Hukukçular olarak, müvekkillerimizin, bilirkişi raporlarını çoğu zaman “mahkeme kararı” veya “hakimi bağlayan bir görüş” olarak değerlendiriğini fark ederiz. Ancak mahkemenin bir konuyu aydınlatmak amacıyla aldığı bilirkişi görüşleri, hakimlerin sadece hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde başvurabileceği bir “açıklama” yoludur. Bilirkişi “hukuki nitelendirme” yapamaz. Bilirkişi, “X olayı Y nedeniyle ortaya çıkmıştır, ve A şirketinin hareketlerinin şu kısımları Y olayının çıkışını göstermektedir” diyebilir. Ancak “A şirketi tazminat isteminde haklıdır, B şirketi haksızdır” diyemez. Olağan incelemeyle çözülebilecek basit problemlerde bile bilirkişiye başvurma alışkanlığımızı, yargıyı oldukça uzatan ve avukattan hakime her paydaşın bunda kusuru olduğu bir konu olarak görüyorum. Önce kuralı ziyaret edip, sonra somut bir ticari dava örneğiyle pekiştirelim.
Mahkemeler, özel ve teknik bilgi gerektiren hallerde, bilirkişi görüşüne başvurabilirler. Genel bilgi ve tecrübeyle ya da hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Sır saklama yükümlülüğü vardır ve yemin ile bağlıdır. Kasten veya ağır ihmal ile yanlış rapor veren bilirkişinin zarar verdiği dava tarafı, devlete tazminat davası açabilir ve sonra bilirkişi, bu zarardan şahsen sorumlu olur.
Bir ticari dava sonucu verilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararından örnek alalım. Olayda, hakim ortaklarının aynı olduğu iki şirketin bulunduğu, ve evli olan bu ortaklardan birinin AŞ’de diğerinin limited şirkette yetkili olduğu, iki şirketin aynı faaliyet alanında yer aldığı, ve birbirlerine kefalet verdikleri gözlemleniyor. Tüzel kişilik perdesinin aralanması, bir şirketin borcundan diğer şirketin sorumlu olması gerektiği iddiasının tartışıldığı bu ticari davada; iki bilirkişi raporu var. Çıkardıkları “sonuç” farklı; ancak vardıkları “maddi olgu ve teknik incelemeler” aynı. İki rapor da, şirketler arasında güçlü bağların bulunduğunu söylüyor. Hukuki nitelendirme yapıyorlar, ve hakim bu nitelendirmeye göre, “tüzel kişilik perdesi kaldırılamaz” sonucuna varan bilirkişi raporunu baz alarak karar veriyor. Yargıtay son aşamada diyor ki, yapamazsın. Haklı olarak. Bilirkişi, çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında; açıklama yapamaz. Hukuki nitelendirme ve değerlendirmede bulunamaz. Örneğin, tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasının gerekip gerekmediği, dürüstlük kuralına aykırılık olup olmadığı, kötüniyet olgusu; hukuki nitelendirmelerdir ve bunlar, ancak hakim tarafından değerlendirilebilir. Bilirkişi, yalnızca teknik hususlarda inceleme yapabilir ve maddi vakıaları açıklayabilir. “A şirketi bu borçtan sorumludur” diyemez, ancak “A şirketi B şirketine yirmi ton malı göndermemiştir” diyebilir. Yirmi ton malın gönderilmesinin hukuken gerekip gerekmediğinin değerlendirmesini sadece hakim yapabilir. Aksi halde o mahkeme kararı, bozulma riski altındadır. Yargıtay, bilirkişinin hukuki incelemesine dayanan mahkemenin kararını kesin şekilde kaldırmış, ve bilirkişinin belirttiğinin aksine karar vererek, hukuki yorumda bulunarak, tüzel kişilik perdesini aralayıp şirketi borçtan sorumlu tutmuştur.