Bizde pek sözü edilmese de geçen hafta dünyada önemli bir zirve vardı.
ABD Başkanı Joe Biden’ın 9-10 Aralık 2021 tarihlerinde internet üzerinden düzenlediği Demokrasi Zirvesi’ne davet edilen ülkeler arasında Türkiye yer almadı. 110 ülkenin davet edildiği Demokrasi Zirvesi’ne Türkiye’nin yanı sıra Rusya, Çin ve Macaristan’da davet edilmedi.
Beyaz Saray yetkilileri zirveye ilişkin, “9-10 Aralık’taki toplantının demokrasi üzerine uzun soluklu bir diyaloğun başlangıcı olduğu ve ülkelerin bir sonraki yıl yapılacak toplantıya kadar söz verdikleri reformları yerine getirmeleri gerekeceği” ifadelerini kullandı.
Bu zirve toplantısına, geçmişte “İnsan hakları umurumda değil” diyen Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterteve, otoriterlikle suçlanan Hindistan Lideri Narendra Modi davet edilmiş, ülkemiz ise Çin, Rusya, Mısır ve krallar, prensler ve benzeri makamlarla yönetilen Orta Doğu ülke rejimleri ile bir tutularak davet edilmemiştir. Üstelik ülkemiz bir NATO ülkesi.
Bu toplantının, ABD Başkanı Biden’ın, seçim öncesi verdiği önemli vaatlerden biri olan “demokrasi önderliğini tekrar ele alıp dünyada otoriterlikle mücadele etme” sözünün ilk adımı olduğu şeklinde yorumlar oldukça fazla. Biden’ın, Çin ve Rusya’nın önderliğinde güçlenen otoriter akıma karşı küresel liderliği tekrar ele alma sözünü test etmiş olacağı düşünülüyor.
İyi de Amerika’nın “demokrasi ve insan hakları götürme” iddiası ile kaos içine sürüklediği Irak, Libya müdahalelerini, bu ülkelerin varlıklarını hala sömürmekte olduğu gerçeğini nereye koyacağız. Amerika gibi istediğinde dünyanın herhangi bir yerinde çiçeğin üzerine konan kelebeği saniye saniye takip teknolojisine sahip bir ülkenin, “kimyasal silah üretiyorlar” yalanı ile Irak’ı işgal ettiğini ve terörist örgütlere silah vererek petrol muhafızı yaptığını, ambargolarla, blokelerle insanların yaşam haklarına tecavüze kalktığını, askeri darbeler tezgahlayıp milyonlarca sivilin ölümüne neden olduğunu, ülkelerin vatandaşları arasındaki köken, dil, mezhep yada kültürel zenginlikleri, ideolojik çatışmalara döndürerek, küresel çapta çatışmaları körüklediğini dünya bilmiyor mu? Kuzey Kıbrıs’ta Türkler katledilirken, onları yalnız bırakanları, yasal müdahale hakkını kullanarak katliamı durdurmaya çalışan Türkiye’yi, “yardım olarak verdiğim silahları kullanamazsın” diyerek engellemeye çalışan Amerika’yı tanımıyor muyuz?
Joe Biden’ın seçmenine verdiği bu sözde samimiyetini hem onlara hem de bütün dünyaya göstermek adına daha farklı bir yol izlemesi gerekmez miydi? Madem dünyada demokrasi hamiliği yapmak niyetindesin, bu toplantının Birleşmiş Milletler önderliğinde düzenlenmesine çalışıp, bütün dünya ülkelerin davet edilmesine çaba sarf etmeliydin. Madem bu ilk toplantı ve yol uzun soluklu bir yoldur ve madem ki ülkelerin konulan kriterlere uyumu her yıl denetlenecektir, kriterlerin belirlenmesini Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne bırakmak, denetleme için demokrasi ile yönetilen ülkeler arasından bir denetleme kurulu seçmek ve yıllık denetlemeleri onların yapmasını izlemek daha inandırıcı olmaz mıydı? Yıllık performansa uyum sağlamayan ülkeler çalışmalara devam edemezler diye dışlamak yerine, uygun projelere açık kapılar bırakmak, ilerleme kaydetme fırsatı vermek daha doğru değil mi? Hiçbir millet tamamen dışlanmaz dışarda kalmazdı. Yöneticilerinin yaptığı yanlışlar milletlerin günahı olmamalı. Umutların açık tutulması demokrasiye teşvik sayılmaz mı?
Demokrasi yerine farklı rejimleri uygulayan devletlere bakarsanız, bütün liderler halklarını gerici ya da dikta rejimlerine zorlarken, aileleri için demokratik ülkeleri tercih ederler. Kendisi, ailesi, yakın yöneticileri ve onların aileleri, o ülkelerdeki refah ve insanca yaşamın değerinin farkındadır. Yani bu süreç bir gün mutlaka değişecektir. Bu nedenle kapının açık olması dünya barışının ilk adımı olabilir. Ülkeler savaşa hazır olmak, ya da kendilerini korumak adına yaptıkları askeri harcamaları, insanlığın mutluluğu için yapsalar dünya bambaşka bir yer olurdu herhalde. Hayal elbette. Düşünsenize, silah imalatçıları, tüccarları, ilaç tröstleri, enerji tröstleri gibi bazı Dünya firmaları olmasa, siyaseti kim finanse edecek. Sonra minnet bedelleri nasıl ödenecek.
Özetle, Amerikan Birleşik Devletleri Başkanı’nın bu girişimi samimi olmaktan uzak görünüyor. Ancak bu bizim özeleştiri yapmamız, aynaya daha dikkatli bakmamız gerçeğini değiştirmiyor.