ile kalbini açmış.
Hepsinde bir parça doğruluk payı vardır elbette. Ama hepsinde eksik olan bir şeyler de olduğu muhakkak. 8 milyar insanın ruhuna dönük 8 milyar tariften sentez yapma imkânı olsa nasıl bir sonuç çıkardı acaba? Mesela ruhu ve karnı aç, isyan içinde bir adama sormuşlar. “Yaşam, yaşamdır işte. Bu ne saçma soru” diye cevaplamış. “Başka işiniz yok mu?” diye de ilave etmiş.
Her eski yılı yaşlı bastonlu bir adamla sembolize ederler. “Giden gider. Hükmü de biter” demek herhalde. Yeni yılın sembolü ise bir bebektir. Bakıma muhtaç, eğitmek gereken, nasıl bir kişilik olacağını görmek için yıllar gereken bir taze umut ışığı bebek. Ancak sadece bir yılı var. O zaman “yaşam ne olduğunu anlayamadan biten bir andan ibaret” olmalı denilse yanlış mı? Her 31 Aralık gecesi herkesin kısacık ömründen bir yıl daha gidiyor ve bu durum havai fişeklerle kutlanıyor. “Neden?” diye sormuşlar yaşlıca bir hastaya. “Yeni bir umut. Belki bu yıl gereken ilaç bulunur” demiş.
Bir sakallı arkadaş da “Yılbaşı gecesi çekirdek bile yiyen dinden çıkar” demiş. Peki parayı sokaktan toplayıp “Kaju” yiyenler ne olacak onu dememiş.
Mesela birisi “geçmiş geçmişte kaldı unutuldu, gelecek ise meçhul. Yaşam yaşadığın andan ibaret” demiş.
Yukardakiler de benzer şeyler söylüyor aslında ama bu derli toplu bir tarif olmuş. Ne dersiniz?
Değişmez kural. Yaşam başlayacak ve bitecek. Galiba en doğrusu bu aralıkta ve her an bitebileceğini unutmadan sorumlulukların yerine getirilmesi, geleceği güzelleştirmek adına olabildiğince fazla katkı koyabilme çabası. Sevdiklerinize, gençlerinize yaşanabilir bir alan bırakma gayreti. O zaman hem kendi yaşam dilimimizde hem de gelecekte Dünya daha yaşanabilir bir yer olarak kalacak. Aynı herkes kapısının önünü süpürdüğünde caddenin, sokağın, şehrin tertemiz olması gibi. Nice yeni yıllarda sağlık, adalet, barış, başarı ve mutluluk dilekleriyle.