EĞİTİME YATIRIM (1)

Dünyanın bütün ülkeleri yatırım yapmak ve kalkınmak için uğraşıyorlar. Bir öneri var: Eğitime yatırım en kârlı yatırımdır deniyor. Bu konuda en iddialı tavsiye; “Eğitim, 1’e 5 kazandıracak bir yoldur” açıklaması. Acaba öyle mi? Biraz irdeleyelim.

“Bilgiye yapılan yatırım en iyi getiriyi sağlar” diyor Benjamin Franklin. Cenevre merkezli Dünya Ekonomik Forumu’nun 2022 Eğitim 4.0 çalışması, Franklin'in sözünü bu rakamlarla somutlaştırıyor. Acaba kaç anne-baba eğitimin rakamsal getirisini biliyor? Yüzde 500 kazanan bir yatırımı kaçırdığını bilse, aralarından kaçta kaçı okutmadığı kızına bakıp “Keşke” diye iç çeker? Nüfusunun yüzde 27'si 0-17 yaş grubunda olan ve yaklaşık 24 milyon çocuğun yaşadığı, Avrupa'nın çocuk nüfusundaki lideri Türkiye'yi düşünelim.

Makro verilerle devam edelim. Bildiğiniz gibi Covid-19'dan önce de milyonlarca çocuk dünya üzerinde eğitime ya hiç erişemiyor ya da eriştikleri eğitimin kalitesi ile bir yere varamıyordu. Lakin pandemiden sonra durum iyice fenalaştı. Kapanan okullar, uzaktan eğitim olanaklarının kısıtlı olması gibi nedenlerle dünyada yaklaşık 1,6 milyar çocuk eğitimden mahrum kaldı. Bu ne demek? Okulların yarım sene kapanması, küresel olarak 17 trilyon dolarlık bir gelir kaybı demek. Yani eğitimin durduğu an topyekûn geriliyoruz.

Pandemide çoğu ülke restoranları açarken, örneğin İsviçre her şeyden önce -sadece iki aylık bir kapanıştan sonra- okulları açmıştı. Yatırım ve para deyince akla ilk gelen ülkelerden olan İsviçre için eğitim, kendi rahatının ve refahının teminatı olarak görüldüğü için bu kararı uygulamışlardı.

Olmuşla ölmüşe madem ki çare yok, o zaman önümüze bakmalıyız. İktidar ve muhalefet demeden, siyasetin çocuklarımız için nasıl bir eğitim vizyonu koymasını istiyoruz, ona odaklanalım.

Öncelikle, Avrupa'nın en genç nüfusuna sahip bir ülke olarak bire beş getirebilecek insan kapitalimizi en üst seviyeye taşımayı hedefleyen bir vizyon istemeliyiz. Madem ki 4. sanayi devrimini yaşıyoruz, ona göre çocuklar yetiştirmeliyiz. Açıklayayım:

-İlk sanayi devrimi su ve buhar gücüyle,

-İkincisi elektrik enerjisiyle,

-Üçüncüsü de elektronik otomasyon ve bilgisayarlarla devreye girdi.

-Bugün içinde bulunduğumuz 4. evrede; yapay zekâ, dijital devrim, nanoteknoloji, robotik, sibernetik, genetik, nesnelerin interneti, global vatandaşlık ve uzay çağı gibi kavramlar var.

Oyun da değişiyor, oyunun kuralları da. Eğitimin de çeşidi, yapısı, içeriği, verilme şekli buna uygun olarak değişmek zorunda.

Çağı yakalayamayan milletler geride kalmaya mahkumdur. Bu yüzden hem en sıkıntılı hem de en büyük iş Milli Eğitimimize düşüyor. Milli Eğitim’in, “10 yıl sonraki Türkiye” hedefini belirlemesi ve eğitimi hızla dört dörtlük donatması gerekiyor.

Devletin yanı sıra özel sektörün de özellikle eğitim teknolojilerine yatırım yapmaya teşvik edilmesi önemli.

Haftaya konuya devam edeceğim.