ESİR

Ölümün soluğunu ensende hissettiren düşman askeri...

Ya öldürmeli onu ya ondan kaçmalı ya da ondan saklanmalı.

Yaşamak için başka çare yok.

Ona yakalanmak ölüm demek. Keşke ölüm olsa kolayca...

Ondan beteri de var. O da işkence. Kaçmalı, saklanmalı...

Kuşatma altında beklemek ölümden de beter.

Yiyecek hiçbir şey yok. Sokakta evcil hayvan kalmadı. Ne kedi ne köpek...

Fareler bile tükendi.

Bugün deri kemeri kaynatıp yesek olur mu?

Denemek lazım, denemeliyiz. En azından suda biraz tat olur, çocuklar kanar.

Düşman askeri... Düşman...

Düşman ne demek?

En nefret edilen ama aslında kimdir, bilinmeyen... Bir adı var mı, annesi ve babası var mı? İnsan mı düşman, yoksa insana benzer bir yanı var mı?

O düşmansa ben de ona düşmanım. Adım yok benim. Anam, babam yok. Ben düşmanım sadece. Senin Azrail’inim.

Yukarıdaki hislerle yaşayan insanlar saf saf birbirlerinin eline esir düşünce ne olur? Ellerini kaldırıp teslim olmuş düşman artık düşman mıdır, insan mıdır, hayvan mıdır, eşya mıdır?

"Ellerimi kaldırdım, teslim oldum. Artık canım sana emanet. Bedenim sana emanet, geleceğim sana emanet."

Savaş biter, esir değişimi yapılır. Esir değişimine kadar esirin çektiği çile, çile midir? Ya da çekilen çilelerin, yapılan işkencelerin yüzde kaçı bilinmektedir?

Hangi devlet der ki "Ben esirlerde şu deneyi yaptım" diye?

Ortaya çıkan bilgi kırıntıları bile insanın tüylerini diken diken yapmaya yetiyor. En korkunç korku filmi bile bu kırıntıların yanında komedi filmi kalır. Demek ki düşman denilen ele geçti mi merhamet ve vicdan uçup gidiyormuş.

Beni öldürmek isteyen şimdi elimize düşmüş. Şimdi artık onda her türlü şeyi deneyebiliriz. Bundan iyi fırsat mı bulacağız? Yeni bir ilaç mı, yeni bir işkence yöntemi mi, yeni bir fantezi mi? Canımız ne isterse onu yaparız. O artık bizim.

Barış görüşmeleri, değişik şehirlerin adlarını taşıyan evrensel anlaşmalar...

Hepsi fasa fiso. Düşman düşmanlık etmiş ve şimdi avucumuzun içinde. Anlaşma falan yapılır canım; ama sonra? Geriye hâlâ sağ kalan olursa belki serbest de bırakılır, belki ülkesine geri gönderilir.

Esir kampları, cezaevleri, hücreler... Duvarların çığlıklardan çatladığı mekânlar.

Hep güçlünün elinde kalmış, un ufak edilmiş hayatlar...

Esire yapılan muamele barbar çağdan bu yana değişmemişse, savaşın varlığındandır.

Savaş olduğu sürece düşman, düşman olduğu sürece esir; esir olduğu sürece zalimlik mutlaka olacaktır.

Savaşları ortaya çıkaran nedenler ortadan kalkmadan insan denilen canlı doğmaz.

Henüz doğmadı. Henüz o çok anlam yüklediğimiz insan denilen canlı hiç yaşamadı.