Eskiden finansal kurum olarak sadece bankalar bilinilirdi. Bugüne geldiğimizde yatırım bankasından, aracı kurumlara, portföy yönetimi şirketlerinden, fon yönetimlerine, sigorta şirketlerinden leasingcilere, factoringlere vb. birçok yapıdan söz edebiliyoruz. Detaylara inildikçe onlarca farklı yapıda finansal kurum karşımıza çıkacaktır. Sözü edilen bu kurumlar para üzerinden kazanım elde ederler, bu işi yaparken en dikkat ettikleri husus risk yönetimidir. Nihayetinde riski yönetirken bunun satılması ya da sigortalanması bir gerekliliktir. Riskin satılması ya da sigortalanması işi bir maliyettir, sonucunda hizmeti alana yansıtılır.
Maliyetin azaltılması için paradan para kazanan sektör, finansal mühendislik olarak adlandırılan bir disiplin yaratmıştır. Çok karmaşık modellemelerle, akla gelmeyecek enstrümanlarla müşteriyi cezbederken maliyetini ve riskini azaltmayı hedeflemektedirler.
Aynı bizim Hazine ve Maliye Bakanlığının Aralık 2021’de ilan ettiği kur korumalı mevduat sisteminde olduğu gibi. “Ortada bir sorun var ve en az maliyetle bu sorunu nasıl çözeriz?” sorusuna cevabı finansal mühendislikle bulma yoludur bu. Sorunun kendisini çözmek yerine bir illüzyonist edasıyla onu yok etmek. Dünya da bu yolda…. Ancak son otuz yılda oluşan tüm krizlerin temelinde işte bu finansal mühendisliğin ürünü enstrümanlar yatmaktadır.
Şimdi bir vaka çalışması için farazi bir ülkeyi ele alalım…
Bu ülkede bir yatırımcı yerel parasını dolara çeviriyor, sonra bu doları o ülkenin bir kamu bankasına gönderip yeniden yerel paraya dönüyor. Bu yerel parayı bir yıllığına o ülkede uygulamaya koyulan %17 faizle kur korumalı mevduat yapıyor. Sonra bu mevduatı teminat göstererek bir yıllığına %14 küsürden kredi çekiyor. Sonra bu kredi tutarını %23 dolayında yıllık mevduat faizinin bulunduğu ortamda değerlendiriyor.
Bu hesaplamaya göre dolar sabit kalması durumunda yatırımcı hiçbir şey yapmadan yerel para birimiyle %26 net faiz alacaktır. Yerel para birimi getirisi buyken aynı şarta dolar getirisi de %26 olacaktır.
Diyelim dolar düştü; bu durumda yerel para birimi getirisi aynı olacak ancak dolar getirisi düşüşle paralel artacaktır. Mesela o ülkede bir sene sonra seçim olduğunu kabul edelim. Seçim beklentileriyle yerel para biriminin %5 değerlenmesi durumunda bir yıl sonunda yatırımcının dolar bazlı getirisi %34 olacaktır.
Farz edelim, tam tersi oldu; ülkenin para birimi güç kaybetti. Bu durumda dolar getirisi azalacak ancak yerel para birimi olarak getiri o oranda katlanacaktır. Yani bir kazan kazan sisteminden bahis ediyoruz.
Sistemin hedefinin dolar bazında değer korumanın olduğu açıktır. Dolar düşerse, ödenebilir bir dolar bazlı faizden söz edilemez. Yükselirse de yerel paranın daha da güç kaybetmesi önlenemez.
Olası bir vaka çalışması olarak ortaya koyduğumuz ülke senaryosunda, bu dinamiklerin uzun vadede sürdürülemeyeceği görülmektedir.
Finansal mühendislik dünya ekonomileri üzerinde son otuz yılda çok etkili oldu. Ancak bırakın sorun çözmeyi, krizlerin temel nedeni oldular.