Elektrik enerjisi dünyanın tüm ülkelerinde çok önemli bir ihtiyaç. Geçen yazımda üretimdeki çeşitli üretim kanallarını ve kaynakların kurulu güç olarak oranlarını, miktarlarını ülkemiz için belirtmiştim.
Aslında ülke olarak Yenilenebilir enerji kaynakları yönünden şanslıyız. Tabii yatırım miktarları ve geri dönüşüm süreleri önemli. Bu konularda Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü’nün neler yaptığını geçen hafta sıralamıştım. Bu kaynaklardan HES’ler uzun süredir kamuoyunda tartışılıyor. Doğaya etkileri vurgulanıyor. Buna rağmen yatırımlar da devam ediyor.
Çok ciddi bir konu da nükleer enerji üretimi. Bunun üzerinde çok spekülasyon yapılıyor. Peki dünyadaki durum nedir? Halihazırda nükleer enerji santraline sahip ilk sıralardaki ülkeler:
Bu tablodan görüleceği gibi, bizim nükleer enerji santrali kurmamıza karşı çıkanların kendi ülkelerinde çokça üretim tesisleri mevcut.
Nükleer santraller 1970’li yıllarda artan sayılarda kurulmuş, ancak Çernobil patlamasından sonra bir gerileme olmuştur. Hatta 1995’te hiç yatırım yapılmamıştır. Sonra düşük sayılarda inşaatlara tekrar başlanmıştır. Ancak eski cazibesi yok. Bizde ise şu anda 1 adet 4 üniteli inşa ediliyor, 1 adet de proje safhasında. Peki bu önemli elektrik enerjisi üretim tesisinin durumunu analiz edersek neler söyleyebiliriz:
Önce avantajları:
1- Potansiyel rezervleri yüksektir.
2- Ham madde hacmine göre çok yüksek miktarda enerji sağlar.
3- Ham madde maliyetleri çok düşüktür.
4- Nükleer enerjide yakıtın 10 yıl depolanma kolaylığı vardır.
5- Nükleer santraller sera gazı salınımı yapmazlar.
1000 MW gücündeki bir kömür santrali yılda yaklaşık 3 milyon ton kömür harcayarak 7 milyon ton karbondioksit, 140.000 ton asit ihtiva eden gazlar (sülfür ve azot oksitleri), 750.000 ton kül üretirler. Bu değerlere bakarak 38 yıllık geçmişi olan nükleer santraller, bu 38 yılda 5,5 milyar ton daha az kömür yakılmasına neden olmuşlardır. Böylece 13 milyar ton karbondioksit ve 250 milyon ton asit gazlar ve kanser yapıcı organik yanma ürünlerinin çevreye atılması önlenmiştir.
Dezavantajlarına gelince:
1- Kurulum maliyetleri yüksektir.
2- Radyoaktivite nedeniyle gerek üretimden önce, üretim aşamasında ve gerekse atıklar nedeniyle tehlike arz eder. Atıklar, zehirliliğin %99’unu 600 yıl sonra kaybetmektedir.
3- Uranyum madeni hacimce hafif olmasına karşılık, çıkarım esnasında fazla arazi işlendiği için dev miktarda atık madde ortaya çıkar. Örnek olarak 1 ton uranyum elde edilmesinden geriye 20 bin ton atık madde kalır.
4- Nükleer santrallerde kaza riski doğal afetlerle artar. (Japonya’daki tsunami etkisiyle Fukuşima’nın 11 yıl önce yıkılması gibi)
Bütün bu faktörler tüm dünyada tartışılıyor; sivil toplum kuruluşları karşıt görüşlerini dillendiriyor. Ama bir yandan da enerji ihtiyacı gidererek artıyor. Eskiden elektrik ihtiyacı aydınlatma ile sınırlıydı. Şimdi klimalar ve diğer ev ve işyeri aletleri inanılmaz ölçüde elektrik kullanıyorlar. Bu talep sürekli yükseliyor. Ülke olarak Türkiye henüz talep yönünden emekleme döneminde. Refah düzeyi yükseldikçe talep de o nispette artacaktır.
Bakalım gelecek günler ne gösterecek.