Okurlarımız hatırlayacaktır; içerisinden geçtiğimiz ekonomik koşulları yakından takip ederek bir yol haritası ortaya koymaya çalışıyoruz. 2010’ların başlarından itibaren ülkemizin en büyük ekonomik sorununun enflasyon rakamlarının bilinmezliği olduğunu, bu durumun yol açtığı güvensizliğin bize büyük yükler getireceğini yazdık durduk. Yaklaşık üç yıl önce mevcut dinamiklere bakıldığında artık normal bir ekonomik ortamın söz konusu olamayacağını “Ya hiperenflasyon ya da deflasyon” yaşanabileceğini iddia etmiştik. Bugüne bakıldığında hiperenflayon olasılığı gerçekleşiyor gibi görünse de bir süre sonra deflasyonla tanışmamız ihtimal dışı değildir.
Neden mi?
Bugünlerde en önemli tartışma konusu faiz oranlarıdır. İş insanları kredi ihtiyaçlarını karşılamak için finans kurumlarına başvurduklarında %30-40 gibi faiz oranlarıyla karşılaştıklarını ifade etmektedir. Kamu yöneticilerine bu noktada şikayetlerini iletmektedirler. Devlet bankaları hala az miktarda %15’ler civarında bir oranla borç para verirken, özel sektör bankalarının %30’dan daha az bir oranla kredi açmadığı görülmektedir. Bu tartışma resmi tüketici enflasyonunun %80’e ulaştığı, gerçek enflasyonu kimsenin bilmediği bir ortamda yapılmaktadır.
Devletin kaynakları veya tasarruf sahiplerinin parası dünyada görülmemiş negatif faizle birilerine transfer edilirken bu tartışma devam etmektedir.
İş insanları %30-40’larla iş yapmanın imkan dışı olduğunu söylemektedir. Düşünün aldığı para resmi üretici enflasyonundan 100 puan düşük olmasına rağmen iş sahipleri çarkı döndüremeyeceğini ifade etmektedir.
Burada bir hesap hatasının olduğu açıktır. Bu durum iki şekilde açıklanabilir ya şirketler verimli değildir ya da aşırı borçlanmıştır.
Eğer durum buysa bir süredir bahis ettiğimiz yapısal tedbirler listesinin ilk maddesi özel sektörün yeniden yapılandırılmasının olacaktır.