Faiz ve reform sonrası

Ülkemizin 2020 yılı GSYH miktarı resmi rakamlara göre 5 trilyon 47 milyar 909 milyon TL. Kişi başına düşen milli gelir yine resmi rakamlarla 60 537 TL, 2020 ortalama kuruyla 8 599 dolar.

60 537 TL, 2020 ortalama kuruyla 8 599 dolar. 2019 yılında bu rakam 9 127 dolardı.
2020 yılında Türkiye’de, resmi rakamlara göre, milli gelir azalmış, işsizlik artmış, cari açık artmış, bütçede açık var, borçlar artmış. Pandemi dünyayı kasıp kavuruyor ama resmi rakamlara göre Türkiye yüzde 1,8 büyümüş. Hatta son çeyrekte büyüme yüzde 5,9 olmuş. Kural, temayül diye bildiklerimizin çoğu yanlış olsa gerek. Olur mu demek anlamsız, resmi rakamlara göre olmuş. İşte güven sendromu. Aynı dönemde ihracatı 1,6 trilyon dolar, cari fazlası 300 milyar dolar civarında olan ve yıllardır cari fazla yapan Almanya ise yüzde 5 küçülmüş. Bizi kıskanmaları normal.
Yine resmi açıklamaya göre, 2020 bütçe giderleri faiz hariç 956,5 milyar TL, toplam bütçe gideri 1,0955 trilyon TL vergi gelirleri 784,6 milyar TL, bütçe açığı 138,9 milyar TL.
Bu sene ödenecek kısa vadeli borçların tutarı 188,1 milyar dolar, Merkez Bankamızın rezervi ise eksi 43,2 milyar dolar. Bu rakamlara bu sene çıkacak cari açık miktarı ile bütçe açığını da ilave ederseniz, 2021 için minimum ödememiz çıkar ki şimdiden 143 milyar TL bütçe açığı öngörülmüş. Para bulma zorunluluğu açıkça ortada.
2020 itibarı ile borç miktarı 453,7 milyar dolar, borcun GSYH oranı yüzde 59,1. Faiz son artışla yüzde 19. Türkiye, dünyada faizi en yüksek ülkeler sıralamasında 7’nci sıraya yükseldi. Dolar 7,96 liralarda ve yükselme trendinde.
Reformlar beklenen faydayı sağlamadı. Ayrıca güçlü bir beklenti, mayıs ayındaki Halkbank kararı ve zayıf da olsa AB ambargosu endişeleri var.
Türkiye’nin an itibarı ile neredeyse tüm ekonomik göstergeleri negatif konumda.
Ancak yine de rakamlar, gerekirse borç bulamayacak ya da swap yapamayacak kadar kötüdür denecek noktada değil. Geçmişte çok daha kötü krizlerde yaşandı. Gecelik faizlerin yüzde 1000’leri aştığı, enflasyonun yüzde 70-80’lerde gezdiği, 1 milyon lira ile ciklet alınamadığı, bankaların battığı, 70 cent’e muhtaç olunan günler yaşandı.
O günleri unutmadık. Ancak o günlerde devlete güven bugünkü kadar zarar görmemişti. Vatandaş olarak dahi sorduğunuz sorulara cevap alırdınız. Kurumların açıkladığı resmi rakamlarda manipülasyon olmadığına güvenilirdi. Şeffaflık hakimdi, sorun görülebiliyor, bilgi alınabiliyor ve ileride ne olabilir konusunda bir tahmin şansınız olabiliyordu. Bugün ise ya cevap bulamıyor ya da cevabın doğruluğundan emin olamıyorsunuz.
Ciddi bir güven sorunu yaşanıyor. Devlet kurumlarının açıkladığı rakamlara güven yok. Ekonomide yapılan üst üste hatalar, kısa sürede değişen bürokratlar, kuralsız ve keyfi geceden sabaha değişebilen kararlar, denetimsiz ve şeffaf olmayan uygulamalar piyasaları ciddi endişeye sokabiliyor. Bilgi alamamak ya da aldığı bilgiye güvenememek nedeniyle geleceğini planlayamayan, göremeyen yatırımcı ve müteşebbis beklemeyi tercih ediyor. Sanırım bu nedenlerle açıklanan önemli reformlar dahi sorunların çözümüne yardımcı olamıyor.
Bu arada yüksek faiz ve döviz kurları nedeniyle artan enflasyon maliyetleri arttırıyor. Üretici sattığını yerine koyamıyor. Bu arada pandemi de oldukça kötü durumda. Resmi rakamlara göre vaka sayıları 130 binler düzeyinde ve tedbirler neredeyse kalktı. İnsanlar bu ciddi sorunu hafife alarak ciddi hatalar yapmaya başladı. Maske takmıyor. Güvenli mesafe ve hijyeni unutuyor. Aşı temininde ise belirsizlik var. Önümüzdeki günler pek çok sıkıntıya gebe gibi görünüyor. Bir toparlanmanın nasıl ve ne zaman olacağı da müphem.