Einstein’ın meşhur uzay, zaman ve izafiyet, görelilik teorisini bilirsiniz. Kütle çekimiyle zaman ilişkisini, karadeliklerin rolünü... Daha girişte kafamızı pek şişirmeyeyim. Birazdan bu mevzuyla irtibat kurmaya çalışacağız.
Esas konumuza dönelim. “Adalet”. Ülkemizde “Adalet” kavramının idari boyutu, Adalet Bakanlığı bünyesinde kurulu, içinde bakanların, yardımcıların, daire başkanlarının, dairelerin, illerde komisyonların, hakim, savcı, katip, müdür, hizmetli, bilirkişi, tabip vs. çalışanların on binlercesinden kurulu, neredeyse bir ordunun çalıştığı teşkilat tarafından işletilen, nihayetinde “Türk Milleti” adına karar vermeye yetkili, yargı bağımsızlığına sahip hakimler tarafından verilen kararlarla sağlanmaya çalışılan bir mekanizma.
Gel gelelim bu mekanizma “Adalet” üretmekte oldukça arıza yapıyor mu? Maalesef yapıyor. Nedenleri yazılıyor, çiziliyor, ancak sorunlar ne hikmetse şöyle gönülden ve doğrudan çözülmek istenmiyor gibi. Bugün, bir cümlelik kanun maddesiyle on binlerce davayı hakikate kavuşturmak mümkün. Basit denetimler ve caydırıcı yaptırımlarla, binlerce hukuki adaletsizliği tersine çevirmek içten bile değil. Bu durum salt bize özgü de değil, uluslararası karakterlidir. Belki de dünyanın yarısında, haklarını, bireysel özgürlüklerini sorgulamakta, edinmekte ileri gidememiş toplumların neredeyse tamamında durum benzer.
Bir de başka bir tür adaletsizlik vardır. Adına “Enflasyon” denen bir canavarımız var ya, hani bir de başta dolar döviz kurlarının dengesiz artışıyla bütünleşen. İşte bu adaletsizlik, son senelerde dünyada en çok bizi, bazen bizle birlikte Arjantin’i yakalayan bir adaletsizlik türüdür. Enflasyon adaletsizliği, yüce mahkemelerimizin verdikleri yüce kararları bir anda önemsizleştirir. Adaleti adaletsizleştirir.
Pek çok örnekle açıklanabilir. Mesela en basit örneğinden, çalışansınız, patron maaşınızı ödemedi ve sizi işten çıkardı. Açarsınız dava, davanız beş senede neticelenir. Beş sene önceki yüz bin liranıza beş sene sonra 150 bin lira alırsınız. Ancak beş sene önceki yüz bin lirayla ev alabilirken mesela, beş sene sonra o evin anca kapılarını alabilirsiniz. Bu durumda borcunu ödeyecek olan da “borcumu ödemeyip değerlendirsem, daha çok para kazanırım; en iyisi 5 sene sonra ödeyeyim” der. Buna sebep de enflasyon, o paranıza uygulanan düşük gecikme faizi, ve yargılama mekanizmanızın yavaşlığıdır. Oysa ikisinden de devletin adaleti sağlamakla yükümlü organizasyonu sorumludur. Biri bildiğimiz adaleti, diğeri emeğinizin-vaktinizin karşılığı olan “parasal” adaleti sağlamakla yükümlüdür.
Başa dönelim. Einstein uzay/zaman/izafiyet derken, zamanın kişilere, yaşa, olaylara göre değişebileceğini, göreceli olabileceğini teori etmiş. Biz de adaletin, enflasyona ve açıklanan rakamlara göre, ve mahkemelerin iş yüküne göre “başka bir tür göreceli” olduğunu adliyelerimizde gözlem ederek, bilim dünyasını şaşkına çeviriyoruz.
Bir ilave daha. Geçenlerde katıldığım bir toplantıda sadece ekonomik gösterge ver rakamlarla oynayarak ekonomimizin kurtulacağını sanmanın bir zafiyet olduğunu, “adaletin” iyi işlemesinin, ekonominin iyi gelişmesi ve işlemesinin ön şartlarından en önemlisi olduğunu farkındalık için iş alemine izaha çalıştım. Bu son paragrafın altını ben çiziyorum, lütfen siz de çizin.