Dış ticaret açığı şahlandı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Ekim ayı verilerine göre: Ekim ayında dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 421,7 artarak 1 milyar 509 milyon dolardan, 7 milyar 874 milyon dolara yükseldi.

İhracatın ithalatı karşılama oranı 2021 Ekim ayında yüzde 93,2 iken, 2022 ekim ayında yüzde 73,0’a geriledi.

Dış ticaret açığı 2022 Ocak-Ekim döneminde yüzde 168,3 artarak 33 milyar 933 milyon dolardan, 91 milyar 49 milyon dolara yükseldi.

İhracatın ithalatı karşılama oranı 2021 Ocak-Ekim dö­neminde yüzde 84,3 iken, 2022 Ocak-Ekim döneminde yüzde 69,7’ye geriledi.

Merkez Bankası’nın enflasyon konusunda verdiği rapor da dikkat çekici. Dış ticaret açığın­daki hızlı artışı teknik ifa­delerle rapora alan Merkez Bankası, Tür­kiye’nin aynı miktarda dövizi elde edebilmek için yurt dışına daha fazla miktarda ürün sat­tığı, buna karşılık yurt dı­şından daha az miktarda ürün aldığı halde daha fazla döviz ödemek zo­runda kaldığı mesajını vermiş. Yani özetle “Ucuz satıp, pahalı alıyoruz” demiş.

İktidarlar genelde ihracat rakamlarının yükselmesi ile övünür, ithalat rakamlarından hiç bahsetmezler. Çin ve Uzak Doğu ülkelerinin ucuz iş gücü ve yüksek döviz kuru ya da kur teşviği ile ihracat arttırma politikaları nerdeyse 50 yıl geride kaldı. Ülkemizde bugün yaşanan durum düşük TL, ucuz iş gücü ile arttırılmaya çalışılan ihracat politikası o günleri hatırlatıyor. Bu politikanın beklenen diğer ayağı da ithalatın düşmesi yönünde idi. Ancak tarım üretimini desteklemeyen, kâğıt ve şeker fabrikaları ve benzer üretim tesislerini özelleştirme politikaları iç pi­yasayı görmezden gelince farklı sonuçlar gelişti. İhracat artışları gerçekleşse de ithalatta yaşanan beklenmeyen artışlar ve büyüyen dış ticaret açığı yanında, enflasyona dayalı bütçe harcamalarındaki artışlarının manası ilave borç ve faiz ödemeleri gibi ilave problemler demek. Bun­lar ilerdeki günlerde daha net hissedilebilir.

Halbuki bizim önemli rezervlere sahip bor ve toryum madenlerimiz var. Sayın Bakanımız Türkiye’nin 1 milyar dolar tutarında bor ihraç ettiğini söylemiş. Eğer aynı mik­tarda boraks veya borik asit ya da daha ileri türevler ihraç edilseydi, Türkiye’nin geliri birkaç kat daha fazla olabi­lirdi. Türkiye neden elindeki cevheri çok daha verimli de­ğerlendirmek adına yatırımlar yapmaz, teknoloji geliştirme gayretinde bulunmaz? Dünya bor rezervleri­nin yüzde 73’ü bizim topraklarımızda. En kaliteli olanda bizimki. Peki neden bu değeri yok paraya satıp duruyo­ruz? Dünya bizden ham olarak aldığını işleyip, yine bize kat kat yüksek fiyatlarla satıyor. Yapılması gereken belli ancak bunu bile bile ham bor satıp övünüyoruz.

Bilim adamları Orta Doğu’da 50 yıllık petrol kaldığını, geleceğin enerjisinin hidrojen olduğunu söylemekte. Demek 50 yıla kalmaz ABD’nin oyun sahası hidrojene doğru kayar. En büyük enerji kaynağı da Türkiye olur. Bunu görmek lazım ama seçim var ve işimiz çok.

Bu arada Türk-İş açlık sınırının 8 bin liraya dayandığını yoksulluk sınırının da 25 bin lirayı aştığını söylemiş. Açıkça biliniyor ki asgari ücreti ne yaparsanız yapın, para­nın alım gücü yükselmedikçe çare olmayacaktır. Sayın Maliye Bakanı 6 ay demişti. Ne yazık ki beklenti gerçek­leşmedi. Şimdi hedef yılbaşı. 2023 ile enflasyonun düş­meye başlayacağı müjdelendi. İnşallah bu sefer olur. Tüm milletin arzusu bu.