Hemen fırlıyorum, şoför evi biliyor, hiç beklemeden eve ulaşıyoruz. Gece sanırım saat 23.00 sıraları, arka bahçeye geçiyoruz, ağaçlar, yansıyan ışıkları kesiyor biraz karanlık ama tırmanacağım birinci kat penceresini görebiliyorum. Alt kattaki pencere demirli, tarif edildiği gibi bu demirlere basarak, üst kat penceresine tutunuyorum, Aycan Bey’in belirttiği yatak odasının penceresi açık, iyice tutunup kendimi yukarı çekiyor ve pencereden içeri atlıyorum. Oda karanlık, önce elektrik düğmesini, sonra tarif edilen çekmeceyi, kısa bir araştırmadan sonra da pasaportu buluyorum.
Sevincim sonsuz, evden aynı yolla çıkıyorum, hemen araca atlayıp Esenboğa Havalimanı’nın yolunu tutuyoruz. Şoförümüz sanki uçuyor, ama yol o zamanlar bir saat sürüyor, hiç konuşmuyoruz, sadece dua ediyoruz. İnşallah uçak bekletilmiştir, yoksa her şey mahvolacak.
Nihayet havalimanına ulaşıyoruz, araç İç Hatlar kapısında durur durmaz atlıyorum; Elimde pasaportla upuzun koridorda koşmaya başlıyorum ama sanki hayat durmuş, hiç ses yok. Geçtiğim bütün kapılar açılıyor, sanki herkes beni tanıyor, kimse bir şey sormuyor, bir film sahnesi gibi!.. Koridorun sonunda, alana açılan son kapında bir pilot bekliyor; Bir an önce ulaşmam için elini uzatıyor, hiç konuşmuyoruz, Bayrak yarışı gibi, pasaportu kapıyor ve apronda uçağa doğru koşmaya başlıyor!..
Türk Hava Yolları’nın İstanbul uçağı kalkmak üzere, sadece pasaportu bekliyorlar. Teşekkürler Türk Hava Yolları, teşekkürler tüm görevliler ve teşekkürler hiç itiraz etmeden uçakta bekleyen sayın yolcular.
Vardığım son kapıda durup, hemen hareket eden uçağın kalkışını izliyorum. Sonra sessiz adımlarla koridoru geçip aracımıza biniyorum. Havalimanından buruk bir sevinçle TRT’ye geri dönüyoruz. Pasaportu bulup uçağa yetiştirdiğimiz için mutluyuz…
Aycan Bey o gece Zagrep uçağıyla kaza bölgesine ulaşıyor; herkes yakınlarını bulmaya çalışıyor, ama bu samanlıkta iğne aramak gibi bir şey. Çünkü enkaz çok geniş bir alana dağılmış.
Ölenlerle ilgili en küçük ayrıntı çok önemli. Nöbetçi Müdürümüz Hüsamettin Ünsal Londra’yı arıyor. Aycan Bey’in eşini ve 5 yaşındaki oğlunu o sabah uçağa bindiren kayınvalidesini buluyor; Anneanne telefonda, giydikleri elbiseleri, renklerini, desenlerini, Kerem’e giydirdiği iç çamaşırlarının çiçeklerini anlatıyor!..
Sonuçta kaza bölgesinde bulunabilen bütün parçalar toplanıyor, İnci Giritlioğlu ve küçük Kerem’in cenazeleri de, öteki 23 Türk vatandaşıyla birlikte yurda getiriliyor.
Ülkemiz yasta, ertesi gün bir çok yerde cenaze törenleri düzenleniyor. İnci ve Kerem Giritlioğlu için de Kavaklıdere’deki TRT binası önünde sessiz bir tören yapılıyor; tabutlar masanın üzerine konuyor, Kerem’in küçücük tabutu annesinin yanına yerleştirildiğinde, TRT binasının pencerelerinden aşağıya çiçekler yağmaya başlıyor, törene katılanlarsa artık gözyaşlarına engel olmuyordu!..
Tanrım kimseye böyle büyük acılar yaşatmasın”
Daha sonra meslektaşı Tomris Giritlioğlu ile evlenen ondan boşanan Aycan Bey, tam 46 yıl bu acıyla yaşadı ve hayata tutunmayı başardı. Geride oyuncu olan oğlu Ilgaz kaldı. Ruhu şad olsun.