Gerçek bir Ramazan hikayesi

Yıl 2015, yine bir ramazan ayı. O yıldan aklımda kalan rahmetli Şükrü Şankaya ile aynı masada iftar sofrasında buluşmamız ve bir hafta sonrasında da vefat etmesiydi.
Kendisini 12 yaşımda, yazın Kurşunlu Dilek Kampı’nda çalışırken tanıdım. Her karşılaştığımızda o tatlı dili ve güler yüzü ile beni unutmadığını söylemesi beni mutlu ederdi.
Daha sonraki yıllarda, Ekohaber’e yazı yazmaya başladığımda da yazdığım yazılardan beğendikleri için telefon ile arayıp beni tebrik etmesiyle diyaloglarımız sürdü.
Böylesine ince ve değerli bir sanayicimizi bu vesileyle rahmetle anarak asıl hikayeme dönmek istiyorum.
O ramazan her iftar davetine katılmaya gayret gösteriyor, genelde tek başıma gidiyor ve iftardan sonra da eve dönüyordum.
İşte o yıl ki Ramazan’da, bütün ailenin toplanarak geleneksel olarak yaptığımız iftar organizasyonumuzu bu kez evde değil de dışarıda yapmaya karar verdik. Eşimle beraber gittiğim iftar sonrası arabaya binerek evin yoluna koyuldum.
Yol boyunca aklımdaki tek şey Ekohaber’e yazacağım “saksağan ve kavak” başlıklı yazımdı.
İçerik olarak fabrikamızın önünde işçilerin ekmiş olduğu kavak ağacının bile sayısız nimetlerinden ve en azından saksağanlara bir sığınak olduğundan bahsedecektim.
Saksağanın pike yaparak kavak ağacının yaprakları arasından hız kesmeden süzülüşü falan gibi cümlelerle de yazımı süslemeye çalışmıştım.
“O işçi arkadaşlar kavağı fide olarak ektiklerinde, siz saksağanlar daha yumurta bile değildiniz” diye de felsefe yapmak istiyordum yazımda.
Evimin önüne vardığımda yazımı da zihnimde yaşamış ve noktayı koymuştum.
Fakat evin ışıklarının yanmadığını görünce bir anda ağzımdan eyvaaahhhh nidası dökülüverdi!
Hani “kafamdan aşağıya kaynar sular döküldü” derler ya aynı suyu o anda sanki bana da döktüler.
Maalesef eşimi iftar yaptığımız restoranda unutmuştum.
Hayatımda ilk kez böyle bir şey yaşıyordum ve acaba unutkanlık başlangıcı mı diye de bir yandan panik atak geçiriyordum.
Neyse ben daha telefona sarılmadan yeğenim aradı ve “dayıcığım yengem nerede?” diye kinayeli bir biçimde sordu.
Evet, her işte olduğu gibi bir işi daha yaparken bütün benliğimle ve yürekten yapmanın bedelini ödemiştim.
Eşimi orada unutmanın bir nedenin ise iftarlara hep yalnız gitmemin olduğunu düşünsem de bugüne kadar kimseye anlatamadım.
Daha sonraları buna benzer bir şey ve unutkanlık olmadı onu da belirtmeliyim.
Her şeye rağmen yaşanmışlıklar acısıyla tatlısıyla geride bir anı olarak kalıyor.
Hem bu vesile ile de güzel bir iş insanını anmış olduk.
İslamiyet’in en güzel şartlarından biri, paylaşım ayı olan Ramazan ayınızı kutluyorum.
Saygılarımla