Firmaların en değerli şeylerinin muhasebe kayıtlarında olmadığını söyler filozoflar ve eklerler:
- Çalışanların aklı,
- İtibarı,
- Marka değeri ve
- Müşterilerdir firmaların hazinesi.
Bu değerlere bir değer daha katmamız gerekir: Çalışanların firmaları için ortaya koydukları yenilikçi fikirleri.
Yani firmalarımız, birden fazla altın madenin üzerinde oturuyorlar da farkında değiller.
Dünyada inovasyon kaynaklarının başında çalışanlar gelirken bizde müşteriler ve rakipler geliyor. Bizim firmalarımız çalışanları henüz bir inovasyon kaynağı olarak görmedi, görmüyor.
Firmaların bu değerli hazineden yararlanmaları için yeni yöntemlerin keşfine ihtiyaç olduğu kesin.
Mesela,
Rutin yapılan işlerin verimliliği gittikçe düşerken kuruluşlar farklı çareler aramaya devam ediyor. Kimi kuruluş mekânları daha da konforlu ve oyun oynamaya uygun hâle getirirken kimi kuruluş da çalışanlarına daha fazla “boş zaman” veriyor. Mevcut çalışma sisteminin çalışanların ruhunu beslemediği, onları ateşlemediği kesin. Mevcut çalışma sistemi, çalışanların tutkularını tetiklemezken tam tersine enerjilerini düşürüyor. Çalışma verimliliğindeki düzenli azalma, bunun kanıtı.
Dünyanın en büyük ilk elli firması, durumu iyi kavramış olacak ki ilginç bir uygulamayı uzun bir süredir başarıyla yürütüyor.
Söz konusu büyük firmaların tek ortak özelliği olan bu uygulama, daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi 70:20:10 kuralı.
70:20:10 Kuralı Nedir?
70:20:10 kuralı, çalışanların, mesailerinin
- %70’ini olağan işi ile,
- %20’sini “İşimi nasıl daha farklı yapabilirim?” üzerine yeni fikir geliştirme çalışmaları ile,
- %10’unu ise işi ile hiç alakası olmayan işlerle geçirmesidir.
Programın sonuçları enteresan:
%20’lik dilimde üretilen fikirler şu anda ilgili firmaların cirolarının %50’sinden fazlasını oluşturuyor.
Bu sonuç, “bizim firmalarımızın da bir şeyleri ciddi ciddi gözden geçirmesinin zamanının geldiğini” göstermesi açısından oldukça önemli. Yani, kalıpları kırmanın zamanı geldi de geçiyor.
Bizde Mevzuat Uygun Mu?
Ülkemizdeki İş Kanunu’na göre bir işçi, kendisi rıza gösterse bile, yılda 270 saatten daha çok fazla mesai yapamaz. Kanun ile haftalık çalışma süresi de azami 45 saat olarak belirlenmiş durumda.
Ara dinlenme süresi, yani mola ya da yemek saatleri, günlük çalışma süresi 4 saat veya daha kısa süreli işlerde 15 dakikadan; 4 saatten fazla ve 7,5 saate kadar (7,5 saat dâhil) süreli işlerde 30 dakikadan; 7,5 saatten fazla süreli işlerde ise 1 saatten az olamaz. Bu dinlenme süreleri asgari düzeyde olup aralıksız verilir.
Yani bırakın mesainin %20’sini yeni fikir ayırmak için boş zaman ilan etmeye, kısa süreli molaları bile bu yasalarla artırma imkânımız pek gözükmüyor.
Bu durumda ise çalışanlardan verilen iş dışında hiçbir şey beklemeye imkân yoktur. Yapılması gereken; fazladan mola süresi vermek, verilen bu süreyi de akıllılaştırmaktır.
Boş zaman verme, kurumun geleceği için bir “fırsat molası” anlamı taşıyacaktır.
-Yeni fikir bulma ruhunu geliştirmek için türlü yöntemler tasarlanabilir. Bu kapsamda atılması gereken ilk adım, çalışanların kendi aralarında kurumun geleceği için konuşmasını ve böylelikle yeni fikirler ortaya çıkmasını sağlayacak zamanlar yaratmaktır.
Çalışanlara fazladan vereceğimiz günlük boş zamanlar, “fikir üretme” amaçlı kurgulandığında kurumun geleceğini oluşturmaya başladı demektir.
Fikir üretme üzerine kurgulanan bu ara zamanlar aynı zamanda, fikir patlama atölyeleri hâline gelecek ve uçlarda gezen zekâları ortaya çıkaracaktır.
İş dünyasının karakterini belirleyecek olan da bu uçlarda gezen patlamaya hazır yaratıcı zekâlardır. Malum, iş dünyasının istediği en önemli beceri, “çocuksu yanını kaybetmemiş ve saçmalayabilme seanslarına uyumlu olma”dır. Bu boş zamanlar, saçmalayabilme seanslarına dönüşme potansiyeli taşır.
Unutulmamalıdır ki ne kadar saçmalarsanız rutinin o kadar dışına çıkar ve yaratıcı yanınızı tetiklemiş olursunuz. Filozofun da dediği gibi: “Yanlış yapmaya hazırlıklı değilseniz orijinal bir şey ortaya koymanız mümkün değildir.”. Yeni fikir geliştirmek için verilecek boş zamanlar, yaratıcılık (inovasyon) endüstrisinin dişlilerini yağlama sürecinin de adı olacaktır.
Firmalarımız, ters zenginleştirme faaliyetleri olarak da tanımlayabileceğimiz (Var olan alanlarda değil de kendi farkında olmadığımız değerlerimizin ortaya çıkarılıp kıymete dönüştürülmesi.) bu boş zamanlarla çalışanların merakını geliştirmeye uğraşmalıdır. Buna hiç kimse itiraz edemez ve etmemelidir de.